Bu ay iki farklı oyun izleyerek doksanlar üzerine düşünme şansı bulduk. Birisi Tiyatro Artı'nın sahnelediği "Bizde Yok, diğeriyse Studio 4 Istanbul'un sahnelediği "Olmamış mı?". İki oyun da prömiyerini 18. Uluslararası Tiyatro Festivalinde yapmış, bu sezon da devam eden iki oyun.
Türkiye doksanlar boyunca karmaşanın, siyasi oyunların ve derin devletin varlığının yoğun bir şekilde hissedildiği; darbe sonrası sinmiş bir toplumun gözlerini aralamaya çalıştığı dönemler.
Özal dönemi ile liberalizm ile tanışan; dünya'ya eğreti bir şekilde açılmaya çalışan, modernizm ile çatışmalara sahip olan bir Türkiye.
Özal dönemi ile beraber o güne kadar yüzünü sancılı da olsa batı modernizmine çeviren Türkiye; yetmişlerde göç hareketlerinin çoğalması, politik hareketlenmenin darbe ile bastırılması...vb sebepler ile beraber sosyolojik ve ideolojik değişimlerinin izlerinin taşındığı döneme bıraktı kendini. Yıllardır batı modernizmine ayak uyduramayan toplum artık sinmemesi ve utanmaması gerektiği düşünmeye başladı. Artık dönem varoşların –yıllarca dışlanmış gecekondu mahallelerinin öne çıktığı, islami hareketin hız kazandığı; baskılı modernizmin yan etkilerinin görülmeye başlandığı bir dönem oluyordu. Artık cumhurbaşkanı bile balolardan, klasik müzikten, operadan bahsetmiyor, arabeski ve eğretileşmiş ve olmamış bir doğu-batı sentezini övüyordu.
Elbette bu dönem, ideolojik ve toplumsal değişimi kaldıramadı. Bunun hem düşünen insana hem de topluma yansımaları ciddi boyutlarda oldu. Travmatik çocukluklar; hapislerde çürütülen, öldürülen, kaybettirilen gençlere ve düşünürlere neden oldu. O çocuklar bugünün gençleri oldular ve doksanların olmamışlığından beslendiler.
İşte tüm sancıları dile döken iki oyun oluyor "Bizde Yok" ve "Olmamış mı?". Birisi travmalara neden olacak sancılı çocukluklar üzerinden doksanlar toplumunu; diğer ise dönemin siyasi tablosunu ve tablo içinde derin devletin yerini gösteren iki oyun oluyorlar ve birbirlerini tamamlıyorlar.
İki oyunu önemli kılan ikisinin de farklı bir noktada duruyor oluşu. "Olmamış mı" genel geçer sahneleme tekniklerine ve reji anlayışına farklı bir ses getiren ve aykırılığını metin yapısından tutun, reji yapısına kadar hissettiren ve Türk alternatif ve çağdaş tiyatrosu için (elbetteki ki batıdan aldığımız anlayış doğrultusunada) standartların üstü bir oyun.
Karakterleri kurgulamadan tutun, gerçeklikten ve oyuncuların kendi yaşanmışlıklarından metin oluşturulmasına, göstermeci yapıyı ve disiplinlerarası kurguyu başarılı bir şekilde harmanlamış olmasından tutun, seyirciyi konumlandırdığı yapıya kadar başarılı bir çalışma.
Oyunun temel eksikliğinin kimi noktalarda noksan duran teknik yapıda olduğunu söylemekte fayda var. Ancak bunun da cevabını kendim vermiş bulunuyorum. Farklı sahnelerde seyyar bir şekilde oynanan oyunların teknik aksaklıklar yaşaması normal diye düşünüyorum. Ayrıca yine oyunun yabancılaştırılmış yapısı bu eksikleri hissettiremeyecek noktadaydı.
Oyunun temel sorunlarından birisi ne yazık ki oyunculuk üsluplarında. Elbetteki ki özgeçmişlerden anladığımız kadarıyla farklı anlayışlardan ve eğitimlerden geldikleri anlaşılan oyuncuların aynı üslubu yansıtmalarnı görmek zor olurdu ancak imkansız değil. Bazı noktalarda kimi oyuncunun aşırı yüksek, kimi oyuncunun düşük, kimi oyuncunun abartılı, kimi oyuncunun ise "normal" olduğunu belirtmek isterim. Bunun bilinçli bir tercih olduğunu sanmıyorum çünkü karakterlerle bağlantılı duruşlar değil bunlar. Az kadrolu ve dengeli paylaşımların yapıldığı oyunculuklarda bu türden faktörlere dikkat etmek gerekiyor diye düşünüyorum.
Oyunun şölensel yapısı, güldüren eğlendiren bölümleri su içer gibi geçiyor. Aşırı komik bölümler dahi kişisel olarak gözlerimi dolduruyor çünkü acı bir yüzleşme yaşıyorum. Ancak son bölüme konan bireysel itiraf bölümünün biçim olarak fazla zorlama olduğunu düşünüyorum. Enerjiyi düşüren, oyunun büyüsünden ayıran bu bölüm, ana bölümün eksiklerini tamamlaması açısından ve cevaplar veriyor olmasından dolayı iyi olabilir ancak yükselen tüm enerjiyi söndürüyor olması ve üslup değişikliğine gitmesi açısından uygun değil. Yönetmen Fatih Gençkal bu bölüme bağlarken bunu fark etmiş olacak ki oyuncuların ağzından tamamen aykırı bir bölüme geçirmeye seyirciyi hazırlıyor ancak bu yetmiyor.
Son bölümün biçimsel denemeler yapma açısından yetersiz kaldığını düşünüyorum. Hatta zorlama durduğunu da söylemeliyim. Son bölümün bireye yönelmesi – tek seyirciyi muhattap alması; oyunda beğendiğim, yapı olarak bugünün alterntif tiyatrolarının benimsediği yeni dramatik yapıyı kıran ve bir noktada varyeteye kaçan oyunun ana kısmına ihanet ediyor.
Temel olarak bugünün alternatifi olma açısından önemli bir yerde duran "Olmamış mı" oyununu, rehber olması açısından diğer tiyatrolara şiddetle tavsiye ediyor - "olmamış" dememeleri gerektiğini ve kafa yormaları gerektiğini düşünüyorum.
Farklı bir Noktada Duran "Bizde Yok"
Tiyatro Artı'nın daha önce tek seyircilik oyunlarını izlemiş ve farklı bir deneyim olduğu için beğenmiştim. Ancak biçemin bir prodüksiyona çevrilmesi, bu şekilde bir pazarlama aracına dönüştürülmesi noktasından baktığımda kuşku ile karşılamıştım. Ancak kimliklerini de bu şekilde tanımladığı için Tiyatro Artı'nın da önemli bir yerde durduğunu düşünüyorum. Biçim üzerinden hareket eden tiyatroların ülkemizde az oluşu Tiyatro Artı'yı önemli bir noktada tutuyor.
Seyirci "Bizde Yok" oyunun ilk yarısını gözleri bağlı olarak "yaşıyor". Kurgu açısından bir gözaltı süreci seyirciye yaşatılmaya çalışılıyor. Seyirci tutukluluk hali üzerinden psikolojik bir yolculuğa çıkarılmak isteniyor. Oyun içinde özellikle de şartlar nedeniyle ister istemez siz de kurguya kendinizi kaptırıyor ve gerçekten tedirgin oluyorsunuz.
Oyunun ikinci yarısı için bunlar söz konusu değil. Seyirci oyunun ikinci yarısını alt üst edilmiş bir italyan sahne yapı içinde izliyor, hatta izlemeye çalışıyor. Monologlarda duygular kimi zaman eksik kalıyor ve oyunun birinci bölümünde yaşadığınız ve oyunun sizi sürüklediği o ilginç deneyim yok olup gidiyor. Işığın az kullanılması dahi bu durumu kurtarmıyor. Oyunun ikinci bölümü için de bir değişiklik ve farklılık arıyor gözler.
Oyunu cumartesi annesine bağlayan projeksiyon bölümünün ise iyi düşünülmüş bir yüzleşme anı olduğunu düşünüyorum. "Olmamış mı" oyununun neden olduğu o yüzleşme sahnesi ile yaşadığım aynı etkilere neden oldu. Oyun Demet Ergün'ün sahnesi ile son buluyor. Geçekten iyi bir performans sunuluyor. Elbetteki ki duygusal yönü ağır "bastırılan" bu sahnede duygulanmamak elde değil. Bunun az biraz hile taşıdığını düşünüyorum. Ancak elbette ki yüzleştiğimiz gerçeklikler açısından büyük önem taşıyor.
İki oyun da bir on - on beş yıl geriyi hatırlıyor olmamız açısından önemli. Ne şekilde gözlerimizin bağlı kaldığı, ne türden acılarla yüzleştiğimiz, neler gördüğümüz ve fark etmediğimiz şeylerle dolu olduğunu gösterdi bu iki oyun. Oyun tarihleri tiyatroların kendi web sayfalarından takip edilebilir çünkü ne yazık ki ben bir daha ne zaman oynayacaklarını bulamadım.
Anahtar Kelimeler: bizde yok, mekan artı, tiyatro artı
0 Yorum