Senelerdir hiç ayılmayan, televizyonun "Bin bir surat"ı tiyatro ve sinema sanatçısı: LEVENT KIRCA
1960'lı yılların yapımı olan, bizlerin 70'li ve 80'li yıllarda severek yazlık sinemalarda seyrine doyamadığımız Fransız sinema komedi filmlerinden olan; Louis De Funes'in oynadığı Fantoma dizileri vardı. Filmde komiser Louis De Funes'in bir türlü yakalayamadığı düşmanı "Bin bir surat Fantoma" idi. Çünkü her kılığa girerdi Fantoma. Tabi ki filmde yine aynı aktör oynardı Fantoma'nın oynadığı rolleri. 1980'li yıllarda ise, TRT 2'de başlayan, daha sonraları ise diğer televizyon programları tarafından transfer edilen ve 20'inci yılını dolduran "Olacak O Kadar" yapımında izledik aynı "Bin bir surat" olayını. Ancak bu defa farklı idi. Çünkü yapımcısı Levent Kırca idi. Dizi yaklaşık 2000 kez yayınlandı. Levent Kırca, tüm dizilerde, yaptığı makyaj ve maskelerle, sanatçılardan sunuculara ve politikacılara kadar herkesin kılığına giriyordu. Kimler yoktu ki, Müslüm Gürses'ten, Bülent Ersoy'a, Özal'dan Erbakan'a, Demirel'den Ecevit'e, Zeki Müren'den Yaşar Nuri Öztürk'e... ve daha niceleri...
Yani "Bin bir surat" idi Levent Kırca.
Ya senelerdir o'nun hiç ayılmadan yaptığı, bizlerin ise hiç bıkmadan usanmadan seyrettiğimiz "sarhoş" taklidine ne demeli...
Türk tiyatro, sinema ve televizyon sanatçısı Levent Kırca, 1950 Samsun doğumlu. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü mezunu. Öğrenciyken Cüneyt Gökçer'in yönettiği "Buzlar Çözülmeden" oyunuyla, 1964 yılında profesyonel oldu. Bir süre Maltepe Komedi Tiyatrosu'nda, Ankara Birlik Sahnesi ve Halk Oyuncuları'nda çalıştı. Kendine özgü tiplemeleri ve mimikleriyle bazı televizyon dizilerinde ve reklam programlarında ilgi toplayan Levent Kırca, 1978'den başlayarak "Altın Şehir"(1978), "N'olacak Şimdi?"(1979), "Mavi Muammer"(1985), "Ölürsün Gülmekten"(2000), "Son"(2001-Oyuncu, senarist ve yönetmen), "Şeytan Bunun Neresinde"(2002, oyuncu ve yönetmen), "Kendini Bırak Gitsin"(2004) ve "Ağa Kızı"(2004) adlı filmlerde oynadı.
Televizyonda ilk defa Nasreddin Hoca Oyun Treni, Siz Olsaydınız Ne Yapardınız?, Bu Oyun Nasıl Oynanmalı?, Sağlık Olsun!, Ne Olur Ne Olmaz gibi dizilerin yapımcılığını üstlendi.
Kendi adına "Hodri Meydan Topluluğu" adlı tiyatro ekibini kurdu. Eşi Oya Başar ile beraber "Güzel ve Çirkin", "Sefiller" adlı oyunları sergiledi. "Üç Baba Hasan", "Kadıncıklar" adlı oyunlarla başarılı oldular. 20 yıl süren "Olacak O Kadar" dizisiyle de devamlı zirvede kalmasını bildiler.
Sevda Şener, "Cumhuriyet'in 75 yılında Türk Tiyatrosu" adlı kitabında şunları yazmış Levent Kırca için:
"Etkinliklerine seksenli yıllarda başlamış olan ve çok tutulan bir topluluk Levent Kırca-Oya Başar Tiyatrosu olmuştur. 1981'de Hodri Meydan Kültür Merkezi'nde Tef Kabare Tiyatrosu ile birleşen Levent Kırca, Ahmet Gülhan, Gülümser Gülhan, Cem Özer'le birlikte çalışmıştır. 1983'te, Münir Özkul'un da rol aldığı, Louis Verneuil'ün Nemo Bankası adlı güldürüyü Levent Kırca-Oya Başar Tiyatrosu adı altında sergileyerek sahne yaşamını sürdüren bu tiyatroda sahnelenen oyunlar arasında, Tuncer Cücenoğlu'nun Neyzen, Aziz Nesin'in Toros Canavarı, gene Aziz Nesin'in kısa oyunlarından oluşan İki Perdelik Azizlik, Muzaffer Abayhan ve Yılmaz Erdoğan'ın yazdıkları Gereği Düşünüldü gibi güncel olaylardan yola çıkarak toplum eleştirisi yapan oyunlar bulunmaktadır. Levent Kırca, geleneksel kaynaklardan da yararlanarak kendine özgü bir güldürü biçemi geliştirmiş, her kültür düzeyinden seyirciye yönelmeyi başarmıştır."
Ve Levent Kırca Berlin'de...
Birkaç sene önce Levent Kırca-Oya Başar Tiyatrosu, "Üç Baba Hasan" adlı oyunla Berlin'deydi. Bu sefer ise "Ateşin Düştüğü Yer" adlı yılın müzikali ile yine Berlin'deydi.
Bu güzel müzikal, Devlet ve Şehir Tiyatrolarının genç ve yetenekli sanatçılarından oluşan 50 kişilik dev bir topluluk tarafından sergilendi. Levent Kırca, Lale Oraloğlu, Ali Demirel, Mehmet Güney, Ahmet Çevik, Alper Yakıcı, Şevki Çepa, Apo Kaya... gibi birçok sanatçının sergilediği müzikal, Levent Kırca'nın canlandırdığı üç çocuk sahibi demiryolu memuru Ruhi ve ailesinin hikayesini anlatan, bazen duygulandığımız, bazen de güldüğümüz bir melodram. Dansları ve şarkılarıyla da müzikal bir oyun.
Türk tiyatrosunun ve sinemasının duayenlerinden 82 yaşındaki Lale Oraloğlu, yaşına rağmen, büyük çoğunluğu gençlerden oluşan topluluğun içinde başarılı bir büyükanneyi oynuyor.
Oyundan önce Levent Kırca ile kulis'te sohbet ettim.
Sanatçı bir ailede büyüdüm...
1950 Samsun doğumluyum. Babam Mehmet Kırca ressam, annem Bahriye Kırca öğretmendi. Ut çalan, çok enteresan bir kadındı. Edebiyat ve müzik öğretmeniydi. Dolayısıyla sanatçı bir ailede boya kokuları ve ut sesleri ile büyüdüm. Beni yönlendiren annem oldu. Çünkü, babam, sanatını ilerletmek için, ben altı yaşındayken İsviçre'ye Zürih'e gitti. Geri de dönmedi. Orda evlendi. Onunla tekrar görüştüğümde, ben 26 yaşında idim. Babam gidince, Samsun'dan Ankara'ya taşındık. Tiyatroya başlamam 1965 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı'nın açtığı bir sınava katılmam ve bu sınavı kazanmamla başlar. Annem beni tiyatro konusunda çok desteklemiştir. O yıllarda tiyatrocu olmaya soyunan çok sürünürdü. Ben de hakikaten annemle beraber tiyatro yolunda çok süründüm. Emekli maaşıyla beni desteklemiş, bana bakmıştır.
Hüzünlü bir çocukluğum oldu...
Babasız büyüdüm; hüzünlü bir çocukluğum oldu; annem benim herşeyimdi; o'na aşığım; o'na taparım... Fakat, Türkiye'de olup ta, hüzünlü çocukluğu olmayan pek azdır. Her çocuk gibi, ben de fakirliği yaşadım. Bundan da hiç utanmadım. Annemin öğretmen maaşıyla zar zor geçiniyorduk. O hüzünler bundan kaynaklanıyor. Ancak, hüzünlü olan insanlar, gençliklerinde daha başarılı oluyorlar. Bir tek o faydası var!.. Ezilmiş insanlar, ezilmiş ülkeler, gelecekte daha başarılı olurlar!..
Süleyman Demirel'in verdiği parayı kabul etmedim!..
1970'li yıllardı... "Gereği Düşünüldü" adlı oyunumuzu İstanbul'da Dolmabahçe'de borçlanarak yaptığımız büyük çadırda sergiliyorduk. Gece yoğun yağan kar yüzünden çadırımız çöktü ve büyük zarar gördü. Çadırı onarmak için paramız yoktu.
Ankara'ya, Başbakan Süleyman Demirel ile görüşmeye gittim. Demirel'e durumu anlattım.
"Bu çadırı onarmak için bir şey yapamaz mıyız? Devlet bana kredi veremez mi? Ya da, Kültür Bakanlığı'ndan para yardımı temin edemez miyiz?" diye sordum.
Demirel'in cevabı şu oldu:
"Sana bir yerden kredi alırsak çok zorlanırsın. Gerekli parayı sana ben vereyim" dedi ve cebinden çıkardığı çek defterini imzalayacaktı.
Ben, "Kusura bakmayın, ben bu parayı kabul edemem!.. " dedim.
"Niçin kabul etmiyorsun?" diye sorunca da:
"Sizin paranızı alırsam, sizin partinizin parasını almış olurum. Dolayısıyla, sizin adamınız olurum. Onun için sizi eleştirebilmem için bu parayı almamam gerekiyor!.." cevabını verdim.
Tabii bu davranışımı takdir etti. Ondan sonra aramızda ciddi bir dostluk doğdu Süleyman Demirel ile. Onu, çok kereler yaptığım parodilerde eleştirdiğim halde, herhangi bir zorlukla karşılaşmadım. Turgut Özal da aynı şekilde Demirel gibi çok pişkin ve toleranslı devlet adamlarıydılar.
Olacak O Kadar... Polis Akademisi'nde ders olarak...
Olacak O Kadar dizisi 20 yıl sürdü. Sayı olarak 2000'i geçmiştir. Dünyada sosyal içerikli 20 yıl devam eden ve devamlı zirvede kalan başka bir program yoktur!..
Televizyonda yakaladığımız bu başarılara bir de bu dizideki parodilerin Polis Akademisi'nde ders olarak işlenmesi eklendi. Dizilerin polisi konu alan bölümlerin kasetlerini bizden alıyorlar, ve ders olarak gösteriyorlar. Arada bir, ben de derslere katılıyorum. Polislerimiz eskisi gibi olmamaya karar verdiler. Daha çağdaş olma yolundalar. Bizim oynadığımız skeçleri takip ediyorlar. Yakında Emniyet Amiri olursam şaşırmayın!..
(gülüşmeler...)
Almanya'ya dördüncü gelişimiz...
Bizim Almanya'ya dördüncü gelişimiz bu. Bunlar büyük turneler. Almanya turnesini sevgili dostum Metin Gökalp, Berlin turnesini ise Birol Kaplan organize etti. Bu turneler gerçekten büyük organizeler. Oyunlarımız bol seyircili geçiyor. Almanya'daki seyircimiz, çölde susamış, suya hasret kalmış gibiler. Biz de onlara bir tas su vermiş gibi hissediyoruz kendimizi. O hasretle bizleri bir başka heyecan ve coşkuyla seyrediyorlar; reaksiyonları ve beğenileri o denli yüksek ve heyecanlı oluyor.
Brecht'in yaşamış olduğu Berlin'de olmak heyecanlandırıyor bizleri...
Brecht'in yaşamış olduğu, tiyatronun başkentinde olmaktan ayrı bir gurur duyuyoruz. Brecht'ten çok şey öğrendik. Ondan çok esinlendik. Hatta dünya görüşümüzün büyük bir kısmını Brecht'ten aldık. Devrimci tiyatroculuğu, ilerici ve göstermeci tiyatroculuğu Brecht'ten öğrendik. O'da bir söyleşisinde şöyle demiş: "Ben de Türk Ortaoyunu'ndan çok şey öğrendim". Demek ki, birbirimizden karşılıklı bir şeyler öğrenmişiz. Bizim Ortaoyunumuzun yapısında da seyirlik tiyatro var.
Televizyondaki yoz kültür...
Televizyon programlarındaki yoz kültür neredeyse bütün ülkeyi etkisi altına aldı!..
Ekonominin zayıflığı, insanlarımızın alım gücünü çok zayıflattı. Dolayısıyla tiyatroya para ayıramıyorlar insanlarımız. Böyle olunca da tiyatrolarımız perdelerini kapatıyorlar. Yani, hem ekmek, hem de sanat yok!..
Charlie Chaplin'le kendimi karşılaştıramam!..
Ben, kendimi Charlie Chaplin ile karşılaştıramam! Çünkü, o benim seviyeme çıkamadı...(gülüşmeler)
Bana bırakırsanız, ben, kendimi herkesle karşılaştırırım. Biz, o'nun serçe parmağının bir tırnağı olabilsek, o da bize yeter. Charlie Chaplin, çok takdir ettiğim, çok başarılı bulduğum, bütün dönemlere, her zamana kalabilmiş bir aktör.
Adem Dursun: Siz de Türkiye'nin Charlie Chaplin'isiniz...
Levent Kırca: Eh bunu kabul ediyorum...
(gülüşmeler)
Ben kimim ki, veliaht'ım olsun!..
Sıla özlemi çeken sizler, bizleri o kadar yüceltiyorsunuz ki; eziliyoruz, çok anore oluyoruz. Ben kimim ki, benim veliaht'ım olsun!.. Ülkemizde çok değerli sanatçılar var. Gençler arasında da değerli sanatçı arkadaşlar mevcut. Aktör açısından Türk tiyatrosu çok zengin. Sadece dışarıya açılamamanın rahatsızlığını yaşıyoruz. Yoksa, bizim aktörlerimiz dünyanın en iyi aktörleridir diyebiliriz...
Türk tiyatro ve sinemasının son yıllardaki durumu...
Türk tiyatrosunun son yılları pek parlak değil!..
Buna karşılık Türk sinemasının son yılları parlak; şu açıdan:
En azından insanlarda bir film yapma heyecanı var. Bazı sektörlerden kazandıkları paraları sinemaya yatırıyorlar. Televizyonda çalışıp, üç beş kuruş kazanan, ki bunlara ben de dahilim, bütün arkadaşlarımız bu paraları sinemaya aktardılar. Zaman zaman, tek tük de olsa, iyi filmler yapılıyor. Kalite biraz daha artarsa, biraz daha kendi meselelerimizi, kendi ülkemizin sorunlarını anlatan filmler daha ağırlık kazanırsa ve sanatsal filmler yapılırsa; şüphesiz daha da iyi olacak. Genç kardeşlerimiz çok yetenekliler ve pıtrak gibi de çoğalıyorlar. Klip çekimleri başladığından bu yana, sinemalarımız rejisör kazandı. Gençlerimizin pek çoğu çok başarılı yönetmen oldular. Sinema adına çok umut verici çalışmalar yapılıyor.
Her zaman oynanacak malzeme buluyoruz...
Biz, eski hükümetler zamanında bulduğumuz gibi, şimdiki hükümet zamanında da eleştirecek ve oynayacak malzeme buluruz. Ancak şimdiki hükümetin şansı var; biz programımızı bitirdik. Yayında olsak mutlaka malzeme bulurduk. Yani, bukünkü hükümet, Özal'dan veya Demirel'den daha az açık veriyor diye bir şey yok. Onlar da bizlere malzeme sunabilmek için ellerinden geleni ardına koymuyorlar.
Her yıl "Nejat Uygur Ödülü"...
Her yıl Nejat Uygur'un doğum gününde, Geleneksel Türk Tiyatrosu adına bir "Nejat Uygur Ödülü" verilecek. İlkini de Nejat Uygur'un kendisine biz vereceğiz. Ondan sonra da her yıl "Geleneksel Türk Tiyatrosu"na en çok hizmet eden tiyatro sanatçısı bu ödülü alacak. Ödül olarak ta Nejat Uygur'un büstü verilecek. Kendisine vereceğimiz ödül tarihi kendisinin rahatsızlığı ve turneleri yüzünden ertelendi. Büst'ü hazır. Çok ta güzel oldu.
01.KASIM.2009
ADEM DURSUN
Kasım 2009
[email protected]
Anahtar Kelimeler:
0 Yorum