ARTHUR MİLLER’IN KÖPRÜSÜNDEN GERÇEK BİR AMERİKAN MASALI!
Oyun Atölyesi yeni dönem tiyatro sezonuna dünyaca ünlü Amerikalı yazar Arthur MİLLER’IN ‘Köprüden Görünüş’ adlı oyunuyla başladı. Haluk Bilginer’in sanat yönetmenliğinde her zaman yeni başlangıçları kendisine hedef yapan grup, birbirinden yetenekli oyuncularla sürdürdüğü teatral macerasını farklı konularla harmanlayıp seyircisine sunuyor. Genç isim Hira Tekindor’un yönetmen koltuğuna oturduğu gösteride sahnede Bülent İnal, Aslı Yılmaz, Nazlı Bulum, Kubilay Karslıoğlu, Aykut Akdere, Ercüment Acar, Sedat Bilenler ve Melih Pamukçu görev alıyor. Orhan Enes Kuzu’nun etkili müzik tasarımı ile bir Amerikan rüyasının realist öyküsünü anlatan topluluğun başarılı çıkışı, ‘Köprüden Görünüş’ü sezonun ‘en iyi’ gösterilerinden birisine dönüştürmüş. Tabi burada Arthur Miller gibi yazarın etkili kalemini unutmamalıyız.
Sosyalizme ilgi duymakla suçlanarak 1950’li yıllarda senatör McCarthy tarafından Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi’nde yargılanan Miller, sırf bu olayları yatıştırmak, Amerikan hükümetine ‘sosyalist’ olmadığını inandırmak için dönemin seksi kadın oyuncusu Marilyn Monroe ile zoraki evlenmiş, sonucunda kendi ülkesinde özgürce (!) yazılarını yazmayı sürdürmüştür. Yazdıklarımın konuyla pek alakalı olmadığını düşünebilirsiniz; ama ‘Köprüden Görünüş’ oyunu yazarın sosyalist bakış açısından çıkan etkili bir psikolojik dram! İşçi Eddie’ nin dünyasından Amerika’da yaşanılan yoksulluğa uzanan konu, İtalya’dan kaçak yolla ABD’nin yolunu tutan bir grup fakir göçmenin Eddie ile aynı evde karşılaşmasını, bu karşılaşma sonucunda dürüst liman işçisinin elinde büyüyen genç bir kıza karşı bastırılmış duygularının açığa çıkmasını anlatır. Her ne kadar ortada ‘aykırı aşk’ konusu varmış gibi gözükse de, Eddie ve ailesinin Red Hool bölgesi rıhtımında yaşadığı hayat kavgası pembe rüyalarla süslü ‘Amerikan Hayalinin’ ne derece sahte olgulardan oluştuğunu bizlere gösteriyor. Brooklyn Köprüsü’nün hemen altındaki fakir semtte gelişen olayları izlerken yoksullarla zenginlerin yaşam standartları zihnimizde büyük şimşeklerin çakmasına neden oluyor. Miller’ın anlatımına bakarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; göçmenlerin rahat yaşamak umuduyla göç ettikleri batı toprakları kendi içinde çok büyük yoksul trajedileri barındırmakta!
Hira Tekindor’ un, Eddie ile Beatrice’ in görünüşte mutlu giden evliliklerini çok detaylandırmadan İtalyan göçmen kardeşler Marco ve Rodolpho’ nun yaşadıklarına ulaşması oyunun özüne uygun bir yaklaşım olmuş. Eddie, evinde büyüyen karısının yeğeni Catherine’a karşı beslediği aşkla büyük çatışmaların oluşmasına neden olurken, anlatıcı unsurunun sayesinde bu yasak aşk izleyicinin belleğinde şaşırtıcı noktalara ulaşıyor. Sahneye gelen anlatıcı Alfieri, Eddie’nin avukatı. Yaşanıp biten olayları sil baştan aktaran avukat araya katılan duygusal yaklaşımlarla konunun sürükleyici olmasını sağlıyor. Bir solukta akıp giden olaylar silsilesine bakarak Eddie’ nin dünyasını sorguluyor, yoksul evi ayakta tutmaya çalışan Beatrice’ in çırpınışlarını anlıyoruz. Burada Beatrice karakterini olayın kilidi haline getiren Tekindor, Catherine’a karşı bastırdığı aşkı açığa çıkaran Eddie’yi ‘suçlu-suçsuz’ sorgusunun dışında tutmuş. Kaçak göçmen Rodolpho ile evlilik hazırlıkları yapan genç kıza içindeki aşkı belli eden işçi Eddie bundan ne kadar pişmanlık duysa da, kalbindeki duygulara yenik düşüp kendi sonunu hazırlamış. Yönetmenin sahne geçişlerini hızlandırmak için soyut dekor kullanması, oyuncuları fazlaca gerçekçi biçimde oyunun içine yerleştirmesi gösterinin başarısının açık kanıtı! Tüm bunlarla beraber oyuncu seçimlerindeki doğru yaklaşım Hira Tekindor’u oyunda birkaç adım öne çıkaran ayrıntı.
Bülent İnal’ın ‘Eddie’nin fakir dünyasını oynarken karakterine karşı özellikle sert yorum sunması çok doğru bir yaklaşım. Konunun en önemli açmazı olan ‘yasak aşk’ olgusunun her alanda tüm olaylara hakim olduğunu düşünürsek, oyuncunun katı tutum içinde Eddie’ye gerçekçi noktadan eğildiğini söyleyebilirim. Özellikle bastırılmış duyguların patladığı sahnelerde İnal’ın oyunculuğu seyirciyi büyülüyor. Beatrice’de Aslı Yılmaz’ın çaresiz çırpınışlarına tanık olup, oyundaki tek duygusal görüntünün oyuncunun rol yeteneği sayesinde belleklere kazındığı aşikar. Catherin karakterinin Nazlı Bulum’la önemli bir yerde durduğunu düşünüyorum. Genç oyuncunun başarılı grafiği ‘rol psikolojisini’ iyi çözümlemesinden geliyor. Catherin’in Beraber büyüdüğü insanı ‘baba’ olarak görecekken yaşadığı inanılmaz şok dalgasını oyuncu çok iyi karşılıyor. Rodolpho’da Aykut Akdere’nin ‘yakışıklı ve çıkarcı İtalyan’ betimlemesi dört dörtlük!
Hira Tekindor’un genç bakış açısında muhteşem şekilde yoğrulan Arthur Miller, günümüz dünyasında gizli gizli yaşanan Freudyen bir öykü üzerinden işçi sınıfının hayatına ayna tutmuş. Oyun Atölyesi sağlam kadrosuyla yazarın anlatmak istediğini eksiksiz ortaya koyuyor!
Yaşam Kaya – [email protected]
Anahtar Kelimeler: haluk bilginer, Köprüden Görünüş, oyun atölyesi
0 Yorum