Lâl Hayal
Uniq İstanbul Sahnesi’nde izleme fırsatı bulduğum, seyircilerin kendini oyuna tamamen teslim ettikleri, iniş çıkışları yüksek duygu dolu anlarla deneyimlediğim bir oyun Lâl Hayal. Sevilay Sara’nın yazdığı, Songül Öden’in tadına doyulmaz oyunculuğuyla beraber hikâye-proje tasarımını da üstlendiği tek kişilik bir seyir karşımızdaki.
İlk kez 2019 yılında farklı bir prodüksiyonla seyirciyle buluşan oyun, bu sezonda Songül Öden’in hem metni hem sahneyi sadeleştirerek ele aldığı haliyle karşımızda. Yedi farklı kadının hikayesine tanıklık ettiğimiz oyun ilk olarak annesinin ölümüne şahit olan beş yaşındaki Lal Hayal’in konuşmasıyla başlıyor. Beraberinde onun büyürken hayatına girmiş olan kadınların birer birer hallerini, hayatlarını kendi ağızlarından dinlemeye başlıyoruz.
Onlar, hepimizin hayatında mutlaka bir dönem şahit olduğumuz, birbirinden ayrılmaksızın hayatımızın tanıdık yüzleri aslında. O kadar tanıdıklar ki jinekoloğundan tutun, yetmişlerindeki Nişantaşı teyzesi, ergenliğindeki HipHop’çusuna hepsi bir yerlerde karşımıza çıkmış alışık olduğumuz toplum portrelerimiz. Onlar, sesleri kendilerinden ziyade karşılarındakilere sert etkiler bırakan, ama aslında kendileriyle gerçekten konuşmayan, kendilerini dinlemeyen kadınlar.
Ve bu yüzler, Songül Öden’in binbir çeşit karaktere bürünüp çıktığı içten, doğal, kalifiye bir oyunculuk sergilediği performansıyla adeta bütünleşiyor. İzlerken her şeyden tamamen uzaklaşıp, duygu yüklü bir sürü lâhzalara, olaya en çok da biz kadınlara içimizdekilere tanıklık ettiren bir oyun.
Bu kadınlar onlardan dinlediğimiz nasihatler, akıl vermelerin kendilerinde de yarattığı yıkımlara da bakmaksızın kendilerinden bir o kadar emin, yaptıklarından kuşkusu olmayan bildiğimiz bir paradoksu gösteriyorlar seyirciye.
Onların hayattaki varoluş kaygılarından ziyade nasıl yaşadıkları ve hayata nasıl tutunduklarına gönderme yapan, naifliklerini alıp sırtlanmış öfkeleriyle bizi yüzleştiren, çekindiren, az güldüğümüz çok ağladığımız bir şahitler toplantısı Lal Hayal.
Daha hayattayken öldüklerini anlatan, hemcins ötekileştirmesini de yok saymamış altmış beş dakikalık bir hal edebiyatı izliyoruz. Projenin ekibinde Pınar Gutsuz, Hakan Atmaca ve Ali Tunç’un yer aldığı, Araf Monologları İbrahim Çiçek’e ait oyunun afiş tasarımında Güzel Sanatlar İstanbul ve fotoğrafta Çağdaş Başar’ın olduğu geniş bir künyeden oluşan bu oyunu en yakın 25 Aralık’ta Oyun Atölyesi sahnesinde izleyebilirsiniz.
Ek olarak sezon boyunca farklı şehirlerde de turneye çıkacak olan bu oyunu kesinlikle kaçırmayı derim.
0 Yorum