Paranoid Kişilik Bozukluğu / Sadizm Psikanalitik Sorunlar
Ruhsal dengesi bozuk insanlar yaşamlarının değişimlerini anlamadan ömürlerini tüketirler. Çevrede fark edilmeyen bu insanlar, hayatlarının değişimlerini ancak farklı bir yönde sağladıkları sinerjiyle ortaya çıkarırılar. Emin olun, hiçbir katil, sadist, zorba çok yönlü bir hayat sürmez. Eğer bu dengesizliğin yanında paranoid kişilik bozukluğu ve sadizm varsa; muhakkak acı, üzüntü, zarar vardır. Gardner MCKAY yaşamında karşılaştığı deneyimleri “Toyer” adlı kitabında çok yönlü dile getirmiş. Tiyatro Kedi de bu kitabı sahneye farklı bir dille aktarmış.
Kitabın Almanca basımını bir çevirmen dostumun katkısıyla okuma fırsatı yakalamıştım. Romanların tiyatrodan farklı olarak anlatımı geniş yer tutar. “Kuklacı” psikojik yaklaşımların sergilendiği sıra dışı gerilim. Yazarın yazınsallarında “korku” önemli yer tutuyor. Bu konu daha önce Brian De PALMA tarafından beyaz perdeye aktarılmıştı. Çekimleri Venedik'te yapılan filmden sonraları güzel haberler almıştım. Oyunun sinemasından sonra tiyatral yorumunu izlemek epey mutlu etti beni.
"Toyer” ın konusu: Psikaytr Maude, yaşam bağları sadist bir psikopat tarafından koparılan insanları tedavi etmektedir. Bu tedavileri sürerken bir gece evine ansızın Peter adlı şahıs gelir. Gelen kişi Maude'yi kendisine kurban olarak seçmiştir. Uzman Psikiyatr Maude artık bu insanın pençesindedir. Yaşamı, hayata kazandırmaya çalıştığı hastalardan biri oluverir. Artık sorgu sahnesinde kendisi vardır.
Son dönem tiyatro yapıtlarında psikolojik konular geniş yer bulmaya başladı. Bu benim adıma çok sevindirici bir durum. Aslında tiyatro ile psikoloji her zaman iç içe bir ikilidir. Daha önce izlediğim “Nathalie” oyununda da geniş psikolojik çözümlemeler vardı. Kuklacı'da da bu çözümlemeler devam ediyor.
Zafer Ergin ve Deniz Türkali oyunun oluşum yapısına uygun olarak alt yapısı sağlam seyir ortaya çıkarmışlar. Deniz Türkali oyunu oynamadan önce belli ki bir psikiyatr tavsiyesi almış. Oyunda oynadığı Maude karakteri olağan hareketlerle, yaşamı doğal kabul eden bir kadın. Yani eli kolu birbirine bağlı, delirmiş, farklı cümleler kurgulayan psikiyatr yok karşınızda. Çoğu tiyatral oyunda maalesef, delinin at gözlüğünden aktarılır psikolojik problemler. “Uçurtmanın Kuyruğu” nda olduğu gibi.
Oyunun -yönetmen-i Hakan Altıner. Çokta zorluk çekmeden başarı ile işin içinden çıkmış. Yalnız bildiğim kadarıyla 1. perde yarım saat kadar sürüyor. Fakat Sevgili Altıner iki perdeyi bütünleştirip tek bir bölüm halinde oyunu sahnelemiş. 1. perdenin arasını kısa tutup oyunu 2 perde halinde gösterseydi oyun daha etkili olurdu.
Işıkta Yüksel Aymaz'ı tebrik etmek gerekli. Özellikle Peter'in Maude'yi kendi içsel dünyasında sorgulama sahnesinde harika bir iş çıkarmış. Sanki acıyı çeken bizler olduk bir anda.
Dekorda da epey bir üstünlük var. Bu yıl içinde izlediğim oyunlardaki en iyi dekordu diyebilirim. Ali Yenel'in düşsel dünyasına hayran kaldım. Demir parmaklık düşüncesi çok çok iyi. Hani insan kendisini sorguladığı zaman artık bütünüyle baş başadır. Dört duvar arasındaymış gibi hisseder kendisini. Psikolojik çözümlemeler yalnızken yapılır. O parmaklıklar bir anda sahnede her şeyi siliyor. Deniz Türkali' yle baş başa kalıyorsunuz. Çözümlemeler, korkular, psikolojik tahliller derinlik kazanıyor parmaklık simgesiyle. İllaki oyuncunun yüz diyaloğunu görerek oyun izlenmez. Bazı oyunlarda gözlerinizi kapasanız dahi oyun kendiliğinden akar gider. İşte Toyer'da bu nokta ön plana çıkıyor.
Yapıtın sinemografik tekniklerinde müziğin apayrı önemi var. Düşünün gerilim filmi izliyorsunuz ve bu gerilim filminde hiç mi hiç müzik kullanılmıyor. Film sadece konuşmalardan oluşuyor. Doğal olarak filmden tat almanız mümkün olmaz. Fakat tiyatral yorumlarda gerilimi vermek için müzikten çok karakterin yüz tahlili kullanılır. Anlık bir zaman diliminde karakterin mimiklerinde oluşan gerilim ifadesi seyirciyi epeyce ortamın içine doğru çeker, sürükler. Zafer ERGİN oynadığı rolde bu konulara çok yoğun biçemde dikkat etmiş. Psikopatın ortama vereceği gerginliği, kendisi, gözleriyle konuşmasındaki vurgu noktalarıyla veriyor.
Oyunun başında kapı zilinin sesi ile Deniz Türkali'nin dinlediği telefon kaydı harika düşünülmüş. Ki aynı zamanda filmde de bu ayrıntı göze çarpıyor. Hakan Altıner filmi izleyerek tiyatral yoruma zenginlik katmış, bariz belli. Fakat Zafer Ergin'in olaya dahil olması, Deniz Türkali' ile gelişen diyalokları hızla gelişen süreçte oluşuyor. Bu noktada biraz daha diyalok önü-arakası konuşmaların uzatılması gerek-mez-miydi?
Zafer Ergin'in “kuklacı” olduğunun şüphe içinde bırakılması oyuncunun oyunu özümseyişiyle ilgili mi? Bu açık bir kapı. Ev içinde geçen olayda tek takıldığım nokta duygusal sahnelerde ikili diyaloklar gerilimi azaltıyor. Bu da Deniz Türkali'nin konuya kendisini çok kaptırması. Yani projeyle çok fazla iç içe kalması.
Bir insanın psikopat oluşu o'nun geçirdiği Paranoid Kişilik Bozukluğu ile ilgilidir. Aslında acı çektirme diğer eleştirimde belirttiğim gibi hayvansal dürtüdür. Evrim sonrası yok olmayan duygulardandır. Oyunda da Zafer Ergin'in ustalığı, filmde bu rolü oynayan kişiden daha başarılı çıkmasına neden olmuş. Deniz Türkali'nin de oynama yetisine hayran kaldım. Toyer gibi zor bir metnin altından başarı ile çıkmışlar. Tiyatroda bolca pskilojik metin görmek dileğiyle…
Anahtar Kelimeler: kuklacı, tiyatro kedi
0 Yorum