İZMİR FESTİVALİ’ NDE ‘YUNUS EMRE ORATORYOSU’ MİSTİSİZMİ!
Avrupa Festivaller Birliği’nin prestijli bir üyesi olan ‘İKSEV Uluslararası İzmir Festivali’ 31. kez seyircisi karşına çıkarken bu sene ‘Kültür ve Sanat Şehir İzmir’ sloganıyla bambaşka bir renge büründü. Açılış gecesine katıldığım festivalin İzmir Devlet Opera ve Balesi Orkestra ve Korosu ortak çalışması ‘Yunus Emre Oratoryosu’ seyircileri Anadolu’ nun bakir topraklarından çıkan sevgi dolu şiirleri 110. Yaşını kutlayan Ahmed Adnan Saygun’un en büyük eserlerinden birisi. 1946 yılında ilk kez gösterimini gerçekleştiren oratoryo Türkiye’ nin dünya çapındaki en büyük tanınmış eserlerinden diyebiliriz. Jimi Hendrix ruhunun yansıyacağı, Fazıl Say’ ın Viyana Senfoni Orkestrası ile gerçekleştireceği konserlere kadar geniş yelpazede seyircilerini kucaklamayı planlayan festival, İzmir’ in tarihsel birikimini kullanıp Roma’nın en büyük ihtişamlı şehri Efes’i sanatla dünyaya sunmaya devam ediyor. İKSEV’ in şehrin dokusunu algılayıp yürüttüğü başarılı sanatsal projeler tüm Türkiye için büyük şans.
Ahmed Adnan Saygun’ un yazdığı ‘Yunus Emre Oratoryosu’, yazarın İzmir’de kendisi adına adanan sahnesinde gösterimini gerçekleştirdi. Orkestra Şefi Altuğ Ülgen ve Koro Şefi Ahmet Kahyaoğlu’ nun liderliğinde sahnede boy gösteren şiirler, doğası gereği yarattığı atmosferle, Yunus’ un Allah ile kurduğu sevgiyi net biçime aktarıyor. İlahi biçimde dinlediğimiz şiirlerin opera tadında notalara dökülüşü zaten başlı başına insanı kendisinden geçiren en büyük ayrıntı. Eserin müzikal geçmişine bakar isek söylediklerimiz daha net anlamlaşır. 1947 yılında Fransızca olarak Paris’te, 1958 yılında Leopold Stokowski yönetiminde İngilizce dilinde New York’ta sahnelenen ‘Yunus Emre Oratoryosu’ tasavvuf düşüncesini tüm dünyaya, barışçıl doğasıyla birlikte sahneledi. Üç bölümden oluşan oratoryo Yunus’ un duygusal travmalarını detaylarıyla içinde barındırır. Ölüm, kadere karşı isyan, Tanrı’ya sığınmak, Tanrı sevgisi, yaradana ulaşma duygusu sahnedeki bölümlerin özü olurken, Ahmet Adnan Saygun besteciliğini konuşturup tüm bunları bizlere dinlenirken, ilahi biçimde kendimizden geçmemizi sağlamış.
Oratoryo dört solistten oluşan yapısıyla koronun verdiği çok sesli ritmini içine alakadar büyüleyici şekilde sahneyi kucakladı. Soprano’da Mehlika Karadeniz Bilgin, Mezzosoprano’da Ferdi Yetişer, Tenor’da Devrim Demirel, Bas’ta Engin Suna kombin olarak iyi bir birliktelik gösterdi. Altuğ Ülgen’ in orkestrayı çoğu yerde bilinçli biçimde geride bırakıp sahnedeki sesleri ön plana çıkarması çok iyi bir düşünce. Sahnede kimseyi birbirinden ayırt edemem, ama elbette her konserde olduğu gibi öne çıkan sahne isimleri burada da mevcut. Ekibin büyüleyici bütünlüğünün yanında Mehlika Karadeniz’ in canlı dinamik yapısı; Ferdi Yetişer’ in mezzosopranoda yarattığı harikulade ses dinamiği ve güzelliği; Devrim Demirel’in tenorda oluşturduğu incelik; Ensin Suna’ nın bas ile verdiği Tanrısal yakarış insanı oturduğu koltuğa çiviledi. Proje sanırım ilk gösterisini gerçekleştirdi. Bu açıdan düşündüğümüzde ortaya konan performansın mükemmel boyutta olduğunu söyleyebiliriz. İzmir Devlet Opera ve Balesi ve Orkestrası Yunus Emre’ nin Allah ile kurduğu bağı müziklerin tınısıyla, seslerin yarattığı metafiziksel duygusallıkla öylesine güzel yorumluyor ki, size düşen sadece gözlerinizi kapatıp ortamın atmosferine akmanız. Projenin başarıya ulaşmasında en büyük pay koroyla, müzisyenlerle, dörtlü ekiple, şeflerle birlikte Yunus Emre Oratoryosu’nun tüm ekipçe içselleştirilmesi.
İKSEV 31. Uluslararası İzmir Festivali’ nin açılışı günün ahengine uygun biçimde Yunus’ un Allah’a duyduğu aşkla açılış gerçekleştirdi. İçimizde oluşan duygusal gel-gitler ve Ahmed Adnan Saygun’ un besteleri dinsel algıyı tinsel rahatlama ile birleştirdi. Ruhsal bir arınma diye tabir edebileceğimiz olağanüstü şiirler sizleri bekliyor.
YAŞAM KAYA / [email protected]
0 Yorum