Tiyatro toplumu değiştirme gücü en etkili olan sanattır. Sahneyi tepesindeki dar bir alanda oyuncuların oynadığı eğimli dikey bir alan olarak düşünün… Eğer gerçekten seyircide etkili bir değişim yaratan bir oyunsa, oyuncu oyun sırasında seyirci ile yer değiştirir. Oyuncu yükseklik korkusu olduğu için başının döndüğünü söyler ve seyirci ile yer değiştirir. Düşünsel bir değişim için teknik bir değişiklik örneği vermemin nedeni oyunun gücünün oyun sırasında bu kadar keskin bir şekilde ortaya çıkabildiğini göstermek içindi. “Yükseklik korkusu” örneği ise sahnedeki insana işaret etmek içindi. Tiyatro herkesi eşitler. Bir model olarak tüm seyircilerin öbek öbek oyun bitene kadar oyunun birer oyuncusu olduğu çalışmalar bu anlamda beni büyülemiştir. Gerçekten de bu çalışmalar seyirciye oyuncunun dünyasının ruhsal keşfini sağlar. Hem de bir insan olarak kendi keşfini…
Tiyatroda yaşam konsantre, estetik, korunaklı, güvenli ve aynı derecede her türlü tehlikeye açıktır. Oyuncunun her zamanki kabında yeni bir insan keşfetmesini, ruhsal olarak her an yenilenmesini, tüm baskıların dışında model bir varoluş alanı gösterdiği için yaşamın her an kendini bir yaşam olarak sorgulamasıdır. Ki bu da bir çubukla karıştırılan köz gibi ateşi, yaşamı he an canlı tutar. Doğan günle başlayıp akşam güneşle batan yaşayan dünyayı hissederek yaşamayı sağlar. Yaşamın yaşarlığına olması gereken hayatla katılır. Olan ile olması gereken arasındaki çatışma ile… Ortaya attığı düğümlerle düşündürür. Bir sonuca götürmese de sorduğu sorularla birer desen oluşturur.
Benim“yüksekteki tiyatro” örneğinin toplumsal hayattaki yansımasına örnek de şu: Tiyatro herkesin kolayca ulaşabileceği bir zeminde olmalı. Köydekinin, mahalledekinin, şehirlerin taşrasındakilerin…
Çünkü tiyatro bir toplumsal değişim yaratan en önemli sanat dalı. Türkçe dilinin yayılması birdenbire olmadı. Bunun için gece gündüz çalışan yazarlarımız oldu. Böylesi bir yaşamsal duruluk ancak tiyatronun kılcallarının köylerimizin ovalarını, mahallerini ve şehirlerimizin taşralarını sulamasıyla olur… Tiyatronun köylerin kasabaların dünyasında yer etmesi, internet bangır bangır bağırıp vakitlerini çalsa da henüz kitap okumanın sessiz sessiz hayatı besleyip insanlarda kalıcı bir değişim yaratmadığı yerlerde çok önemli… Çünkü tiyatro bir yaşam sanatıdır. Kültüre bir örgü atar. Her doğan çocukla yenilenir. Ekip değişir, oyun bitmez. Koca bir çınar olur, ilk yeşillerini her baharda çıkarır durur. Bunun için köy, kasaba alışkanlıklarının, kültürlerinin de oyunlarda yansıtıldığı, insanlara kendi dünyalarının da gösterildiği oyunlar çok önemli. Konuşulamayan sorunların çözümü için “bir başkasının başından geçen hikâyeler” her zaman can simidi olmuştur. Onlar üzerinden konuşmaya başlanır ve böylece yanlış düşünceler dışsallaştırılır, hep beraber açığa çıkanla doğruda birlik olunur… Herkesin kolay ulaşılabilir (içerik olarak değil, fiziksel olarak) iyi sanata hakkı var. Kitapları ve tiyatro biletlerini fiyat olarak geniş halk kitlelerinin ulaşamayacakları yüksek sahnelerin tepelerine koyup, sonra da az seyirci ve az kitap okurundan söz edersek haksızlık etmiş oluruz. Bunun için tiyatroların ve kitapların daha çok hayata karışmaları için desteklenmeleri gerekiyor. Halk kütüphanelerinin her semte bir kütüphane olacak şekilde artırılması güzel bir çözüm. Özel tiyatro kitaplıklarının, oyun arşivlerinin bulunduğu tabi… Ekonomik eşitsizlik kadar acıtıcı başka bir şey varsa o da kültürel eşitsizliktir. Ruhsal eşitsizlik. Örneğin müzikten örnek verecek olursak, “Bethoven, Bach’ı Mozart’ı Faust’u bilmese ne kaybeder Anadolu köylüsü? Karnı doysun yeter.” Diyenler çıkacaktır. Hayır ruhu da doysun. Temel İyi müzikler çıkmazlara girdiği zamanlarda sorunlarını daha kolay çözmesini sağlar ve düşünme biçimlerini genişletir. Notalar zengin dere yataklarıdır… Hele de Yunus’u, Sait Faik’i, Orhan Veli’yi bilmesin mi? İşte bu yüzden resmi, müziği, edebiyatı tüm sanat dallarını, tüm düşün bilimlerini bir araya getiren tiyatro ile tanışması, tiyatroya gitmeyi bir ihtiyaç haline getirmesi çok önemli.
Tiyatro ayakta anlatmaktır. Tiyatro deney yoluyla göstermektir. Tiyatro yaparak yaşayarak öğrenmektir. Eğlenceye doymak, acıya ağlamak, hep beraber gülmektir… Düşünmek, düşünmek ille de düşünmek; merak etmek, “yolları çatallanan bahçeyi görmektir.”
Tiyatro Pasaport olarak, tiyatronun yaşamı güçlü bir şekilde değiştiren bir sanat dalı oluşuna oyunlarımızda görüyoruz. El yıkama ve hijyenin önemini anlatan bir oyun, (Temizlik Perisi Hijyen) çocuğa temizliği, annesinin, babasının, öğretmeninin dışında başka bir dünyadan gelen eğlenceli, onun gibi çocuk olan, tam da hep istediği şekilde dans eden şarkılar söyleyen ve rengârenk giysiler giymiş insanlar oyunla anlattığında çocuk buna daha çok inanır çünkü eğlendiği için onları sever. Onları sevdiği için söylediklerine inanır. Söylediklerine inandığı için ellerini yıkar. Böylece kalıcı bir değişim başlar. Yine digital bağımlılık (Pinokyo ile Donkişot) ve sağlıklı beslenme (Hopdedik Toptomar) konulu oyunlarımızda tiyatronun olumlu davranış değişikliğine katkılarını gördük.
Tiyatro hayatın toprağını süren kara saban gibidir. Hayat toprağının altını üstüne getirir, keçeleşmiş ne varsa tifter… Solmuş ne varsa su çiseler, canlandırır, uyandırır… Tiyatro bir yaşam sanatıdır. Yaşam durduğu anda tüm dünyada ilk duran şey bir yaşam sanatı olan tiyatro sanatı oldu. Tiyatro yaşamı meslek edinmiş bir sanattır. Yeryüzündeki tüm meslekler yaşam için bir araçtır. Tiyatro mesleği ise bir amaçtır. Johan Huizinga Homo Ludens’te şöyle bir örnekten söz ediyor. “Eski bir Çin doktrinine göre, dans ile müziğin amacı evreni kendi yolunda tutmak ve doğayı insana yaralı olmaya zorlamaktır.” Tiyatronun kökeninde de doğayla uzlaşma sağlayan böyle bir şenlik kültürü var.
Tiyatro ile öğrendiğim en güzel şey sevgi. Hiç tanımadığınız insanların kahkahalarını duyduğunuzda boşlukta bir şeyi değiştirdiğinizi hissedersiniz. Yahut da gizlice akıttıkları gözyaşlarını gördüğünüzde… Dünyanın en yüksek erdemi de bu olsa gerek. Tüm çıkar ilişkilerinin dışında birbirine oyunla etki etmek. Tıpkı çocukluktaki gibi.
Anahtar Kelimeler: tiyatro
0 Yorum