KİM İÇERİDE YA DA KİMLER DIŞARIDA: "İÇERDEKİLER"...
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın Ragıp Savaş'ın başarılı Genel Sanat Yönetmenliğinde kotarılan yeni oyunlarından biri de, Melih Cevdet Anday'ın 1965 yılında yazdığı “İçerdekiler” başlıklı oyunu. İster gerçekçi tiyatro geleneğine eklemlenebilecek oyunlarıyla, isterse absürd tarzı denediği oyunlarıyla olsun, seçtiği problematikler, yarattığı atmosfer ve derinlikli oyun kişileriyle Melih Cevdet Anday, hiç kuşku yok ki tiyatro edebiyatımızın en önemli yazarlarından biri. Dolayısıyla Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın seçimi doğru ve de yerli yerinde.
ÇAĞDAŞ İNSANIN İÇSEL DRAMI
Melih Cevdet Anday genel anlamda, oyunlarında bireyin içsel gerçekliğinin yansıdığı durumları konu edinen; durumlardan yola çıkan ve çağdaş insanın içsel dramını anlatan bir yazar. “İçerdekiler” de aynı çizgide bir oyun. Melih Cevdet Anday, bu oyununda aydınlar üzerinde uygulanan baskıyı farklı açılardan işlemiş. “İçerdekiler”de düşünce suçundan gözaltına alınan bir öğretmenin tutukluluk süresi içindeki öyküsü çarpıcı bir dille anlatılırken, oyunun ilk bölümü, tutuklu öğretmenle bir komiserin sorgu yoluyla hesaplaşmalarına sahne olmakta. Üç kişilik oyunda, komiser, tutuklu öğretmen ve tutuklu öğretmenin baldızının karşılıklı diyaloglarıyla ortaya çıkan içsel yaşantıların dışa vurumu, iç dünyalardaki çalkantı ve sonunda yalnızlaşmayla sonuçlanan gelişmeler canlandırılıyor.
İKİ KARŞIT GÜCÜN ÇATIŞMASI
Esasında iki karşıt gücün çatıştığı bir oyun “İçerdekiler”. Herhangi bir ülkede, polisin (belki de Tanrı'nın) tevkif kararı olmadan herhangi bir kişiyi süresiz olarak tutuklu bulundurabileceği bir ülkede geçiyor. Tutukluysa, dünyayla bütün ilişiğini kesmiş, kendi içine kapanmış bir “insan”. Onun kendi içindeki ikilikse oyunun ikinci yarısında baldızı aracılığıyla verilmeye çalışılmış. İlk başta siyasal gibi algılanabilecek konu, temelde insanlık durumunu ve insan ilişkilerinin ruhsal ve cinsel boyutlarını sorguladıkça sorguluyor.
NEREDE DRAMATİK OYUN KİŞİLERİ
Oyunu sahneye Murat Karasu koymuş. Koymuş, ama Melih Cevdet Anday'ın oyunlarının içsel yaşantılar üstüne kurulduğunu, Anday tiyatrosunda yalnızca “dramatik durum” ve oyun kişileri bulunduğunu bilmezden değil, görmezden gelmiş. Murat Karasu, Melih Cevdet'in “dramatik durum” kişilerinin içsel yaşantılarının dışavurumunu sağlamakta vazgeçilmez bir işlev taşıdığına inansa, sanırım baldızı bambaşka çizecekmiş. Melih Cevdet oyunlarının devinimini oluşturmakta tek aracın diyalog olduğunu bilmiş, ama nedense artikülasyon bozukluklarını engellememiş ya da engelleyememiş. Dramatik durum içinde kıstırılmış oyun kişilerinin, kendi içsel yaşantıları bağlamında kotardıkları “oyun”ların diyalog düzeni içinde dile gelmesini pek ciddiye almamış. Kişilerin oynadığı “oyun”ları, yapıttan yansıyan “dramatik durum”un özelliklerine göre belirlememiş, belki de belirlemek istememiş. Tempoyu düşürmeyi göze alarak, oyunun hiç değilse yirmi dakikalık bölümünü törpülememiş.
OYNANIŞ
Emin Gürsoy Mahkûmu, sesini hiç incelemeden yorumlamış. Solunum aygıtını, gırtlağını, rezonans boşluklarından oluşan ses aygıtını derinlemesine tanımıyor Emin Gürsoy; tanımamasını Murat Karasu da es geçiyor. Bu durumda, ağzından çıkan sözcüklerin yüzde ellisinin anlaşılamaması “mukadder”. Bu “mukadderat”ta elbette salon akustiğinin kötülüğünün de payı var, var olmasına var ama, kim ne derse desin Emin Gürsoy, rolünü daha belirginleştirmek için kendi sesinin parametrelerini değiştirme sanatına hem sahip olmalı, hem de duyumsamalı diyeceğim. Baldız'a can veren Betül Çobanoğlu kötü değil, gel gelelim zihinsel içebakışını, yani bütünlüklerin zihinsel algısını bence çok daha geniş ve belirsiz birimlere göre yapmalı. Baldız'ı görme ve dokunma, işitme duyusundan çok daha az düzeyde, zihinsel içe bakışla daha kesin ve daha ayırt edilebilir nitelikte yorumlamalı. Şafak Karali, Komiser'i kendi perspektifi doğrultusunda oluşturmuş. Seyircinin en azından alt-partisyona ilişkin neler algılayabileceğini de göz önünde tutmuş. Şayet Murat Karasu, Komiser'in işaret ve dayanak noktaları üzerinde eklemlenmiş, seyircinin düşüncesinin katılımıyla kendini belli edecek devinduyumsal ve duygulanımsal bir şema çizseymiş Şafak Karali çok daha başarılı bir Komiser olacakmış, ne yazık ki bu kadar olmuş.
ELEŞTİRMENLERİ EŞMELİ Mİ, DEŞMELİ Mİ, KESMELİ Mİ
Efter Tunç'un dekor, Ebru Aklar'ın kostüm tasarımları iyi; Betül Çobanoğlu'nun etekliğinin dikişi kötü. Komiserin, ikinci perdenin sonunda, dışarıdaki şakır yağmura rağmen üstü ve şemsiyesi kuru olarak antresini ola ki benim seyirci olduğum akşam “kondüvit” atlamıştır. Cafer Yiğiter'in ışık tasarımına da sözüm yok da, ışık kimi tablolarda olguların az çok usçul olarak anlaşılmalarına kolaylık sağlamıyor gibime geldi. Örnek mi? Birinci ve ikinci perdelerin başları ve sonları… Kapı açılınca neden çiğ beyaz geliyor, neden oda kararıyor ve de sonra neden aydınlanıyor? Sağ alttan verilen sarı, ne işe yarıyor?
“Hain eleştirmen” ne yazık ki bunları anlamıyor ya da bilmiyor!
Anahtar Kelimeler: İçerdekiler, kocaeli şehir tiyatrosu
0 Yorum