Romeo Ve Juliet’in Üzerine Gözyaşı Yağıyor
‘’ Yarayla alay eder, yaralanmamış olan…’’
Oyun, Verona’da yaşayan 'Montegue ve Capulet ailelerinin gençleri arasındaki kavga ile başlar. İki düşman ailenin, çocuklarının birbirlerine âşık olması ve sonrasında giriştikleri mücadele üzerinden gelişir. Birbirini seven iki gencin düzene yenik düşmesi ve ölümleriyle sonlanan Shakespeare’in gençlik trajedilerindendir. Romeo ve Juliet, şiddeti yaşamın bir parçası haline getiren toplumsal gerilimi ve uzlaşmazlığı yansıtır. Shakespeare, insanın aşk ve nefreti içinde barındıran bir canlı olduğunu göstermiştir. Bu uğurda ölümü dahi tercih edecek potansiyelinin varlığını da aktarmıştır. Evrenselliğini bu ikilik üzerinden sürdürerek zamanlar ötesi bir konuya değinir.
Projkovski; konu ve içerik olarak belirli kısaltmalar yapmakla birlikte oyundaki metin akışına bağlı kalmış. Oyun ‘farklı’ bir biçimsel sahneleme dili ile sunulmuş. Sahne, su dolu bir havuz sistemi ile tasarlanmış. Su dolu bir sahnede oynanan oyun; sahneyi bir ‘’oyun alanına’’ çevirmiş. Hem oyunun kendi boyutu hem de daha üst bir irade tarafından oynatılan bir tür kurgulanmış oyun alanı. Ayrıca suyun ‘’dönüştürücü, arındırıcı ve bütünleştirici ‘’etkisi, oyun boyunca simgesel olarak verilen göstergeler üzerinden yorumlanmaya açık bırakılmış.
Sahnenin solunda, hareket eden eski ve keskin görünümlü bir kılıç düzeneği bulunuyor. Bu düzenek, Tybalt, Paris gibi düzenin devamını sağlayan kişilere ve o dünyanın dışına itilen Romeo’ya da her an zarar verebilir. Bu çark ,erkek egemen dünyanın kuralları tarafından çevrilir ve daima yıkıcılığını sürdürür mesajını oyun boyunca kılıcın sallanması ile canlı tutuyor.
Sahnenin sağ tarafında bulunan bir terazi üzerinden Juliet’in babası Capulet ve Paris kendi arasında, Juliet üzerine bir evlilik anlaşması yaparlar. Terazinin bir tarafındaki içki kadehi, Prens tarafından koyulan altın sikkeleriyle dengelenmek istenir. Adaletin sembolik sorgulanması yapılır ve birbirini dengeleyecek nesneler düşünüldüğünde hem Shakespeare’in yazdığı döneme hem de günümüz dünyasına referans verilerek adil olma üzerine bir sorunsal ortaya koyulur.
Sahne orta arkada bir akvaryumda, Romeo ve Juliet’i önce ayrı, sonra bir arada görürüz. Oraya tutsak ediklerini ve gittikçe nefes almalarının zorlaştığını görürüz. Işıklandırmada kullanılan kırmızı renk oyun boyunca tutku ve ölüm ikilemini sorgulatır.
Oyunun balkon sahnesi seyircilerin üzerinden hareket eden mekanik bir yapı ile sağlanmış. Odağı değiştirip iki dünya arasındaki uzaklığı belirgin kılıyor. Hareket eden balkon, odak ışıklandırma ile seyircinin bakış açısına farklı bir boyut getiriyor. Sahne uzamı yer yer seyircilerin arasına giren oyuncular ile genişliyor. Giysilerinden su damlayan oyuncuların, seyircilere yönelik söylemleri; ‘’om’’ ile telkin etmeleri, spontane bir biçimde konuştukları izlenimi veriyor. Bir tür yabancılaştırma etkisi amaçlanarak, oyunun illüzyonundan seyirciyi nefes almak için çıkartıyor. Oyunun ara vermeyip tek perde sahnelenmesi düşünüldüğünde, böylesi bir yabancılaştırmanın amacı yoruma açık bırakılmış.
Oyunun trajik akışı içinde Mercutio bir tür yok edilmeye mahkûm bırakılır. “Tanrı belasını versin her iki ailenin de!” diyerek ölür. Düzenin içinde nefret ile büyütülen Tybalt ölümü arzularcasına Romeo’yu düelloya davet eder. Sonucunda Mercutio ve kendisinin ölümüne sebep olur. Final sahnesinde Romeo ve Juliet’de böylesi bir düzen içinde ölür. Oyunun, dramatik denge mekaniğini Rahip Laurance elinde tutar ve oyun sonunda iki düşman ailenin barışmasını sağlar. Oyunun sonunda; sahneye yukarıdan inen çanların kimin için çaldığı, ölümün acısını hafifletmek ve temizlemek için sahnedeki herkesin yağmurla ıslanması, iktidar çarkının ölümlere rağmen devam ettiğini gösterir.
Shakespeare’in şiirsel dili, akıcı bir bir dans koreografisiyle oyunun geneli boyunca sürüyor. Dadı Juliet’in kendine gelmesi ve bir tür şok etkisi yaratması için onu suyla buluşturur. Mercutio’nun ölümü ile de her iki taraf birbirlerine kova ile su atar. Oyuncuların birbirlerine kova ile su atmaları ritüelistik bir tapınmayı andıran dinamik sahnelerle, seyir zevkini artırıyor. Oyuncuların performansları birçok sahnede suyun içinde hareketin zorluğu düşünüldüğünde oldukça dinamik görünüyor. Bazı hareketli sahnelerde, şiirsel dilin anlaşılmayıp silikleştiğini, içeriğin zayıfladığını ve oyuncular arası stil farklarının belirginleştiğini söyleyebiliriz.
Sahneleme; simgesel buluşlar ile düzenin ezen çarkını, farklı bir mekânsal tasarımla göstermiş. Shakespeare’in metnindeki kırılgan ve edilgen yapıdaki kadın rolünü irdelemiyor, erkek egemen dünyanın sorgulanması adına yeni bir fikir ortaya koymayı tercih etmiyor. Suyun bütünleştirici etkisi ile bir arınma aracı olması arasında arasında gidip geliyor.
Anahtar Kelimeler: romeo ve juliet, istanbul devlet tiyatrosu
0 Yorum