Kapıyı Kim Bekleyecek ?
" Amcamın da dediği gibi, kötülükten gördüğüm iyiliği başka hiçbir şeyden görmedim ben! ”
Yüze vurumcu ( in your face) tiyatronun en etkileyici örneklerinden biri olarak nitelendirebileceğim " Aut " farklı bir alt kültürün insanlarını anlatıyor.
Ateş, Zehir, Boza, Öcü, Denyo, Reis Oscar ile geçen bir zamanın öyküsü bu.
Yapımcılığını Merdiven Altı Tiyatro, yönetmenliğini Barış Can Çelik, ışık tasarımını Yunus Emre Usta, afiş tasarımını Seren Şevval Dündar'ın üstlendiği " Aut " u Alper Kul ve Özgür Özgülgün yazmış.
" Keseceğim bunun dilini ötemeyecek!"
Eril dünyanın hoyrat kuralları, futbol tutkusu, yitik ruhunu, hissettiği yoğun duygusal ve maddi sıkıntıları futbol ile iyileştireceğini sanan, öfke dolu, sanki nefret, kinle vaftiz edilmiş genç adamlar...bir tek kadın.
Pankartlar... bir kapı.
Koyu karanlıklardan çıkıp gelmiş, farkında olmadan suça yönlendirilmişlerdi aslında.
" Ben bu takımı karşılıksız sevdim oğlum !"
Holiganizm, taraftarlık, kendini herhangi bir gruba ait hissetmek ( aslında edememek) adına yadsınan değerler...kimlik bunalımının yarattığı isyan ve toplumsal cinnet/ şiddet...Aynı safta olmak, safdışı kalmamak uğruna " tufaya gelen ", sapı silik hayatlar.
" Klübü zarar gelirse kırarız kalemini !"
Alper Kul ve Özgür Özgülgün çok sert dünyaları başarıyla kaleme almışlar.Futbol dünyasının içinde var olup biteni, dışarıdan cesaretle anlatmışlar.
Bu oyunu izlerken, Selim İleri'nin " Kar Yağıyor Hayatıma "(2005) adlı kitabında Kemal Tahir'den yaptığı bir alıntıyı hatırladım.
" Drama düşmüş kişi, herkesin kolayca aştığı engelde takılı kalan kişidir.Onun takılı kalış sebepleri dramın kendisidir."
Oyunda yer alan karakterler de böylesi dramlara düğümlenmişlerdi aslında.Ve futbola.
Ne tuhaf, bu piyeste yer alan kahramanlar ayrı ayrı sarsıcı bir roman kişisi niteliğinde...her biri o kadar sahici ki, aynı zamanda.Şimdi düşünüyorum da, değişik nedenlerle, ötekileştirip, yadsıdığımız, ürktüğümüz bu tipler uzakta değil aramızda yaşıyordu.Yanı başımızda üstelik.
"...deplesman ettin her yeri."
"...tavuklar mı yoksa lavuklar mı ?"
" Aut " hayatta hep out olmuş, asla gol atamamış insanların cinnet bulaşığı şiddetini başarıyla anlatmakta.Reji, müzik, oyuncu performansları kusursuz. Özellikle 'Ateş' yorumunda Sevkan Çelik
'Zehir(Reis)' olarak Mahmut Ugar ve 'Fidel'de Burak Aydın çok başarılı kompozisyonlara imza atmışlar.
Tabii, benim önerim ama, kan fobisi(hemofobi) ve tansiyon sorunu olanlar bu piyese önlem alarak gelsinler.
Oyun sonrası Barış Can Çelik ile konuştuk.
- Yönetmen olarak neden AUT ?
- In-yer-face benim yıllardır gönül verdiğim bir akım. Önümüzdeki sezonlarda seyirciyi zaman zaman rahatlatmak adına daha nahif oyunlar tercih edebilirim, bilmiyorum henüz. (: Ama “Aut”un yeri bende çok ayrı. Metin çok güçlü bir kere. Kurgusu, karakterlerin iç dinamiği ve her şeyden önemlisi oyunun salaşlığı ve sahiciliği çok çekti beni. Burjuva kokan metinler ya da sahicilikten uzak kurguların benim sanat anlayışımda pek yeri yok gibi.
Aut her ne kadar baştan sona futbol dünyasının koyu taraftarlarının içinde olup bitenleri anlatıyormuş gibi olsa da; bence futbolu sadece bir araç olarak kullanan bir metin. Dünyevi hırslar, rekabet, acımasızlık, merhametsizlik, riyakarlık, kardeşlik, kalleşlik gibi insana ve insanın içindeki hayvani dürtülerin hepsine dokunan bir eser. Futbol zeminine oturtularak insani duyguları irdeliyor her saniye. Tüm bu duygular yaşam ile ölüm arasında hepimizin derinlerine bir yerlerde saklanan duygular. Kimimiz farkında, kimimiz değil. Kimisinde açığa çıkıyor bu hayvani dürtüler, kimisi de kendini gizlemek için “sahte” bir insan ürünü olarak karşımıza çıkıyor ve hayatını idame ettiriyor.
Hepimiz iyiyiz ama hepimiz kötünün iyisiyiz. Herkes kendini sunduğu kadar merhametli, kendini anlattığı kadar iyi niyetli. İnsanoğlunun acımasızlığını en derinden anlattığı için Aut, seyirciyi de etkileyici bir yerden yakalıyor.
Sahiciliği en derinden hissettirdiği için ve Türk Tiyatrosu’na “Aut” gibi lezzetli bir eser kazandırdıkları için Alper Kul ve Özgür Özgülgün’e de bir kez daha teşekkür ediyorum. Var olsunlar.
İn-yer-face kırmızı çizgim. Aut’ta bu akımın en nezih örneklerinden. Naçizane…
- Bu oyuna başladığında kurduğun hayalin yüzde kaçını gerçekleştirdin ?
- Aslında pek çoğunu gerçekleştirdim, diyebilirim. Prodüksiyon olarak çok daha farklı bir yol izleyebilirdim belki. Fakat günümüz koşullarını da göz önünde bulundurarak biraz kısmak zorunda olduğum reji ve tasarımlar oldu tabi. Ama hayıflandığım bir noktada değilim kesinlikle. Süreç her ne kadar sancılı geçmiş olsa da, oyunun neticesi şu an için beni tatmin eden bir noktada. Tabi şöyle bir hakikatte var benim nezdimde; şu ana kadar çıkarttığım oyunların çoğunda hayali bir tatminsizlik yaşadım, yaşarım. Hayal gücünün sınırları yok çünkü. Dipsiz kuyu. Her zaman bir yerlerde bir şeyler eksik kalıyor. Hayat gibi.
Anahtar Kelimeler: merdiven altı tiyatro, aut
0 Yorum