MAKALELER

Kredi Kartı-Vak'aaaaa - İstanbul Devlet Tiyatrosu

2011.10.04 00:00
| | |
4815

Yakın zamanda aramızdan ayrılan Cüneyt Çalışkur’un yazıp yönettiği oyunda, bir iş adamının kredi kartlarına ödeme yapmadığı için...

 


 

   Yeni Sezon… Geç Kalınmış Yazılar/ Cüneyt Çalışkur’a Saygı ve Rahmetle… Kredi Kartı-Vak'aaaaa…

   1 Ekim itibariyle Devlet Tiyatroları 19 ilde 54 yerleşik sahnesiyle perdelerini açıyor. Öncelikle tüm tiyatro severlere hayırlı uğurlu olmasını temenni ederim. Yeni sezonla beraber geçen sezondan kalan oyunlara dair eleştirilerde birikmiş durumda. Geçen sezon Üsküdar Tekel Sahnesi’nde izlediğim Kredi Kartı- Vak’aaaa adlı oyun eleştirisiyle yeni sezonu açmış olalım. 

 

   Yakın zamanda aramızdan ayrılan Cüneyt Çalışkur’un yazıp yönettiği oyunda, bir iş adamının kredi kartlarına ödeme yapmadığı için kendisini arayan çağrı merkeziyle girdiği diyaloglar, ikinci bölümde ise; narşist bir hastanın doktoru tarafından yazılan kitapta yer almak için verdiği türlü uğraşları izliyoruz.  

   Eser, ilk bakışta kredi kartı sorunlarına, “Kredi Kartı Vakalarına” değinileceği izlenimini uyandırsa da tam aksine iş adamının banka yetkilileriyle oynadığı oyunları ve bir hastanın doktoruyla girdiği diyaloglardan oluşmaktadır. Tek perdelik oyun, birbirinden bağımsız iki farklı kısa oyun halinde izleyicinin huzuruna Kredi Kartı Vaka başlığı altında çıkmış. 

 

   Kapı önlerinde dağıtılan plastik bombalar borçlarını ödeyemeyen vatandaşı, intihara sürüklemekte… Statükoya boyun eğen, eğdirilmek zorunda bırakılan toplumu kapital toplumun giriş kartına dönüşüyor. Elde etmediğimiz kazançları harcamaya yarayan, dileklerimizle düşüncesizliğin tek potada eritildiği, çağın yetiştirdiği en büyük canavar çok ama çok sert eleştirilmeyi hak ediyor. 

   Marksist yapının tükenerek skolâstik rejimin yer aldığı günümüz koşulları Çalışkur’u ilgilendirmemiş. Ve bu trajedinin uzağında kalmayı isteyen Çalışkur, ironik bir temele oturtmuş oyununu. Ödeyemeyeni değil, ödemeyenin dertlerini merkezine almış.   

 

   Yazar bu eseriyle 2009 yılında dağıtılan Afife Jale Tiyatro Ödülleri kapsamında o yıl sahnelenmiş en başarılı yerli oyun ve Cevat Fehmi Başkurt Özel Ödülü’ne almış. Ödül almak bir oyunun iyi olduğuna ne kadar ölçü olabilir bilinmez.  Açıkçası zayıf kurgusu ve devamlı metin kendisini tekrarladığı gerekçesiyle oyunu çok başarılı bulduğumu söyleyemem. 

   Oyunun en büyük eksisi bana göre, metnin biraz aceleci ve zorlamaya kaçması… Replikler yaratıcı veya esprili değil. Sahne geçişleri de net değil. Konu bütünlüğünden söz etmek neredeyse imkânsız… Daha çok skeç tadında. İlk sahne için söyleyemesek de ikinci sahnede metin kendini çok fazla tekrarlıyor. Ve oyundan bağımsızmış gibi duran radyocunun oyuna ne tür bir katkı sağladığını bilmiyoruz.

 


 
  Diğer taraftan soy isim kontenjanından kadroda yer bulan Çağ Çalışkur’un canlandırdığı radyocu tiplemesini oyuna anlam katmadığını düşünsek de muhteşem sesini ve görselliğini inkâr edemeyiz. 

   Uğur Polat’ın yaklaşık 1 Saat 30 dakika boyunca sahnedeki tek kişilik performansını başarılı ama yeterli bulamadım. Yer yer metnin dışına çıkarak seyirciyle kurduğu diyalog sayesinde oyunun sıkıcılığını çoğu kez bertaraf etmiş. Rahat oyunculuğu ve etkileyici ses tonu oyunu katlanır kılan en temel etken. Tek dekor ve oyun boyunca neredeyse sıfır mizansenle izleyiciyi diri tutmak için büyük bir çaba sarf ettiği çok açık. Son sahnede don atlet kalan Polat’ın cesareti de ayrıca takdire şayan. Yalnız tüm bu iyi niyet ve çabalarına rağmen Sadri Alışık Sinema Ve Tiyatro Ödülleri’nin 15. ayağında verilen Müzikal ya da Komedi dalında “Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu” ödülünü almak için de yeterli olduğunu düşünmüyorum.

 

   Gelelim Efter Tunç’un dekor ve kostüm tasarımına. Önce dekorla başlayalım. Üsküdar Tekel Sahnesinin o küçük salonunu kaplayan oval çalışma masası, koltuk, telefonlar, sahne ışıkları yanıp oyun başladıktan sonra tüm görselliği ve ihtişamıyla izleyici karşılıyor. Sahnenin üstündeymiş gibi duran DJ kabini, masası, mikrofonu, masa üstünde duran objeleriyle çok net verilmiş. Kostüm olarak; gerek ilk sahnede işadamının şık takım elbisesini, gerekse ikinci perdedeki hırka, gözlük ve papyon eklemeleriyle narşist hastayı ve Çalışkur’un seksi kıyafetini çok zevkli buldum. 

   Önder Arık’a ait ışık tasarımı dekorla bütünleşince ortaya harika bir çalışma ofisi çıkmış. Kullandığı renk ve tonajlarla DJ kabinini ne kadar pejmürde ve salaşsa yapmışsa, çalışma odasını da bir o kadar şık ve zengin yapmış. 

   Sonuç olarak metin dışında gerek oyunculuk, gerekse sahne tasarımı çok başarılı. Metin ile ilgili söyleyebileceğimiz tek şey, ikinci bölümdeki hastayı da kredi kartlarına borcunu ödeyemeyen ve bu nedenle hasta olan birinin doktorla girdiği diyaloglardan oluştursaydı eminim ortaya mükemmel bir şey çıkardı.

  Cüneyt Çalışkur bu oyunla, böylesine parlak olmayan bir senaryoyu, usta bir oyunculuk ve sahne tasarımındaki usta isimlerle nasıl izlenir hale getirilir, nasıl kurtarılabilir sorusuna çok net cevap veriyor.

  Not: Araya giren yazılar nedeniyle bu tarihe kalan değerlendirme yazısı sırasında Cüneyt Çalışkur’un zamansız ölümü, yakınları kadar Türk tiyatrosuna gönül veren hemen herkesin de ortak kederi olmuştur.   

Anahtar Kelimeler: kredi kartı vakaaa, istanbul Devlet Tiyatrosu



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir