Konusu: “İki Kişilik Hırgür”de de olaylar bir yatak odasında, iki sevgili arasında geçer. Dışarıda savaş vardır. Ama içerdeki durum da pek farklı değildir. On yedi yıldır birlikte olan çift, sürekli kavga eder. Ancak kavga ederek kendilerini var ederler ve ilişkilerini sürdürebilirler. Savaş nedeniyle dışarı çıkamamaktadırlar. Tarafsız bir bölgededirler. Ama bu, güvende oldukları anlamına gelmez. Bulundukları mekan; dışarıdaki bombalardan, silahlardan nasibini alır. İçerde oluşan hasarlara hep bir çare bulmaya çalışırlar. Ama bir hasarın arkasından hemen bir başkası oluşmaktadır ve bulunan çareler kalıcı çözümler değildir. İçerdeki hasar gittikçe artar ve oyunun doruk sahnesinde mekan yerle bir olur. Onlar artık ne içerde ne de dışarıdalar. Ne yapacaklarını bilemezler. Savaş bitmiş, sesler kesilmiştir. Kadın ve adam bir süre ne olduğunu anlamaya çalışırlar. Belirsizlik onları iyice tedirgin eder. Bir süre sonra barış yapıldığını anlarlar. Ancak barışın savaştan bir farkı yoktur. Tehditler daha sinsi bir biçimde devam etmektedir. Kadın ve adamsa bu yeni durumu anlamaya çalışırken, şimdi kendilerine ne olacağı sorusunu sorarlar.
Oyun anlamsız, akıl dışı bir tartışmayla başlar. Kadın ve adamın, sanki bir uvertür sunma edasıyla yaptıkları ve oyunun içinde yer yer tekrar gündeme getirdikleri tartışmanın konusu, kaplumbağa ile salyangozun aynı hayvanlar olup olmadığıdır. Ionesco'nun özellikle bu iki sürüngeni seçmiş olması elbette tesadüf değildir. Absürd tiyatronun tarif ettiği yeni insanlık biçimine bu iki hayvan oldukça uyuyor. Sürünen, ağır ilerleyen, bir tehditle karşılaştığında hemen kabuğuna çekilen, kimliksiz ve zavallı yaratıklar! Bu iki hayvan, kadın ve erkeği temsil ediyor. Diğer yandan kaplumbağa ve salyangozun sembolik bazı anlamları da oyundaki temayla örtüşüyor.
Uvertürden sonra gelen savaş bölümünde, dışarıdaki tehlikenin içerde oluşturduğu ve tamiri mümkün olmayan hasarlar sergilenir. Mekan yerle bir olduğunda üçüncü bölüm, yani barış bölümü başlar. Barışta da güvenli ve huzurlu bir ortam yoktur. Çünkü kadın ve adamın dışarıda olan bitenle ilgili bilgisizlikleri sürmekte ve bu bilgisizlik, savaş ortamından daha ürkütücü olabilmektedir. Son bölüm ise kadın ile adamın bu yeni durum karşısındaki bocalamalarını içerir. “Şimdi ne olacak?”, “Biz ne olacağız?” gibi sorularla boğuşurlarken bir yanda da çatışma denemeleri yaparlar. Ama beceriksizce yapılan bu denemeler, varlıklarını belirlemeye yetmez. Karakter derinliği olmayan, tüm insanlığı anlatan “everyman” kavramına uyan kadın ve adam, içinde bulundukları durum ve ilişki kurma biçimleriyle kendilerini teatral düzlemde var ederler. Geçmişleri hakkında yapılan serimler anlamlı bir sıralama içermez. Düş mü gerçek mi, yalan mı doğru mu oldukları bilinmez. Net bir öyküleri yoktur. Ama tüm anlatılanlar, o an yaşanan durumu daha iyi kavramaya hizmet ederler. Özlemler, “keşke”ler, pişmanlıklar, olasılıklar, güvensizlikler ve talihsizliklerle dolu bir yaşantı profili çizilir. Geçmiş yok! Bugün yok! Gelecek yok! İçgüdü aklın önünde! Dışarıda çeşit çeşit tehlike var: Savaş, hastalıklar, salgınlar, doğal afetler, şiddet... Bu tehlikeler konusundaki bilgisizlik ve korku, beraberinde eylemsizlik ve mutsuzluğu getirir. Oyun kişileri, eylemsiz karşı-kahramandırlar. Kadın ve adam, arketipsel özelliklere de sahip: Kadında duygu, adamda akıl ön plandaymış gibi görünür. Ama ne kadın romantikliği ne de adam mantıklılığı becerebilir. Hatta birbirlerinin bu yanlarıyla alay ederler. Oyunda, iletişim ortamı dramatik aksiyonu doğrudan belirler. İçeri daha güvenli ama hapsedici, dışarı tehlikeli ama özgür bir ortamdır. Bu nedenle kadın ve adam bir yandan içerde olmanın sıkıntısını yaşarlarken bir yandan da dışarıyı merak eder ve dışarıda olanlara özenirler. Ama dışarıya çıkma girişimleri hep sonuçsuz kalır. Kapana kısılmış gibidirler ve gittikçe kötüleşen ortamlarında çırpınıp dururlar. Ionesco'nun birçok oyununda olduğu gibi bu oyunda da insanların yaşam alanlarını giderek kaplayan ve bu alanın yok olmasına neden olan nesneler vardır. Savaşın ve oyunun doruk noktasında, ev yaşanamaz bir yere dönüşür ve kadın ile adam kendilerini bir anlamda sokakta bulurlar.
Oyun Özeti için Kaynak: Oyunun broşüründeki dramaturg Servet Aybar'ın Ionesco yazısından da faydalanılmıştır.
Eugeno Ionesco tarafından, 1962 yılında yazılan İki Kişilik Hırgür metni, yazarın Kel Şarkıcı, Ders, Sandalyeler, Görev Kurbanları, Önder, Gelinlik Kız, Jacques ya da Boyun Eğme, Yeni Kiracı, Tablo, Gelecek Yumurtalardadır, Alma Doğaçlaması ya da Çobanın Bukalemunu, Dörtlü Oyun ile birlikte ilk dönem oyunlarından biri olarak kabul edilir. Diğer bütün ilk dönem oyunları gibi tek perdelik bir oyun olan İki Kişilik Hırgür'de de birbirinden kopukmuş izlenimi veren replikler vardır, özetlenebilecek bir hikaye yoktur, durumlar ön plandadır, oyun kişileri karakter derinliğine sahip değildir, kuklalara benzerler, ciddi konular trajikomik tonda işlenmiştir, dil oyunları vardır, grotesk tavırlar son derece çarpıcıdır.
Yazar Ionescu'nun dil konusundaki yaklaşımını anlayabilmek için iyi bir fırsat olduğunu düşündüğüm oyunda, radikal bir metin için söz konusu ettiğimiz bütün özellikler kendini göstermektedir. Ionesco, klasik burjuva metninden farklı olarak, zaman ve mekan konusundaki birliği çözmeye götürmüş, oyun kişilerini “şimdi ve burada” olmanın getirdiği bir zamansızlık ve mekansızlık zemini üzerinde yükseltmiştir. Kronolojik ve otobiyografik olarak geçmişlerine ait bilgilere pek güvenemediğimiz kadın ve erkek anti-kahramanlar, kendileri ile ilgili verdikleri bilgilerle, ne dramatik halihazırdalığa ne de oyunun geleceğine ilişkin anlamlı bir katkıda bulunurlar. Klasik bir metindeki sonuç duygusu da bu tip radikal metinlerde rastlanan bir özellik değildir. Aynı şey, son sahnede yazarın direktifi ile tavandan başsız oyuncak bebeklerin sallandırıldığı, İki Kişilik Hırgür oyunu için de geçerlidir. Geleceğin ve umudun, neredeyse evrensel bir göstergesi sayabileceğimiz çocuk ya da bebek imgesini alaşağı eden bu alışılmadık sonla, birbirlerini tokatlayan Kadın ve Adam, ortaçağdaki cadı avlarını hatırlatır bir şekilde giyotinden de bahsederek, savaştan sonra gelecek barışın da adaletin de anlamsızlığına vurgu yaparlar. Aslında bütün bir oyun da saçma ve anlamsızlık üzerine kuruludur dense abartılı bir durum olmaz. Her ne kadar yazarın kendisi, “Bir oyun yazamadan önce hiçbir düşüncem yoktur, oyunu yazdığım zaman ya da yazmazken edinirim onları. Sanatsal yaratının kendiliğinden olduğuna inanıyorum. Benim için kesinlikle böyle” dese de, özelde İki Kişilik Hırgür oyununda son derece bilinçli bir akışın olduğundan ve bu akışın da metin incelemecileri tarafından fark edilmesinin çok da çaba gerektirmeyen bir sürece karşılık geleceğinden söz edebiliriz. Öyle ki, Ionesco, Martin Esslin'in Absürd Tiyatro kitabında belirttiği üzere oyun yazmanın biçimsel yönünü savsaklamaktan uzaktır, usta bir sanatçı ve klasikçidir. “Geçmişten bahsedilen kısımlar, Hayvanlar, İnsanlar, İçeride Meydana Gelen Tahribat, Dışarıdaki Tahribat ve arada bir ortaya çıkan küçük çözümler”, oyunda tekrar eden birer motif gibi değerlendirilebilir. Oyunda geçmiş zamana ilişkin anımsamalar; yaşanamayanlar, olasılıklar, pişmanlıklar, çaresizlikler, güvensizlikler, talihsizlikler, yanlış seçimler, ilenmeler ile örülmüş olup, oyunda şimdiki zamana yönelik herhangi bir aydınlatıcı destek yapmaz, buna mukabil ortalığı daha da karıştırmak ve belirsizleştirilmek için kullanılır. Hayvanlar ile ilgili kısımlarda ise; insanın yaratıklaşması miti, Ionesco'nun ve grotesk sanatçısının çokça kullandığı bir mit olup, birörnekleşme, budalalık, neyin yanlış ya da doğru olduğunu bilememeye kadar giden bir bilinç yitimi neticesinde, aymazlık ve kabuğa çekilme, birbirini yaratıklaşma ile suçlamaya kadar giden bir dizi olaydan söz edilebilir. Buna karşın terazinin diğer kefesine insanlar alemi koyularak, onlarla ilgili kısımlarda da beceriksizliğin, çaresizliğin, aklın önüne geçen içgüdünün, korku ve mutsuzluğun, düşüncesizliğin, cevapsız kalan saçma soruların, akıl muhayyilesinin çözülmesinin ironisi yapılır. İçerideki ve dışarıdaki hasar da bu yaratıklaşan insan mitinin yarattığı kaos, düzensizlik ve savaş için nedendir. Pencere camı kırılır, adam kadını, kadın da adamı tokatlar, panjurlar parçalanır, sabahlıkları kirlenir, ortalık (sahne) giderek çöplüğe döner. Metinde, yer yer serpiştirilen geçici çareler/çözümler ise; yan komşunun bir fare gibi alıp getirdiği yağmadan arta kalan yiyecekler, yatağın altına girmek, masanın ya da dolabın içine saklanmak ve zaman zaman da birbirine sokulmak şeklinde tezahür eder. Oyunun yönetmeni, Ioensco metnini hiçbir eksiltme ya da ekleme yapmadan, aynı biçimde sahneye taşımıştır. Karakterizasyon ve “olay örgüsü”nde de herhangi bir değişikliğe gidilmeden, yazarın haupttextine (yazarın metni ya da ana metin) sadık kalınan bir oyun gösterime koyulmuştur. Performans metni de haupttexte bağlı olarak çok fazla değişiklik yapmadan kotarılmıştır.
Yönetmen, oyun radikal bir metin olduğundan ve bu metne sadık kalmayı seçtiğinden ötürü, Ingeborg Bachmann'ın meşhur “Faşizm iki kişinin arasındaki ilişkide başlar” düsturundan yola çıkarak (bu benim yorumum elbette), çatışmanın merkezine Kadın ve Adam'ı koyarak, ikisi arasındaki ilişkiden hareketle bütün bir insanlıkla ilgili hicivsel nitelikte bir oyun sahnelemeye çalışmıştır. Birbirlerine son derece zalim davranan iki insan profilinden yola çıkarak, bütün bir insanlık tarihinin geriye doğru evrilmesine bir ışık tutmaya gayret edilmiştir. Ne geçmişe ne de geleceğe ilişkin belirgin ve güvenilir bir tutanak olmadığı gibi, şimdinin ne kadar tehlikeli bir süreç olduğuna vurgu yapılmıştır.
Olay dizisi, geleneksel, lineer bir çizgide ilerlemez. Bu anlamda radikal bir metinden söz edilmelidir. Ionesco'nun oyununda karakterler kimdir, nerededir, olaylar hangi zamanda geçmektedir bilinmez, oyun metnine ait hiçbir unsur klasik bir metin kurgusunda olduğu gibi geleneksel biçimde düzenlenmemiştir. “Adam ve Kadın” şeklinde isimlendirilmiş olan oyun kişileri, oyun ilerledikçe kim oldukları anlaşılmaya başlanan ama kimlikleri konusunda hiçbir zaman tam emin olamayacağımız iki oyun kahramanı olarak karşımıza çıkarlar. Haklarında öğreneceklerimiz sınırlı ve muğlak olup, oyunun sonu da beklentilerimizi kıran bir şekilde, “çözümsüzlükle” neticelenir. Zaman ve mekan konusunda da ayağımız sağlam bir şekilde yere basmamaktadır ve güvenmek için tutunmaya çalıştığımız her dal deyim yerinde ise elimizde kalır. İonesco, bu yöntemlerle absürd tiyatronun güzide örneklerinden birini vermiş olmaktadır. Yazdığı açık metin yüzünden seyircide de, okuyucuda da, 'bu oyunu en iyi nasıl sahneye koyarım' diye düşünen tiyatro rejisöründe de rahatsızlık duygusu yarattığı bir gerçektir. Oyunu desteklemek üzere kullanılan işitsel kodlar için, kadın ve erkek arasında geçen konuşmalarda son derece vahşi, zaman zaman da hayvani çığlıklar ve bağırışların hüküm sürdüğü bir absürd tiyatro sahnelemesinden bahsedilebilir. Ancak, geçmişe ilişkin anımsamalarda kadın ve erkeğin sesinde hüzünlü ve yumuşak bir ton peyda olsa da, bu fazla uzun sürmez. Son derece kasvetli ve boğucu diyebileceğimiz atmosferin yaratılmasında, oyundaki müziğin de payı olduğunu düşünüyorum. Çatışmanın giderek tırmandığı oyunda, müzik, sahne üzerinde cereyan eden olayların gerginliğine destek verircesine, oyunun dramatik unsurlarından biri olarak yerini almıştır. Melodik olmayan, ancak ritmi belirleyen ve radikal text anlayışını destekleyen bir müzik kullanımından söz edilebilir. Dışarıda, savaş içindeki dünya, oyunda efektler yoluyla duyulur hale gelmiştir. El bombası, tank sesleri, havai fişekler, patlama sesleri, mermilerin evde açtığı hasar, hep efektler kullanılmak suretiyle anlaşılır kılınmış ve içerideki ile dışarıdaki ya da tam tersi bağlamında ilişkilerin durumu bu efektler aracılığıyla anlaşılır hale getirilmiştir. Sokaktaki savaş ile içerideki “savaşın” şiddeti ve durağanlığı arasındaki paralellikler, yine efektler yardımıyla desteklenmiştir. Sahnede grotesk ve absürd tiyatronun başat sahneleme tekniklerinden biri olarak abartılı makyajla desteklenmiş, abartılı mimik hareketleri kullanılmıştır. Korku, kuşku ve acınma duyguları, yüzdeki ifadelerin belirtili biçimde değişim göstermeleri ile görünür kılınır.
Oyunculara gelince; Absürd tiyatronun okul kuramı ya da öğretisi olmadığı için kendisiyle bütünleştirilmiş tek bir oyunculuk biçimi de yoktur. Çoğunlukla Grotesk oyunculuk seçilmekle beraber; metnin yapısına göre düz (natüralist) oyunculuk da sergilenebilmektedir. İki Kişilik Hırgür oyununda ise anlatıların büyük ve kesin ifadelerle gösterildiği, kolay anlaşılabilen, "komik" unsurunu barındıran; ciddi ses değişimleri ile görünüşün ve hareketin desteklendiği, kökenini halk tiyatrosu örnekleri olan mimus ve Comedia dell'Arte'tan alan Grotesk oyunculuk tekniklerinin başarıyla kullanıldığı söylenilebilir. Oyundaki Kadın ve Erkek kahramanların yanı sıra, Asker, Komşu ve Komşunun Karısı da aynı tip oyunculuk sergilemekte ve bütün oyuncular arasında bu noktada bir uyum ve tartım yakalandığına şahitlik edilmektedir. İçerideki ve dışarıdaki kaos, kakofoni, hırlaşma, çığlık, bağırma, tepinme yoluyla desteklenmektedir. Oyun kişileri arasındaki antagonist-protogonist ikili karşıtlığı jest ve hareketler yardımı ile desteklenmiştir. Sahnelemede çatışan güçler olarak karşımıza çıkan sevgili çiftinin, birbirlerinin bedenlerini hırpaladıkları kadar, kendilerine de zarar verdikleri abartılı jestlerle desteklenen beden kullanımı ile sahnede daha da görünür kılınmıştır. Buna ek olarak dışarıdan gelen tehlikeler karşısında, jestler daha da belirgin hale gelerek, zaman zaman son çare olarak bu bedenlerin birbirine yaklaştıkları bir durum yaratıldığı görülmektedir.
Son derece yüksek bir oyunculuk performansı gerektiren oyunda, hareketlilik neredeyse temel bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Sahne üzerindeki hareketliliğin yarattığı telaş ve panik, büyük hareketlerle birbirine saldıran, tekmeleyen, boğmaya yeltenen kadın ve adamın oyunculuğunda seyirciye de bol odaklı seyirlik bir malzeme sunuyor. Ancak, hareketin bekleme ve anlamsızlık vurgusuna kaydığı yerlerde, aniden sandalyeye oturmalar, geçmişin hatırlandığı zamanlardaki durağanlık ile oyunda görece bir hareketsizliğe de yer veriliyor. Bu hareketler neticesinde, oyun kişilerinin içinde bulundukları oda ile birlikte, kendilerinde de fiziksel açıdan değişiklikler meydana geliyor. Kısacası, hareket veya hareketlilik İki Kişilik Hırgür için hedefe varmak üzere kullanılan temel etkenlerden biri olmuştur. Oyunculuk ve jest kullanımında, söz mimetik değerini yitirdiği bir özelliğe sahip olmuştur. Fiziksel hareket ile söz arasında mantıklı bir gösteren-gösterilen ilişkisi kurulamamaktadır.
Grotesk oyunculukla, soytarılık, hatta palyaçoluk arasında bir oyunculuk sergilediklerini söyleyebileceğimiz oyun baş kişileri için makyaj abartılı ve oyun süresince göze çarpacak ölçüde değişkendir. Ne bir zamana, ne de mekana ait olduklarını çıkarsamamız mümkün olmayan bu makyaj kullanımı sayesinde, absürd tiyatro oyunculuğunun gereklerinden bir başkası olan makyaj uygulaması da gerek oyun metni gerekse olayların akışına bağlı olarak değişken bir nitelik gösterir. Aynı tipte makyaj seçimi, oyunda yer alan bütün oyun kişileri için geçerlidir. Asker de, komşular da, suratlarındaki beyaz pudra ile ölü ile diri arasında dolanıp duran ruhlar ya da canlı cenazeler gibidirler. Kadının saç seçiminde kırmızı, uzun bir peruk ve ön kısımda salyangozları hatırlatan iki antene benzeyen renklilik gözükse de, sevgilisi ile arasında çıkan hırgür neticesinde, peruğundan olmakta ve gerçek saçının siyah ve topuz yapılmış, uzun bir saç olduğu görülmektedir. Adam ise, keldir. Askerin miğferi olduğundan saçlarını görmeyiz, komşuların saçları ise didik didik olmuş, bu saç seçimi sayesinde içeride ve dışarıda yaşanan kaosu yansıtmanın bir yolu olarak kullanılmıştır.
Sahnelemede giysinin son derece önemli olduğu oyunda, kadın ve erkek'in farkında olmadan dillerinden düşürmedikleri salyangoza ve kaplumbağaya dönüştüklerinin bir dış göstergesi olarak giysileri, zamansızlık ve mekansızlık konularına vurgu yapar. Hiçbir yere ve hiçbir zamana ait olduğunu düşünemeyeceğimiz, ancak yine de kadının zengin bir evin hizmetçisi, adamın da eski bir palyaço ya da soytarı olduğunu farz edebileceğimiz kıyafetleri sayesinde, denilebilir ki, sabahlıklarına sığınan Adam ve Kadın'a paralel olarak, üzerlerinde neredeyse parçalanmaya yüz tutmuş kıyafetleri ile komşular ve asker de oyun baş kişilerine uygun kıyafetlerle donanmışlardır.
Çok sayıda aksesuar kullanımı ile desteklenen oyun metni değişik tekniklerin kullanımı ile zenginleştirilmiştir. Oyun metninde bulunmayan birtakım aksesuarların varlığı ile oyun metnine ve özüne sadık kalınarak, absürd tiyatro geleneğinin de müsaade ettiği oranda, birtakım buluşlar yoluna gidilmiştir. Bunda bir aksesuar olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hakkında çok da fikir sahibi olmadığım, miğfer ve sabahlıkları içinden çıkan kabak çekirdeği yeme aksiyonunun tekrarının, fazlaca yerel bir motif olmasından ötürü, vazgeçilebilecek bir unsur olduğunudüşünüyorum. Bunun dışında “ip cambazının ip üzerinde söylediği türküyü” çağrıştıran bu gergin oyunda, oyunun sonuna doğru iplerle yapılmış olan hem idam hem de kukla sanatını hatırlatan kullanımın hoş bir buluş olduğu fikrindeyim. Ayrıca bavullar ve bunların birer tabut gibi gösterildiği sahne de oyunun anlam/sızlığı ile yaşamın anlamsızlığının örtüştüğü birer gösterge olarak yerinde seçilmiştir.
Bir oda tiyatrosu oyunu olarak sergilenmesi yerinde olan İki Kişilik Hırgür, Ankara'da Oda Tiyatrosu'nda sahnelenmektedir. Bu sayede, oyun kişilerinin ve dışarıdaki olayların gelişmelerine denk düşen bir şekilde odanın da giderek bir savaş alanına dönüştüğünü gözlemleyebiliyoruz. Oda tiyatrosunun çok fazla seyirciye müsaade etmeyen ve fazla büyük olmayan yapısı sayesinde, dekordaki değişiklikler son derece çarpıcı biçimde adeta seyirci ile paylaşılmaktadır. Bir yatak, iki bavul, bir ayna, bir dolap, iki sandalye, dışarıya bakan birkaç pencere ile düzenli, ancak yaşanmışlık izi taşımayan dekor, oyun ilerledikçe bir savaş alanına dönüşmekte, dışarıdaki savaş ile içerideki savaş arasında dengeli bir ilişki kurulmaktadır. Oyundaki biçim ve öz arasındaki saçmalık, içerisi ile dışarısı arasında bir farkın kalmadığı, neresinin içerisi neresinin dışarısı olduğu tam olarak bilinemeyen, insanların kendi kabuklarına çekilmelerine dahi müsaade edilmediği bir dünyada yaşıyor olduklarına yaptığı atıflarla, İki Kişilik Hırgür metninin sahneye konulmasında hayati bir yerde durmaktadır. Mekansızlaşma ve mekansızlaştırma olgusunun, (dışarıdan ve içeriden gelen etkilerle) en iyi ifadesinin ya da ifadesizliğinin dil, hareket, jest, mimik , makyaj ve sahne üzerindeki her türlü donanıma eşlik eden efekt ve müziğin de kullanılmasıyla gerçekleştirildiği uyumlu ve tartımlı bir oyun sürecine karşılık gelmektedir. Son derece etkili biçimde kullanılan ışık sayesinde kadın ve adamın özellikle geçmiş yaşantılarına daldıkları sahnelerdeki loşluk ile aralarında ve dışarıda sürüp giden çatışmanın gösterilmeye çalışıldığı yerlerde kullanılan ışık arasında tezat vardır. Işık oyunun asal öğelerinden biri gibidir ve oyunun absürd atmosferini sağlamakta diğer aygıtlar gibi önemli bir işleve sahiptir.
Eugene İoenscu'nun 1962 yılında yazdığı, İki Kişilik Hırgür oyunu, Ülkü Tamer tarafından dilimize kazandırılmış; Yunus Emre Bozdoğan tarafından rejisi, Servet Aybar tarafından da dramaturjisi yapılarak, ilk olarak 2005-2006 sezonunda Ekim ayında, Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından sahneye konmuştur. Aynı oyun yazıyı okuduğunuz şu sıralarda da gösterimde olması ile dikkatli tiyatro izleyicisinin gidip oyunu görebilmesi için yeniden sahnede… Yedi kişilik oyuncu ekibinden, ana oyun kahramanlarını canlandıran “Adam” rolündeki “Oktay Dal” ve “Kadın” rolündeki “Benian Dönmez” son derece başarılı ve uyumlu oyunculuk performansları sergilemektedirler. Söz konusu oyuncuların karakter yaratımında, gerek Ionesco tiyatrosunun gerekse sahne metninin seyirciye geçirmeye çalıştığı kurgusal ve yabancılaştırıcı etkileri gereğince yerine getirdiklerini söyleyebiliriz.
Ionescu'nun absürd ve/ya kara komedya tarzında yazdığı bu eserinin bir dramaturg eşliğinde çalışılmış olmasının, dramatik metnin performans metnine dönüştürülürken son derece işe yaradığını görüyoruz. Bu yüzden de sahne metni ya da performans metni, ilkini bilenler için hayal kırıklığına dönüşmüyor. Tek perdelik bir oyun olan İki Kişilik Hırgür'ün sahneye taşınma aşamasında, ana metne sadık kalındığı ve herhangi bir ekleme ya da çıkarma işlemine tabii tutulmadığı hatta, nebentextte (yan metin) yazarın verdiği tüm direktiflere de el verdiğince sadık kalındığı görülebiliyor. Yaklaşık 70 dakikalık bir gösterim sürecinde, “şimdi ve burada olmaya” vurgu yapan sahne metninin hem bugüne hem de geçmişe ve umutsuz, karanlık bir geleceğe ilişkin de öteimleyici (connotative) bir özellik taşıdığını belirtmekte fayda var.
İki Kişilik Hırgür, Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından enine boyuna düşünülmüş, elbette her şeyde olduğu gibi zaman zaman hataların da göze çarptığı, ancak verilen emek ve performans metninin sahneye konmasında gösterilen toptan başarı düşünüldüğünde, özellikle kara komedya ve Ionesco sevenler için kaçırılmaması gereken bir oyun.. Umalım bu sezonda da seyircisi ile buluşabilsin.
Kaynak: Esslin, Martin. Absürd Tiyatro. Çev: Güler Siper. Ankara: Dost Yayınları, 1999.
Anahtar Kelimeler: İki Kişilik Hırgür, ankara devle tiyatrosu, Eugeno Ionesco, ankdt
0 Yorum