Nasıl etkileyici, duru bir oyunculuk..o sahici, duru oyunculuğun bizde bırakıp gittiği tesir büyük oluyor hiç kuşkusuz.Öyle bir oyunculuk tekniğiyle çıkıyor ki karşımıza Hakan Güner, nasıl tanımlasam, her defasında yepyeni dengelere ulaşıyor sahnede.Repliklere yeni çeşniler, duygular katıyor. “ All we have is worlds.All we have is words” gerçeğini hatırlatıyor bize.Her yaşar kıldığı karakter sanki onun öyküsü, sanki kendi hayatından bir kesit oluveriyor sahnede. Şimdiki zamana teğet geçerken, dünü yarına bağlıyor ve nice farklı duyguyu sobeleyen bir boyut katıyor esere. Sahnede her duruşu, her es’i, her mimiği, her repliği onlarca insanın parmak izini taşıyor adeta.
İnci grisi bir ışık düştü sahneye birden. Charles Dupont yavaşça ilerledi seyirciye doğru.
Haldun Dormen’in yönettiği “ Şahane Züğürtler” de Hakan Güner “ bir aktörün hayatın gerçeküstülüğüne attığı imza”ydı yine.Mösyö Dupont yorumu, Hakan Güner oyunculuğunda bir başka zirveydi, hiç kuşkusuz.
Her şeyden önce tartışılmaz yetkinlikte bir dram oyuncusu Hakan Güner.Dolayısıyla yetkin bir komedyen.Yaşar kıldığı kimliklerin gizli kalmış duyarlılıklarını ustaca ortaya çıkartan,seyircisinin nabzını tutan gerçek bir usta.Her zaman üstlendiği rolün gereğini yerine getiren, izleyicisine efsane kıvamında kişilikler yansılayan bir aktör.
"Ocak"ta 'Tarık personası'nı inanılmaz,tarifi güç bir başarıyla ete kemiğe dönüştürmüş;Dahası var ettiği karakterleri seçkinleştirmiş,gelecek zamana bırakmış,çoktan unutulmazlaşmış bir sahne simyacısı.Varlığında dirime kavuşmuş onlarca kimlik..sayısız biyografiye sahip oluşu bundan hiç kuşkusuz.Çünkü,konuştukça fark ediyoruz ki,adeta hep tiyatro için yaşamış.Giderek kendi üslubunu oluşturmuş sahnede.İçgüdü,yetenek,eğitim ve sürekli çalışarak bulmuş tekniğini.Yankılı oyunculuğuyla,gün olmuş tek başına var edebilmiş tüm bir atmosferi.En yalçın duyarlılıkları işlemiş.( Hala iddia ediyorum, nice 'Tarık'lar izleyeceğiz ama en derinlikli 'Tarık' hep Hakan Güner olarak kalacak.Seneler sonra da.)
Anılar çıkageliyor: Kenter Tiyatrosu'nun kulisi.Şükran Güngör makyajını yapıyor gencecik oyuncu adayının.Az sonra perde açılacak." Ellerin üşümüş," diyor Şükran Güngör,"ellerini ısıt önce.."
Kamuran Yüce,Ayhan Kavas..bir telaş ki,sormayın.Neredeyse ilk zil çalacak.Heyecan içinde Hakan Güner.Tamam,Yıldız Hoca'nın talimatıyla tam on beş gün Gül Onat ve Mehmet Birkiye'nin evinde günden geceye,geceden güne hep çalışmış rolüne..tüm detaylarıyla üstelik.Yoruldum,demeden.Usanmadan.Ama ya
tökezlerse şimdi.Gözü aynaya takılıyor.Hani nasıl denir,fizikötesine götüren bir an bu.Sonrası yok.Öncesi de.
"Ölümü Yaşamak" da ağanın oğlu Muhsin karakteriyle alkışını alır Hakan Güner.Henüz öğrencidir konservatuvarda ve Kenter Tiyatrosu'nun kadrosundadır artık.Sırada "Babalar ve Oğullar" vardır.
O akşam."Ölümü Yaşamak"sanki.İkinci perdenin sonuna doğru birden yan kulisin girişinde Yıldız Kenter'i ayrımsar.Göz göze gelirler.Sözcükleri karıştırır gibi olur Hakan Güner,hızla başa dönüp,ortadan bir laf çekip durumu toparlar kimse anlamadan."İşte bu,aferin benim Canikom" der Yıldız Kenter.O ses yan kulis girişinden sahneye,salona süzülür bir bulut olup...
Geçmiş zaman,Hakan Güner ve Yavuz ile oturduğumuz masanın çevresinde bazen meltem,bazen imbat tadında esmekte.Birbirine dolanmış hatıralar tek tek gün ışığına çıkmakta.Bir ömre kaç yaşam sığdırdığını düşünüyorum birden."Coriolanus"ta ki başarısını hatırlıyorum...
Evet, tiyatronun fuayesinde siyah beyaz portre fotoğrafını gördüğü an,hissettikleri..kimler yok ki o duvarda.Yıldız Kenter,Müşfik Kenter,Gül Onat,Şükran Güngör,Mehmet Birkiye,Kadriye Kenter,Mustafa Alabora..Ayakların yerden kesilmesi böyle bir şeydi demek ki.Yerden üç karış havada yürüyor gibiydi.Durdu.Tekrar o fotoğraflara baktı.Elemin,mutluluğun,sevincin aynı tastan içildiğini,ayrımsadı.Bir hüzün cemresi düştü içine.Savunacak hayalleri vardı.Yirmili yaşların savruk,dizginsiz hayalleri.Palamar koparıp,demir sürükleyen.Dünya'da duruş biçimiydi tiyatro sanatı,biliyordu.(İçinde taşıdığı varoluştu belki de.) Erken inen kış akşamlarının puslu hüzünlerinden o kadar uzaktaydı ki henüz.Hüzün yanığı yalnızlıklardan da.Duvarda asılı duran,siyah beyaz fotoğrafına bir kez daha baktı.Varsın'sigortasız'bir fotoğraf olsun..Gün geliyor bir roman aylasıyla kuşatıyor canlandırdığı kimlikleri : " III.Selim","Dosya","Palto","Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe","Mavi Masal","Lüküs Hayat", "Mankurt", "Eskici Dükkanı","Bizans Düştü","Antonıous Cleopatra","Hırçın Kız" ve "Coriolanus" ile adeta bulanık bir aynada içbükey, dış bükey akislerle doruğa erişen üstün yorumu.Ama ne olursa olsun alçakgönüllülüğünden hiçbir şey yitirmiyor Hakan Güner.Neşesinden de.Alkışla besleniyor.Yaşadığını hissettiği 'yer'in tiyatro sahnesi olduğunu,söylüyor.
Jet pilotu asker bir baba.Amerikan üstleri,subay lojmanlarında geçen çocukluk yılları.Kutu kola,Mc Donalds ile erken tanışma..ortaokul ve lisede çok başarılı bir öğrencilik dönemi.Basketbol,okul takımları.İzmir'in imbat esintisiyle buğulanan pencere pervazları.Rodos Gülleri ve sardunyalar.
İstanbul Üniversitesi Konsevatuarı Tiyatro Bölümü sınavına katılan yüzlerce öğrenci arasındadır Hakan Güner.Sınav salonuna girdiğinde Suat Özturna,Yıldız ve Müşfik Kenter,Nedim Otyam,Çetin İpekkaya ile karşılaşır.
Yıldız Kenter'in sesiyle irkilir :
"Caniko,bize bir parça hazırla yeniden,daha iyi çalışarak gel ama..seni seviye sınavına alalım .."
Bir sanat okulunda sınıf atlamanın üstelik bir anda hazırlık dahi okumadan kendini üçüncü sınıfta bulmanın zorluklarını,şaşkınlığını,ama gururunu da hisseder Hakan Güner.Görmediği,Dekor Kostüm,Sanat Tarihi,Estetik gibi derslerde güçlük çekse de çoğu kez,başarıyla tamamlar eğitimini.Tilbe Saran ile "Tut Elinden Rovni"yi hazırlarlar mezuniyet için..
Rüzgarlı camlar..ötelerde alacakaranlığa karışmış insan siluetleri.
Aklında hep İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları vardır.O sahnelerde olmak.Erhan Abir,Vasfi Rıza Zobu,Aliye Uzunatağan'lı seçici kurulun karşısındadır.Yüz yedi kişi arasında sınavı kazanır.Kazanır da durumu Kenterlere nasıl açıklayacak.Neyse ki,o günlerde Yıldız Kenter "Ben Anadolu" ile Amerika'ya gitmiştir.Mehmet Birkiye,hiç hoş karşılamaz Hakan Güner'in bu 'Şehir Tiyatrosu'na geçme kararı'nı.Üstelik konservatuvarın son sınıfındadır henüz.Yıldız Kenter de hocası.Bu arada Akbank ve Türk Ticaret Bankası Çocuk Tiyatrolarında çalışır.Doğu Erkan ile sahne alır.
Ve derse girer Yıldız Kenter.Hayır sorgulmaz,niçin Şehir Tiyatrosuna geçtin,demez.Sadece "Caniko neler yapmışsın böyle,ben bir Amerika'ya gittim..bak neler olmuş,"der.
Kendini o kadar kötü hisseder ki Hakan Güner."Coriolanus"a,"Ocak", “ Şahane Züğürtler”e ,neredeyse kendi mitolojisini yazacağı yıllara daha çok vardır.
Evet,iki haftada asılıp,hazırladığı "Rovni" karakterinde sıra.Tilbe Saran ile çalışıyorlar.Soluk soluğa.Gemsiz azısız bir güçle.Yıldız Kenter provaya girer bir gün."İkiniz de çok iyi oynuyorsunuz..ama hatalı bir yorumla..tartışma sahnesinde bir yerde,bir biçimde kesişme riskiniz var çünkü.Oysa iki paralel çizgi gibi akacaksınız bu sahnelerde ki,asla uzlaşmayacağınız ortaya çıksın.."
"Tut Elimden Rovni" yi Şükran Güngör,Müşfik Kenter ve Aziz Nesin en ön sıradan izlerler.Alkış sesleri hala kulaklarında..
Şehir Tiyatrosu'nda neredeyse stajyerlik kadrosonda kalış rekoru kıracakken,istifa eder Hakan Güner.İki yıl İmes Sanayi Sitesi'nde dökümcülük yapar.Bu arada askerlik görevini de tamamlar.Ve yine Şehir Tiyarsu'na döner."Lüküs Hayat"ın kadrosundadır şimdi.Almanya ve Rusya turneleri.
"Hep uzun soluklu projelerde rol aldım.'Lüküs Hayat',sonra on bir sezon devam eden'Hürrem Sultan'.Ardından dört sezon oynadığımız 'Eskici Dükkanı".
Yıldırım Fikret Urağ,Turgut Özakman'ın "Ocak" oyunu için öneri getirdiğinde, baba karakterine pek de hazır olmadığını düşünür Hakan Güner.Başta tereddütleri vardır..hayır yaşlı,çökük biri olarak ele almayacaktır karakteri.Oyunun,yaşar kılacağı 'Tarık' kimliğinin bioritmini yakalar kısa zamanda ve meslek hayatında,bir aktörün düşleyebileceği sayılı doruk noktalarından birine daha erişir,"Ocak"oyunundaki başarısıyla.Kendi ifadesiyle "kızgın kumda,üç bin metreyi Arap Atı gibi koşmakta"dır sahnede.Mahperi Mertoğlu,Aslı İçözü, Cengiz Tangör, Erhan Sever,Mana Alkoy,Mehmet Soner Dinç ile “ Ocak” ta dakikalarca alkışlanırlar.
2016’nın Ekim ayında “ Şahane Züğürtler”i izledikten hemen sonra aşağıdaki satırları yazmıştım :
Charles – Nedeni var mı? Paris’teki Beyaz Rus’ların hepsi ya kont, ya baron. Benim gibi solcu bir milletvekili evinde hizmetçi, uşak diye böylelerini nasıl alır ? Öyle değil mi karıcığım?
Her türlü abartıya elverişli Charles ve Fernande Dupont karakterlerinde Hakan Güner ve Süeda Çil son derece başarılı ve içten bir oyunculuk sergiliyorlar. Altını çizerek belirtmeliyim ki, oyuna kattıkları dinamizm övgüye değer. Rolleriyle kurdukları doğru ilişkinin yanı sıra; Mizanseni, tonlaması iyi ölçülmüş, tutarlı, zengin bir yorum getirmişler yaşar kıldıkları kimliklere. Özellikle Dupont çiftinin, malikanelerinde çalıştırdıkları Uşak ve Oda Hizmetçileri’nin, gerçek ünvanlarını öğrendikleri andan itibaren içine düştükleri şaşkınlık ve panik hissini (tüm boyutlarıyla yaşayıp yaşatarak, duygudan duyguya geçişlerde oyunculuktaki maharetlerini adeta doruğa taşıyorlar ) o kadar etkileyici biçimde yansıtıyorlar ki. Oyunun sık sık alkışlarla kesilmesi de zaten bunun en güzel kanıtı, değil mi?
Seyirciye geçen, nasıl desem bir büyü etkisi yaratan, virtüöziteye evrilmiş yalın oyunculuğuyla Hakan Güner bir kez daha zirvededir.Yeniden ve her zaman.
Anahtar Kelimeler: hakan güner, pınar çekirge, şahane züğürtler
0 Yorum