MAKALELER

Ormanlardan Hemen Önceki Geceydi - Biriken

2018.07.26 00:00
| | |
6331

Karşısında kaçıp gitmeye hazırlanan adama sesleniyor, gece boyunca çok istediği ama bir türlü gidemediği o otel odasının özlemiyle ama en çok yalnızlıktan kırılgan...

Ormanlardan Hemen Önceki Gece’ydi “Arkadaş”!….


“…Yabancı, yağmura rağmen sırılsıklam koştum peşinden, koştum koştum koştum, korkma, sana sokulabileyim, arkadaş diyebileyim, bütün gece değil sadece birkaç saatliğine odanda kalayım, bak bütün gece değil diyorum, sadece birkaç saatliğine…”
 
Karşısında kaçıp gitmeye hazırlanan adama sesleniyor, gece boyunca çok istediği ama bir türlü gidemediği o otel odasının özlemiyle ama en çok yalnızlıktan kırılgan bir sesle Arkadaş ! diyor. Bu dünya üzerinde kalabilmek, sığınabilmek için bir odaya ihtiyacı var. Arkadaş ! diye başladığı uzun devasa monologu sözcük sözcük örüyor. İçindeki sarmaşıkları döke saça, kelime kelime, üzerimize üzerimize, sağnak sağnak yağdıran bu adam hayata biriktirdiklerini, bütün biriktirdiklerini, bir solukta, hiç nefes almadan, durmaksızın boşaltıyor. Üzerimize sözcüklerden oluşmuş yağmurlar yağdırıyor. Sırılsıklam oluyoruz. Her sözcük, her duygu içimize işliyor.  


 
36. Uluslararası İzmir Tiyatro Günleri kapsamında, İsmet İnönü Sanat Merkezi’ndeyiz. “Ormanlardan Hemen Önceki Gece” oyununda, Rıza Kocaoğlu bir buçuk saat boyunca, sahnede soluksuz, hiç durmadan, dinlenmeden muhteşem bir performans sergiliyor. Bernard Marie Koltes’in yazdığı, Ayberk Eray’ın dilimize kazandırdığı “Ormanlardan Hemen Önceki Gece”’yi, Biriken Yapım sahneye koyuyor. Oyunda, ışık tasarımı Kemal Yiğitcan’a, ses ve müzik tasarımı Ömer Sarıgedik’e ve dekor tasarımı ise Jesse Gagliardi’ye ait. Oyunun akışı içinde muhteşem bir ses duyuyoruz. Soprano Simge Büyükedes Vivaldi’nin “Sposa son Disprezzata” isimli eserini seslendiriyor. Piyanoda sanatçıya İklim Tamkan eşlik ediyor.
   
Rıza Kocaoğlu, Fransız yazar Bernard Marie Koltes’in sesi olmuş. Dünyanın herhangi bir yerinden, herhangi bir gecesinden, diz boyu sefalete gömülmüş bir şehirden, sırılsıklam yağan bir yağmurun altında ve karanlık bir yalnızlığın içinden sesleniyor. Çünkü gecenin en karanlık saatinde kaybolmuşlar birbirini tanır. Bir lanetlinin yaşama tutkusu ve öfkesi seziliyor adamın sesinde. Sesinin tınısında, ıslak bir umutsuzluk, güçlü bir itiraz, sıkılı yumruklar ama her şeye rağmen hayatı tutkuyla arzulamak var. Çünkü adamın hala geceye söyleyecekleri var.
 "...kendi kendime: ne boktan bir yer burası, yok opera müziğiymiş, kadınlarmış, bok mu var; toprak soğuk, gecelikli kız, orospular ve mezarlıklar, kurtulmak istiyorum, koşuyorum, artık bir şey hissetmiyorum; bir şeyler arıyorum, bütün bu karışıklığın içinde çimenlik gibi bir şeyler, ormanın üstünde güvercinler uçuyor, askerler onlara ateş ediyor, dilenciler dileniyor, iyi giyimli serseri çocuklar yabancı sıçan avına çıkmış, koşuyorum, koşuyorum, koşuyorum, araplar, arkadaşlar, onların sır dolu şarkıları geliyor aklıma, seni buluyorum, kolunu tutuyorum; o kadar çok istiyorum ki bir oda, sırılsıklamım, anni anni anni, bir şey söyleme, kımıldama, sana bakıyorum, seni seviyorum arkadaş, arkadaş, ben, bütün bu bokluğun ortasında melek gibi birini aradım ve sen buradasın, seni seviyorum, gerisi bira, bira, hala nasıl söyleyebileceğimi bilmiyorum, ne karışıklık, ne bok böyle, arkadaş, bir de hala yağmur, yağmur, yağmur, yağmur"
Rıza Kocaoğlu, oyunun metnini kendi içinde mayalanmaya bırakmış. Karakterin  kök sesini bulmayı başarmış ve müthiş bir samimiyetle hayata geçirdiği adamın sesini içselleştirerek sahnede “adamın” kendisi olmuş. O nedenle, oyunun vurucu ve sarsıcı gücü oyuncunun sesinde hayat buluyor.


 
21. yüzyıl tiyatrosunun güçlü seslerinden Bernard-Marie Koltes'in nokta kullanmadan kaleme aldığı “Ormanlardan Hemen Önceki Gece” oyununda “arkadaş” diye hitap ettiği dinleyicisini soluksuz bir koşuya ortak ediyor. Hiç durmadan, dinlenmeden, tek bir nefeste anlattığı hikayeler birbiri içinde erir, kocaman bir monologa dönüşür. Bu çok renkli, çok karakterli öyküde hayata dair her şey vardır. Sadece bir kez seviştiği ve geceler boyu beklediği Mama, metroda karşılaştığı serseriler, kıpırdayan herkesi vuran general, toprak yiyerek ölen kadın, cuma akşamları barların önünde dağıtanlar, bir iki saatliğine de olsa başını sokacağı bir oda bulma ümidi, fahişeler, bir kadını sevişerek tanıma fikri, kafayı taktığı fabrikalar, bir türlü kurulamayan sendikalar, dert edindiği işçiler, içemediği biralar, cebinde kalan son üç kuruşla karşısındaki yabancı adama bir şeyler ısmarlama telaşı, özlemini çektiği ormanlar. Olağanüstü bir dünya yaratır ama bu çok renkli ve çok katmanlı devasa dünyada kendine bir tek göz oda bulamaz. Bu barbar dünyanın neresine giderse gitsin “benim evim” diyebileceği, huzurlu bir uyku uyuyabileceği bir sığınağı yoktur. Bunun acısını çeker. Dışarıda bırakılmış, sığınaksız, korumasız ve yalnızlık içinde bütün çözümleri tükettiği için “Arkadaş!” dediği kişiye seslenir. Bu onun son şansıdır. “Seni seviyorum” demenin en acıklı yoludur. Çünkü yoksun ve yoksul bırakılmanın ne demek olduğunu iyi bilir. Yabancı olmaya mahkûm edilmiş bir insanın, korkularını, arzularını, umutsuzluğunu ve isyanını haykırışına tanık olmaya bizi davet eden bir ses olur.
   
Koltes, eserlerinde aykırılıklara, zıtlıklara, görmediklerimize ve özellikle görmezden geldiklerimize, yabancılara, ayrıksılara, dışladıklarımıza, duymadıklarımıza, dışarıda bıraktığımız dünyaya ait her şeye tutkuyla sahip çıkar. Önyargılardan kurtulmak için insanı sarsar ve bakış açımızı değiştirmek için bizi zorlar.
 
Koltes yalnızlık, korku, nefret, aşk ve şiddeti anlattığı oyunlarını lirik ve vurucu  bir dille yazmıştır. “Batı Rıhtımı”, eski limanda boş bir hangarda bir araya gelen sıra dışı insanların kendi kurdukları dünyalarındaki vahşi ortamı kaleme alır. “Zenciyle İtlerin Dalaşı”'nda Afrika'da zenci bekçilerin korumasında, kendilerine yabancı bir çevrede, dünyadan tecrit edilmiş üç beyaz insanın öyküsünü konu eder. “Pamuk Tarlalarının Issızlığında”, nesnesi belli olmayan bir alışverişin iki tarafı, alıcı ve satıcı arasında, gecenin ve sokağın vahşi dünyasında, kısacık bir anda yaşananları anlatır. Ölümünden hemen önce yazdığı son oyunu olan “Roberto Zucco”, İtalyan bir katilin gerçek yaşam öyküsünden yola çıkılarak kaleme alınmıştır. Koltes, annesini, babasını, bir polisi ve bir çocuğu öldüren bu adamın cinayetleri hangi şartlar altında işlediğini araştırır, olayların arkasından sürüklenen adamı yenilgiyi kabullenmiş bir kurban olarak gösterir. Koltes eserlerinde, duyguya, coşkuya ve aşırılığa dayalı sıra dışı üslubuyla, zıtlıkları, taşkınlıkları ve şiirselliği iç içe geçirerek benzersiz bir dil yaratmıştır.

Oyunda, sürekli koşan, yer değiştiren, zıplayan, yuvarlanan seyirciyi soluksuz bir koşuya ortak eden anlatıya uyumlu, dinamik bir dekor tasarlanmış. Rıza Kocaoğlu, sonsuz a giden bir yolu ve hiç bitmeyen bir tırmanışı çağrıştıran dekoru sonuna kadar kullanıyor. Cam odaya girdiği anda yüreğimizi eline alıp sıkarken içimizde milyonlarca aynanın paramparça olduğunu hissederiz. Cam oda duyguların tavan yaptığı yerdir. Çünkü orası adamın bütün oyun boyunca uğruna yalvardığı ve bir türlü ulaşamadığı odayı, adamın ütopyasını temsil eder.  Oda, şehrin karmaşasından uzak, sakin ve huzur içinde uyuyabileceği tek yerdir. Yakaladığı sert, keskin ama aynı oranda kırılgan tavır Koltes’in şiirsel isyanını çok iyi anlatır. O nedenle, içimiz acır, sözcüklerle kestiği yerler iz bırakır. Sahnedeki “adama” eşlik eden müzik ve ışık tasarımı da bu ifadeyi güçlendirir. Oyunda Rıza Kocaoğlu’nun beden dilini ustalıklı kullanımı, metnin ifadesini güçlendiriyor. Cam odada geçen bölüm çarpıcı olmasına rağmen zaman zaman sesin gitmesi ve söylenenlerin anlaşılamaması oyunun tek eksi puanı denebilir. 

Oyunun dramatik yapısı başarılı ışık tasarımıyla da destekleniyor. Işık bir oyun kişisi gibi davranarak adamın duygusal dalgalanmalarını, iniş çıkışlarını vurgulayan biçimde kullanılıyor. Oyunun akışı sırasında Vivaldi’nin müziğini duyarız. Soprano Simge Büyükedes sesinden Vivaldi’nin “Sposa son Disprezzata” isimli eserini dinlerken adamın içindeki yalnızlığı, gecenin hüznünü, o an bir insan sesine ne kadar ihtiyaç duyduğunu hissederiz. Oyunda kullanılan müzik ve ses tasarımı da dramatik yapıyı güçlendiriyor, seyirciye “o anın duygusunun” aktarılmasında gerekli olan atmosferi yaratıyor.  
    
Geceydi. Boğazın kurumuştu. Üşümüştün. Yalnızdın. Çok ama çok yalnızdın. Çok sözün birikmişti bu dünyaya söylenecek. Ama geç bunları. En çok sıcak bir insan sesine ihtiyacın vardı. Bana, “Arkadaş!” dedin. Bana, gecenin öteki tarafından seslendin. Çok karanlıktı. Zifir gibi soğuktu. İçim üşümüştü. Kulaklarım sağırdı. Ama duydum. En çok içimde duydum. Evet, bana seslendiğinde “Ormanlardan Hemen Önceki Gece”’ydi  Arkadaş !

Anahtar Kelimeler: Ormanlardan Hemen Önceki Gece



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir