BOŞLUKTA ASILI DURAN İKİ KADIN. ZAMANSIZ, TARİHSİZ. GÖRÜNMEYİ YA DA TEMSİL EDİLMEYİ BEKLİYORLAR. HERHANGİ BİR ZAMAN, HERHANGİ BİR YERDE, YİNE KADIN OYUNCULAR TARAFINDAN.
UNUTULAN…
Elif Ongan Tekçe’nin kaleme aldığı, Sanem Öge‘nin yönetmenliğini üstlendiği ve Burçak Karaboğa Güney (Nıvart) ve yine Elif Ongan Tekçe’nin (Mari) rol aldığı Unutulan isimli oyun Mart 2018’den bu yana pek çok farklı mekanda sahnelenmeye devam ediyor. Oyun, seçilen konu, dramaturji ve beden çalışmalarıyla beraber üç kadın tiyatrocunun kolektif bir üretim sürecini yansıtması açısından da önem arz ediyor.
Çalıştıkları kumpanyanın borcuna karşılık Anadolu’da bir otele rehin bırakılmış iki tiyatrocu kadın. Biri Mari diğeri Nvart. Zamanın çoğunu rolllere girerek ve kendi aralarında kurguladıkları sahnelerle geçiriyorlar. Dışarıyla kurdukları tek bağ ise sert bir şekilde yumruklanan kapı sesi sonrası bazen kova ve temizlik malzemelerini alarak, bazen de giysilerinin bir kısmını çıkararak odadan çıkmaları; yorgun ve tükenmiş bir şekilde yaşadıkları otel bodrumuna geri dönmeleri.
Oyunda geçen Mari ve Nvart karakterleri gerçekte tek bir kişiyi, Mari Nıvart adlı bir oyuncunun hikâyesini hiç anlatmadan temsili olarak ortaya koyuyor:
Mari Nıvart isimli Ermeni asıllı kadın oyuncu müslüman bir erkekle yaşadığı ilişkiden hamile kalır. Bunu kimseye anlatamayacağı gibi o bebeği de doğuramaz ve bebeği kendi yöntemleriyle düşürmeye çalışır. Bir gün sahnede Kamelyalı Kadın’ı oynarken kanamadan dolayı hayatını kaybeder.
Mari Nvart’ın bu acıklı hikayesi ise üst bir kurmaca olan oyun öyküsünün içinde oyunun oyunu kurgusuyla seyirciye aktarılıyor.
Zamansız ve mekansız hayatlar
Oyun sırasında mekân ise neredeyse boş. Sahnede oyuncuların kullandığı nesneler, özel eşyaları da görünmez olmuş ( sigara, çakmak, ruj vb). Kadınların kullandıkları, sahip olabileceği ya da arzu duyduğu her şey görünmez. Bunun tersi olanlarsa kova ve temizlik malzemeleri, önlükler ortada. Çünkü onlar farklı göstergeler. Oyun içindeki kadınlar da bir anlamda görünmez. Çünkü onların varlıkları çoktan unutulmuş. Kadınlar ancak rol içinde kendilerini temsil ediyorlar ama bunu yine sadece kendileri görüyorlar, başkalarının hiç görmediği bir temsil var. Birbirlerinin varlığıyla ve roller içinde var olabiliyorlar. Mekân ne kadar tek ve kapalıysa- zaman o kadar çok katmanlı. İlki o kadınların sahnede oldukları şimdiki zaman, ikincisi o kadınların temsil edildikleri oyunsu zaman. Üçüncüsü geçmiş ve şimdiki zaman arasında anıştırılan kurgusal zaman.
Oyun; başı, sonu, ortası belirlenmiş bir öyküden çok arada kalmışlığı öne çıkartmak istediği için neredeyse zamansız ve mekânsız. Ne şimdiki zaman, ne geçmiş, ne gelecek. Bu aralık o kadar havada duruyor ki hiçbir zaman bir yere ulaşmayacak ve sonsuza kadar sürüp gidecek gibi adeta. Boşlukta asılı duran iki kadın. Zamansız, tarihsiz. Görünmeyi ya da temsil edilmeyi bekliyorlar. Herhangi bir zaman, herhangi bir yerde yine kadın oyuncular tarafından.
Kadının tadı yoksa adı da yok
Bedensel anlatım ise oyunda önemli bir unsur olarak kullanılıyor. Feminist tiyatronun kadın her şeyi bedeniyle yazar çünkü dil erildir düsturuna uygun olarak, dille anlatılamayan her şey, iki kadın oyuncunun bedeniyle anlatılıyor. Uzun ama belirsiz bir süre otel bodrumunda yaşayan iki kadının bedeninde görünen çökmüşlük ve deformasyon yaş özellikleri belirsiz bırakılarak etkili bir şekilde aktarılıyor ve kadın bedeninin nasıl meta olarak değerlendirildiğine dikkat çekiliyor.
Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Müslüman kadınların sahneye çıkmaya başlamasıyla, tiyatro kumpanyalarında yer alan Ermeni asıllı kadın oyuncuların aynı şekilde talep görmüyor olması da aslında politik bir tutumdan çok eril bir yaklaşıma işaret ediyor. Kadın oyuncular, kimlikleriyle değil bedenleriyle var oluyorlar. Kısaca bedensel olarak değer ifade etmeyen bir kadının bu alanda var olma şansı da olmuyor.
Ancak bu durum “değersiz” bir kadın oyuncunun yine de bir meta olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu nedenle bir mal gibi rehin bırakılabiliyor ve farklı amaçlarla kullanılmaya devam ediyor. Oyunda bu durum kapı sesiyle ortaya çıkıyor. Kadınlar hizmet için kova ve süpürgeleriyle çıkıyorlar, bazen de soyunup çıkıyorlar o da başka bir türlü hizmeti yansıtıyor aslında.
Oyunda söz konusu olan sadece kadın meselesi de değil, bir anlamda tiyatronun meta olarak değersizleştirilmesi. Ermeni oyuncuların ve kadın tiyatrocuların ötesinde tiyatronun yer altına sokulması durumu var. Bir sürü yeraltı tiyatrosu var ve bugün de pek çok tiyatro yalnız oralarda var olabiliyor. Tiyatro her dönem sistemle flört ettiği ölçüde görünür olabiliyor, aksi durumda yer üstüne çıkması sistem tarafından adeta yasak ediliyor. Ancak tiyatrolar yeraltında bile olsalar zamansız ve mekânsız bir şekilde bize ışık tutmayı başarabiliyor.
Öney OLCAYTU
Yazan: Elif Ongan Tekçe
Yöneten: Sanem Öge
Oynayanlar: Elif Ongan Tekçe, Burçak Karaboğa Güney
Afiş-Teaser: Ümit Kıvanç
Ses: Deniz Ceyhan
Işık: Akın Yılmaz
Kostüm: Tuğba Eke
Prodüksiyon Sorumlusu: Ecem Camcı
Anahtar Kelimeler: unutulan, yersiz kumpanya
0 Yorum