Bir Hayal Kırıklığı ''Şölen''...
97 yılında ‘Susan Smith Blackburn Ödülünü’ en iyi komedi oyun olarak sahiplenen ve bir fars olarak nitelendirilen Buffini’ nin oyunu, Türkçeye çevirilirken bu özelliğini yitirmiş ve komedi unsurları göz ardı edilerek, metin seyirciye buhranlar geçirten bir oyun halini almış.
Varlıklı bir kadın olan Paige (Zuhal Olcay), yazar kocası Lars’ın (Payidar Tüfekçioğlu) yeni kitabını kutlamak amacıyla bir davet düzenlemiştir. Bu gece için özel bir garson (Güçlü Yalçıner) tutmuştur ve hazırlıklar çok itinalı bir şekilde sürmektedir. Bu davete ressam Wynne(Funda İlhan), mikrobiyolog Hal ve eşi ünlü haber sunucusu Sian (Ayça Bingöl), ve Bob davet edilmiştir. Bob’ un sevgilisi Wynne ile olan sorunları nedeniyle gelemeyeceği öğrenilir(En azından seyirci bunu anlar) ancak Bob için ayrılan sandalyeyi beklenmedik bir misafir olarak, yolda kalan kamyonetine çekici çağırmak amacıyla, telefonu kullanmak için gelen, şoför Mike (Gökçer Genç) tamamlar.
Paige’ in konukları için hazırladığı menü ilginç, alışılagelmiş davetlerden çok farklı. Mönüde “İlkçağ Çorbası”, “Istakozun Sonuncu Faslı”, Dondurulmuş Atık”, “Peynir Tahtası” gibi bilinmedik yiyecekler var. Istakoz, çiğ olarak servis ediliyor, isteyen ıstakozunu ya götürüp mutfakta kaynamakta olan kaynar suya atar ve yer, yada bahçedeki havuzdaki tuzlu suya atar ve yaşama hakkı tanır.
Ahmet Leventoğlu’ nun çevirisine rağmen, ilginç ve merak uyandırıcı teması, çözülmesi zor karakterleri ve sürprizlerle dolu metni ile orijinalini bilmediğim halde bende iyi bir metin galiba, duygusu uyandırdığını da belirtmeden geçemeyeceğim.
Ancak yinede oyunda sıkça kullanılan küfür ve argo sözcüklerin çok sıkıcı bir hal aldığını ve çeviride bu sözcüklerin daha farklı düşünülmesi gerektiğini de belirtmek istiyorum. ( Oyundaki argo sözcükler ve küfürler üzerine ‘’ Şölen Çikolatanın ‘’ sponsoluktan çekilmeside ayrı bir tartışma noktası. )
Konuklarına karşı katı ve kırıcı tavrıyla, itici bir karakter olarak karşımıza çıkan Zuhal Olcay, oyun için; çok çok kötü bir oyun diyebilecek olmama rağmen, rolünün hakkını veriyor.
"Üstün Akmen’ in"’’ eleştirisinde sadece castta adını geçirdiği ve hakkında hiç yorum yapmadığı, oyunda önemli karakterlerden biri olan ve rejide de ikinci plana atıldığını düşündüğüm (Wynne) Funda İlhan ise oyunun enerjisini yükselten ve belki de benim izlediğim ( Kocaeli turnesi ) temsilde, en iyi performansı ortaya koyan oyuncuydu. Lars ile arasındaki yakınlık ve aşk sahneleri cesur ve inandırıcılığın üst noktasındaydı. Karakterini iyi özümsemiş, oyunun enerjisini yükseltmeye çalışan bir oyuncu izlenimi uyandırdı. Ancak belirtilmesi gereken bir noktada; nedendir bilinmez, metinde ve nasıl olduysa çeviride de var olan, Wynne üzerinden yazılmış komedi unsurları ve cümleler akışta yenmiş, bunu da rejisörün hatası olarak algılıyorum.
Oyunda mikrofon kullanılmasından dolayı, oyunculuk performansının çok üst düzeyde olduğuna inandığım Payidar Tüfekçioğlu’ nun, bu oyunda sesi oyunculuğunun önüne geçmiş. Sahnede bir oyuncu değil de bir seslendirme sanatçısı var duygusuna kapıldım.
Özgür Yalım karakter olarak ikinci plana atılmış, Funda İlhan gibi bir reji hatasına kurban olmuş olarak nitelendirilebilir. Sahnede fazla gibiydi olmasa da olur izlenimi uyandırdırdı. Ayça Bingöl yine göz dolduran oyunculuk performansı ile benden tam not aldı. Eve telefonu kullanmak için gelen söför; Gökçer Genç (Mike) ise bir eksiklik var gibi görünsede iyiydi. Oyunun belki de kilit karakteri olan ve oyunun sonundaki süprizin ortağı olan Güçlü Yalçıner (Garson) de hiç konuşmamasına rağmen, oyunda gizem ve merak uyandıran bir karakteri başarıyla canlandırmış.
Oyunda genel olarak oyunculuk performanslarıyla ilgili bir sorun yoktu. Hatta Ahmet Leventoğlu böylesine başarılı işler yapmış bir kadroya çıkın oynayın dese, belki de çok daha iyi bir iş bile çıkarabilirdi. Ne yapmaya çalıştı, ödüller almış bir farsı bir tragedya yapısına mı sokmaya çalıştı yada çok fazla yüklendiği Zuhal Olcay’ı mı çok daha fazla ön plana çıkarmak için oyunu o karakterin yapısına sokmaya çalıştı anlamadım. Anladığım tek gerçek var ki; ne yapmak istediyse başarılı olamamış! İnkar edilemeyecek tek başarısı ise masayı dönen bir platforma oturtarak, aksiyonu eksik oyunda, oturarak oynayan oyuncuların, seyirciye an an görünmesini sağlamış.
Oyunun başarılı isimlerinden biri de; Turneler yapan bir tiyatroya göre portatif ve şık bir dekor sağlayan, zengin ve ihtişamlı ev görünümünü seyirciye tam anlamıyla yansıtan Behlüldane Tor’ du. Eğer dönen platform fikride kendisine ait ise, ayakta alkışlıyorum!
Sonuç olarak 20. yılını kutlayan bir tiyatronun, çok fazla başarılı işlere imza atmış yönetmeni Ahmet Leventoğlu’ nun başarısız bir sunumuna tanık olmak beni çok fazla üzdü.
Tiyatro Stüdyosu bizlere izlenmeye değer bir oyun sunmuş diyebimeyi çok isterdim ama ne yazık ki olmadı! Sahnede sizleri bekleyen bir Sölen var ancak bu şölene katılma fikrine ben karşıyım!
Anahtar Kelimeler: şölen, tiyatro studyosu, zühal olcay
0 Yorum