MAKALELER

On İki Öfkeli Adam - İstanbul Şehir Tiyatrosu

2016.10.29 00:00
| | |
5220

Ne yalan söyleyim 20-30 yıl önceki cast ve oyunculuklar ,toplamda, hem yeni versiyondan / üretimden, hem de filmden çok daha iyiydi!


ESKİ VERSİYONDAN BİR ANIM

Yıllar önce (on yıllar) yine Şehir Tiyatrosu’ndan izlemiştim bu oyunu. Çok iyi anımsıyorum 8.oyuncuyu oynayan oyuncu o gün hastalanmış,onun yerine nöbetçi rejisör olsa gerek (o yıllarda sanırım idari görevi de olan-Genel San.Yön. Yrd.  Filan…-) dev oyuncu (şaka etmiyorum gerçekten de devdi) Aytaç Yörükaslan (geçen yıl kaybettik) ,  davudi sesi ile çıkıp oyunu kurtarmıştı. Elinde textle çıkmış ,seyircileri geri döndürmektense o rolü kaba mizansenlerle ve okuyarak da olsa oynamıştı. 

O dönemde bu oyunu Şehir Tiyatrolarının en iyi , en olgun oyuncuları oynuyordu.(Hafızam beni yanıltmıyorsa) Sezai Alptekin , Ergun Kınal , Bilge Zobu ve daha niceleri.

DIŞ GÖZÜM SAHNEDE İÇ GÖZÜMÜN BİRİ ÖNCEKİ VERSİYONDA , DİĞERİ OYUNUN FİLMİNDE
Düşünsenize beni , dış gözümle Ümraniye Sahnesi’ndeki oyunu ; iç gözümle ise daha önceki dönemdeki  versiyonu ve bu da yetmiyormuş gibi bir de  oyunun filmini , aynı anda karşılaştırmalı izliyorum ! (Beyinler böyle yanıyor işte !)

Ne yalan söyleyim  20-30 yıl önceki cast ve oyunculuklar ,toplamda , hem yeni versiyondan / üretimden ,  hem de filmden çok daha iyiydi !

Her neyse. 

KONUSU ÖNYARGI
12 Öfkeli Adam oyunu tiyatro sanatının yüz akı  klasiklerinden biridir. Neden ? Önyargı konusunu ele alır. Ve bu konuyu , belgesel kıvamında , izleyicilere demokrasi  dersi vererek , adaleti ve gerçeği  sorgulayarak ortaya çıkarır.  “Olağan şüphe”, “suçu kanıtlanana kadar herkes masumdur” vb.karineler ile en temel insan hakları işlenir. Su gibi akıcı ,net ve berrak bir oyun. Gerçekçi , hatta natüralist.

FÜTÜRİST DEKOR
Ümraniye Sahnesi’nde oyunun başlamasını beklerken dekora (Ayhan Doğan) bakıyoruz ; sürrealist/gerçeküstücü ! Fonda gitgide kararan (felaket habercisi) bulutlar , ortada uzun bir masa. Arkada boynu bükülmüş , eğilmiş antik sütunlardan bir dünya ! Heyecanlanıyoruz , bu yeni versiyon değişik ve modern bir yeni yorumla sahnelenecek galiba.

Dekor sözünü en başta söylemiş sonra da oyun boyunca susmuş ben olsam karanlıklarda , sahne geçişlerinde “boynu bükük” sütünları /adalet sistemini fosforlu ışıkla vurgulardım bir leit motif gibi. En azından finalde sahneden ışığı  alır , bu yamultulmuş dünyayı aydınlatırdım müziği yükseltirken.

Tiyatro özetlerini sevmedim. Sinema versiyonundaki özet daha çok hoşuma gitti ; aşağıda paylaşıyorum:

OYUNUN ÖZETİ
“ Latin Amerikalı bir genç adam, babasını öldürdüğü gerekçesiyle cinayetle suçlanır. Sanığın kaybettiğini söylediği bir bıçak ise cinayetin işlendiği odada bulunmuştur, gencin mahkemeye sunduğu savunma zayıftır ve olan biteni duyduklarını söyleyen pek çok tanık vardır. Sanık suçlu bulunduğu taktirde idama mahkum edilecektir. Jüri sonuçları pek de şaşırtıcı değildir: 12 jüri üyesinden sadece sekiz numaralı jüri üyesi Davis 'suçsuz' hükmü yönünde oy vermiştir. Davis’in jüri üyelerini ikna etmeye çalışması esnasında her jüri üyesinin 'suçlu' kararı vermesinin arkasında ise, aralarında yabancı düşmanlığı, kanuna aşırı güven, çoğunluğa uyma, geçmişle hesaplaşma gibi farklı kişisel sebepler olduğu ortaya çıkar. “ (unutulmazfilmler.com)

ESKİ DOSTLAR
Arif Akkaya  rejisi ile (en ön sıradan)  izlediğim Ümraniye Sahnesi’nde  27.10.2016 tarihindeki oyunda güzel bir iki saat geçirdim (Tam olarak 1 saat 50 dk.). Bazı eski dostları sahnede görmek güzeldi. Onların kendilerini nasıl geliştirdiklerini görmek ,izlemek , bunun bir tanığı olmak güzeldi. (Ahmet Özaslan , Enes Mazak , Yalçın Avşar , Metin Çoban vb.)

BEN TİYATRO ELEŞTİRMENİ DEĞİL TİYATRO İZLENİMCİSİYİM
Peşinen söyleyeyim , bu yazının  objektif olması mümkün değil , zira ne ben profesyonel bir eleştirmenim (ben sadece izlenimlerimi paylaşıyorum , bu işi zevk için  “amatörce” yapıyorum) ne de bir akademisyenim. (“Türk Tiyatrosu’nun Sahne Amiri “   , sadece düşündüklerini ve hissettiklerini kendi özel tarihine kayıt düşen biriyim.)

İyi , güzel , başarılı şeyleri oyunun söylenmiştir , konuşulmuştur. Sevimsiz de olsa , gelelim “dış göz”ün değerlendirmelerine  ;

GENÇ YERİNE DAHA ORTA YAŞLAR MI OLMALIYDI ACABA
Sahnede gerçekten de genç , dinamik bir kadro var güzel , amenna , peki. Gözlerim ne yalan söyleyeyim ortalamanın biraz daha olgun olmasını arıyor (Belki de oyunun filmi ve eski versiyonu bana bunu düşündürüyor ).

ÜMRANİYE SAHNESİ TEKNİK VE ESTETİK ÜZERİNE
Ümraniye Sahnesi’nin elden geçmesi mi gerekiyor acaba ? Sahne porteli (çerçevesi) çok geride olduğu için akustik ve ses proplemleri doğuyor sanki. Oyun sizi içine almıyor ! Hayır , bu bir reji tercihi de olabilir ama burda kesinlikle öyle değil , burda oyuncu ile seyirci arasında neredeyse voleybol sahası uzaklığında (biraz abartmış olabilirim !) bir mesafe , uzaklık var.

Ses  , salonun her yanından  duyulamıyabiliyor  (ya da benim kulaklarıma bir baktırmam lazım !). Portel  sahne önünden başlasa ; böylece hem sahne önü içerden aydınlatılabilir hem de ses toparlanır gibi geldi bana. Yine de ,  en iyisi ,sahne mimarisini iyi bilen uzmanlara sorulmalı , derim.

En önde oturduğum halde sahne (dekor/uzun masa) , sahne ortasındaki portelin altında , en az beş-on metre uzakta olmasından , bir de oyuncuların çoğu zaman seyirciye küs gibi sırtları dönük ya da “kapalı” olmasından zaman zaman oyunun içine girmekte / oyuna katılmakta zorluklar çektim.

SAHNELERİMİZDE “SIRTI İLE OYNAMA” MODASI 
Sağ olsun Mehmet Birkiye /özellikle Syreno da Berjerak oyununda vb. sahnelerimizde yeni bir akım/moda başlattı. “Seyirciye özgürce arkasını dönebilen oyuncu !”Kenan Işık’ın “Antigone” rejisinde de vardı. “Sırtı ile oynayan oyuncu !” Her biri Actor Stüdyo’dan çıkma Marlon Brando ! Ayla Algan hocamız anlatırdı bu örneği bize Araştırma Laboratuvarı( TAL)’da ;  Actor Stüdyo’daki  derslerden birinde çıkmış Marlon Brando , bir sahneyi/tiradı/duyguyu  , yüzüyle değil de ,  arkası dönük , sırtı ile oynamış .

Orası Amerika !

ZATEN SAHNE ÇOK GERİYE KURULMUŞ , BİR DE ARKASI DÖNÜK OYUNCULUK…
Bizde buna ne sahnelerimizin akustiği uygun ; ne oyuncularımız ne de seyircilerimiz ! Ama tabii ki denensin , zorlanılsın , vakta ki , günün birinde  elbet bizim de ikinci dünya savaşından kalma İtalyan sahne ve sahne standartizasyonu (binasından mekaniğine , ışık –ses sistemlerine ,fuayesine vb. bütün sahnelerin uyumlu ve eşit olması )  yapılır ; işte o zaman oyuncu arkası dönük, sırtıyla da oynar …!

FUAYE’YE CAFETERYA
Ümraniye Tiyatrosu seyirci  fuayesi  güzel bir cafeteryayı hak ediyor. Neden burada da ,örneğin Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ndeki yada Kadıköy vb. merkezi sahnelerdeki gibi  ; çay kahve içilebilen bir cafeterya  olmasın ? 
 
JÜRİNİN  GİRİŞİ
Daha oyunun başında ,ilk sahnede , oyuncular öyle bir sahneye girdiler ki  ;  sanırsın , o sahne oyuna az önce eklenmiş ; o yüzden hiç çalışılmamış/prova yapılmamış ! “Özellikle yapın” desen ;  belki de yapamazlar ! Hepsi –aşağı yukarı-aynı ritmde , aynı tempoda ! 

Durum ne ? Hava çok sıcak , bunalmışlar ! Evet ama neden ? Aslında hiçbiri vicdanen rahat değil ; en çok da 8.Jüri Üyesi . Bazıları bu iç tedirginliği , adını koyamadıkları , anlam veremedikleri vicdan sızısını öfke ile bastırmaya çalışırken bir tek kişi (8.Jüri) ısrarla vicdanının sesine kulak vererek gerçeğin peşinden gidiyor , gerçeği arıyor.

“GİRİŞ” /GİRİZGAH ÇOK ÖNEMLİ
Filimlerde  , romanlarda , oyunlarda açılış ve sunum çok önemlidir. Shakespeare bu işin ustasıdır. Daha ilk sahnede insanlar tanıtılır , küçük ve büyük düğümler atılır , önsemeler (beklentiler) seyirciye ekilir , oyunun temel soruları sorulur , oyunun sonunda kapanacak olan ayraç açılır , karşıtlıklar net olarak verilir.


SUNUM
Oyunun replikleri bu şekilde zaten dizili. İnsan daha oyuncuların sahneye girişlerinde bir sunum , farklılıklarının altının çizildiği (ağır çekim olmasa da !) bir vurgu istiyor. 

ÇAPAKLAR 
Neyse ki sonra  , yavaş yavaş açıldı oyun ,tempo kazandı  , oyunun başlarındaki  o , sahnede anlamsız ve gereksiz vurgu alan yürüyüşler , hareketler azaldı , çatışmalar başlayınca da bitti şükür daha ilk  beşinci dakikada.

SİMSAR MI BROKER Mİ
“Simsar” ne duyan bilen var mı ? Simsar , yazı dilinde ,eski Türkçede var. Herkes günümüzde  broker derken/kullanırken  simsar lafından gençler ne anlıyor merak ediyorum. (Broker ; oyunda “beyaz yakalıları” , üst A sınıfı yöneticileri temsil ediyor.) Simsar denince bu art ve alt anlamlar çağrışmıyor.

BAŞROLDE AHMET ÖZASLAN , LOKOMATİF ROLLERDE İSE ; METİN ÇOBAN,BURTECİN ZOGA , SERDAR ORÇİN GÖZ DOLDURUYOR
Bu konuya/role girmişken ;  4.Jüri Üyesi’ni oynayan Burtecin Zoga’nın incelikli , parlak performansının övgüyü hak ettiğini belirtmeliyim.  8.Jüri’yi oynayan Ahmet Özaslan , 9.Jüri Üyesi Metin Çoban  ve 3.Jüri  Serdar Orçin ile birlikte o da oyunun lokomatif karakter oyuncularından biri idi. 

YERLİ YORUM VE EKLEKTİZM 
Bazı karakterlerin yerli mimiklerini , nidalarını ; yerli gestus/tavırları sevemedim. Neden ? Eklektik olmuş , bütünlük bozulmuş. Konu Amerika’da geçiyor ama sahnede dayı  dayı yürüyen ,sanki  kahvede  birbirini kızdıran “bizden” gibi  tip(leme)ler “uyumsuz tiyatro” olmuş ; bu hayli “natüralist oyun”a ! 

Evet rejide bir “yerelleştirme” , “yerlileştirme yorumu “ olabilir. Ama böyle sadece bazı oyuncularda , bazı tiplemelerde , bazı kostümlerde vb. parça(lar)da değil ; bütünde !
 
“KIZIM SANA SÖYLÜYORUM GELİNİM SEN ANLA”
Seyirciye ; onun algısına , anlayışına/ferasetine güvenmekte yarar var. Onlar leb demeden leblebiyi anlarlar ; mesajı alırlar . Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla ! Bu oyun sadece Amerika’da değil oynanıyor bütün dünyada !

ENES MAZAK VE İŞÇİ YORUMU
6.Jüri Üyesi  Enes Mazak  boya işçisi rolünde iyi ama saçı ve kıyafeti (Kostüm Tasarım ; Nihal Kaplangı)mimar gibi daha entelektüel ya da çok genç işi kalmış. Filmdeki gibi işçi (sınıfının) ırkçı ve önyargılı jüri üyelerinin karşısında ve gerçeği tutku ile arayan 8.Adam’ın , sonra Yaşlı Adam’ın ve tüm suçsuz diyen takımın yanında ve onların koruyucusu olarak çizilmeli filmdeki gibi.

HER ŞEYDEN ÖNCE İŞİMİZ ÖYKÜ ANLATMAK , ÖYKÜYÜ SEYİRCİYE GEÇİRMEK , ÖZELLİKLE ANLATILAN BÖLÜMLERİN İYİ ANLATILARAK SEYİRCİNİN GÖZÜNDE CANLANDIRMASINI SAĞLAMAK (BU ANLAMDA BELKİ DE TİYATRO DIŞ GÖZLE İZLENEN BİRŞEYDEN ÇOK İÇ GÖZDE “CANLANDIRILAN” BİR ŞEY…)    
 
İşimiz bir hikaye , öykü anlatmak tiyatroda. Ben bile iyi bildiğimi sandığım hikayeyi oyun boyunca kafamda canlandırmakta zaman zaman bocaladı isem , gençler  ne yapar bilmiyorum. Özellikle sanık gencin jürünin oy birliği ile alacağı bu karar neticesinde (insan hayatı geri döndürülemez bir şekilde), yanlış bir karar aldıkları takdirde ,  elektrikli sandalye ile infaz edileceğinin ve büyük bir adaletsizlik/hukuksuzluk ve haksızlık yapılabileceğinin) altı iyi çizilmeli.

PARLATMA-KÖPÜRTME
Ayrıca suçlu suçsuz tartışmalarında ve oylamaların dönüşümünde çatışmalar/atışmalar/söz düelloları bu kadar abartılmalı/parlatılmalı ve köpürtülmeli mi ? Filmindeki o insani yönleri, insani ayrıntıları siliniyor , güme gidiyor gibi.

BENİM GİBİ TAKINTILI SEYİRCİLER İÇİN KÜÇÜK BİR AYRINTI
Filmde , jürinin istediği sustalı bıçak , ev korkisi/planı vb. şeyleri bizzat Jüri Başkanı kapıyı vurup orda hazır bekleyen görevliden istiyordu. Oyunda ise , sanırım dışarıda içeriyi kameradan izleyen ve dinleyen (!) görevli  kendiliğinden bu aksessuarları  içeri getiriyordu. 

AHMET ÖZASLAN VE HENRY FONDA
Ahmet Özaslan (okuldan canım arkadaşım) –çok uzun zamandır görüşemiyorduk- vicdanlı mimar kompozisyonu ile-bana göre- Henry Fonda’dan daha iyi bir performans sundu. Seninle gurur duyuyorum Ahmet.

METİN ÇOBANDAN NEFİS BİR YORUM
Metin Çoban  da , mahkemede yanlış ifade veren tanık üzerinden kendi çelişkilerini ve açmazlarını , iç dünyasını anlatan yumuşacık ,iç ısıtan oyunculuğu ile  göz doldurdu. (Çıkışta İstanbul Radyosunda onun yönettiği , benim de yazdığım “Çanakkale Geçilmez” radyo oyunu üzerine sohbet ettik . )

GENÇ YETENEK GÜN KOPER
Gün Koper’i , Terakki Lisesi’nde bir Brecht oyununda (yanılmıyorsam) izlemiştim bir festivalde. (O da Bilsak Oyunculuk Kursu’ndan hocam Macit Koper’in oğlu. Aynı baba ! Bariş Manço’nun gençliği !) Son gördüğümden bu yana oldukça geliştirmiş kendini. Daha da geliştireceğinden ustalaşacağı belli.

Bu oyunda yeni gördüğüm ve ismini henüz bilmediğim (yeni öğrendiğim) arkadaşlar bağışlasınlar beni. İster istemez göz bildiği tanıdığı oyunculara kayıyor. Onları da bundan sonra takibe aldım.

İNSAN TEMEL HAKLARI ,HUKUK  VE  ÖNYARGISIZ  YARGILANMA HAKKI
 “On İki Öfkeli  Adam” , insan haklarına , hukuk’a  ve  önyargısız bir dünyaya davet ediyor seyirciyi. On iki ayrı meslekten ve sınıftan Amerikalı üzerinden  demokrasinin ve hukuğun  temel ilkelerinin tartışıldığı birinci sınıf bir oyun.

TEŞEKKÜRLER İBŞT İYİ Kİ VARSIN
Son söz ;  oyuna  emeği geçen herkesi  içtenlikle kutluyorum. Genel sanat Yönetmeninden , yöneticilerine , yönetmenine ,  değerli  ve yetenekli oyuncularına , tasarımcılarına , atölyelerdeki ustasına , gişecisine ,  kadar herkese… O akşam da selamda seslendiğim gibi : “Bravo” Şehir Tiyatrolarına.

Kaçırmayınız…

Savaş Aykılıç 28.10.2016 

Anahtar Kelimeler: on iki öfkeli adam, istşeh, istanbul şehir tiyatrosu



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir