MAKALELER

Hiçleşmeye Karşı Tiyatro

2020.07.16 00:00
| | |
14717

Günlük yaşamı etkileyen bir şeyin nedenini anlamak istiyorsak sonuca bakmalıyız; ‘nasıllığı’na bakmalıyız.

“Pek Burada Değilim Hep Burada Olduğum İçin”
Günlük yaşamı etkileyen bir şeyin nedenini anlamak istiyorsak sonuca bakmalıyız; ‘nasıllığı’na bakmalıyız. Korona günümüzde en çok ‘bir arada’ lığımızı etkiledi, burada-lığımızı etkiledi. Şimdi-deliğimizi, yüz yüze iletişimimizi etkiledi. 

Öyleyse bulaşıcılığı, virüsü bir kenara koyar da duruma sosyolojik açıdan sadece grafiksel olarak, görmeyen birinin karanlıkta el yordamıyla kabaca bir şey araması gibi abartılmış bir somutlukla bakarsak, acaba şöyle diyebilir miyiz? Gittikçe dijitalleşen bir hayatın içinde zaten oldukça izoleydik; çöküş bu yöndeydi; hastalık ivmesini hızlandırdı. Ya da hastalık zaten bu idi; uzun süredir yüz yüze iletişimlerimizde sorunlar vardı tüm dünya olarak çünkü başka bir yerden “dıt dıt” aldığımız sinyaller yüzünden ‘şimdi-burada ’lığımız zaten delinmiş, kevgire dönmüştü… 

Birçok oyun kurgusunda yahut da sinemada dikkatimi çeken en önemli şey, kişisel yazgılar ile koşut giden toplumsal olaylar… Bugün hepimizi bir nevi köleleştiren bu virüs aynı zamanda sosyolojik-teknolojik bir virüs olmasın? Toplumdan bağımsız değildir hiçbir şey; meyilli olunan gerçekleşir; “korku, korkulanı gerçeğe dönüştürür.”* Ya artık tamamen hiç kimsenin birbiri ile görüşmediği bir hayat sararsa tüm dünyayı? Dünya şehirlerinin insanları olarak sanal dünya yüzünden epey bir kimsesiz kendi kendimize yeter hale gelmiştik. Bunun bir yanılsama olduğunun da farkındaydık ama aynı zamanda gerçek gibiydi de çünkü görüntülü konuşmaların yaygınlaşması ile özlemelerimizin bile biçimi değişmişti Uzaktakilerle görüntülü konuşurken ayrıydık ama aynı zamanda birlikteydik… Ya da tam tersi, yan yana otururken ellerimizde telefonlar; birlikteydik ama ayrıydık… 
Tüm dünya kalabalığı izole bir yaşama meyilli halde idik zaten… Tek derdimiz iletişim bombardımanı altında kendi kendimizle baş başa kaldığımız için daha çok telefonumuzla, sanal imajımızla ilgilenmeye zaman ayırmak; imaj çiçeğimize daha çok su verebilmekti. Çünkü baş edilmez, gerçek hayat da deniz kıyısında bir dağın eteklerine kurulmuş üstünde beton binaların yükseldiği, alış veriş merkezlerinin, plastiğin, naylonun, birbiri üstüne tepelenmiş sıkışık binaların arasından bir avuç yeşil ağaç topluluğunun da nefes nefese utana sıkıla dargın bir nehir gibi büklüm büklüm aktığı yaşlı bir timsah gibi bakıyordu bize. Böylece en ucuz kaçış yolu olarak başımızı kuma gömmeyi ya da dijital yaşamı seçtik. Olan olduğunda neredeyse hazır gibiydik… 

Michael Ende “Bitmeyecek Öykü” adlı romanında çok güzel bir şey söyler; “ümitsizliğe kapılan yok olur.” Hiçleşme onu ele geçirir. Üzüntü bataklığında yok olur… Tüm dünya kalabalığı olarak dijitalleşen hayatlarımızın baş edilmezliği yüzünden, birbirimize duyduğumuz güvensizlikle hepimiz üzüntüye kapılmıştık. Çünkü klonlanmanın bir yüzünü gösterip kaybolduğu bir çağda yaşarken aslında sosyal medyadaki dijital kimliklerimiz yüzünden farkında olmadan bir nevi klonlanmıştık ve hepimizi birden nasıl yöneteceğimizi bilemiyorduk. Bu bölünmüşlük içinde bir anlamda sosyal şizofreni (facebookdaki ben, twitterdaki ben, instagramdaki, aile grubundaki, iş grubundaki, arkadaş grubundaki… Benlerimiz benek benek… Ortada öylece terk edilmiş bir gemi gibi duran tek gerçek şey ise gerçek hayatımızdı. Böyle bir sosyal hayat içinde, “evinize kapanın” dendiğinde birden zaten aslında bütün dünyanızın evinizde bile değil, zaten elinizde olduğunu görmüştük sanki birden. Bugün hastalıkla ilgili haberleri oradan öğreniyoruz. Yöntem neyse kaynak odur. Sonuç neyse neden odur. 

Yeniden yeniden düşünmek zorundayız. Felsefeyi sanatı günlük yaşantımızın bir parçası haline getirip, hiçleşmeye karşı koymalıyız. Evet ümit var. Bunu canlı tutacak olan sanattır ve tüm sanatlara kucak açan, hepsini kollarında harmanlayan tüm sanatların annesi tiyatro. 

Uzun kış geceleri bitmek bilmeyen işlerin görülmesini sağlayan, topluca katılımı oluşturan, sözün korunun, anlatımın ateşiyle beyaz badanalı duvarlarda gölgeleri canlandıran tiyatroydu. İşçilere güç veren, onları birlik içinde tutan, düşündüren. Bugün hiç tanımadığımız insanlarla bizleri oyun çıkışı tanışık bir kalabalık haline getiren şeydir tiyatro. Bu yüzden bu zor günlerde tüm dünyanın tiyatroya daha çok destek vermesi gerekiyor. Hafızamızı kaybetmememiz, ezberimizi unutmamız, için. Çünkü ateş sönse bile duvardaki yansıma kora bir zamanlar ateş olduğunu hatırlatır. Kendi kendini oyun yolu ile harlandırır yaşam ve yeniden ayağa kalkar hiçleşmeye karşı…

 Bereketli harmana, başındaki bir gaz lambası ışığına, akan bir avuç temiz suya teşekkürün bugüne getirdiği bir meşale var tiyatronun içinde. Yöntemi ne olursa olsun tiyatroyu meslek edinmiş herkes bunu bilir. Kimi zaman alt üst ederek kavga ile kimi zaman kapanmış bilincini açarak kavrayış ile kimi zaman “hay Allah hiç düşünmemiştim” tebessümü ile kimi zamansa bir anlam bulmacası içinde düşsel imgesel rüya gördürüyormuş gibi yolculuğa çıkarır tiyatro seyircisini. 

Tiyatro, imgelere, düşlere, düşüncelere nefes aldırır, şehir timsahının sırtındaki ağaç korusu nehri gibi… Bir oyun izledikten sonra hayata üstten bakabilme iç görüsü kazandırır; kişiye umut verir. Herkesle birlikte hayatın içindeyim, gücünü hissettirir. 

Evdeki ya da bakkaldaki telefon çaldığında tüm mahallenin haberdar olduğu bir hayattan tüm ev halkının kurnasında sessiz sessiz yazıştığı bir hayata geçtik. Alan daraldıkça ayrıntılar görünür oldu. Büyük kapsayıcı bakışlar yerini küçük keskin oklara dönüştürdü… Ya da zaten dijitalin içine doğduk… Tiyatronun yeniden dirilişi bu görme biçimlerini önemseyen oyunların ortaya çıkışı ile olacak.  Tiyatro yaşamın maskesi değil,  akciğeridir çünkü. İnsanlara oyun yolu ile gerçeği gösterir. Şimdi-burada oluşu sağlayarak rutinlerin kabuğunu kaldırır. Hayatı havalandırır. Hep burada olan aslında pek burada değildir. Gözenekler tıkanır her gün aynı olanla. Farklı bir hikâye, farklı bir yolculuktur ve kişinin kendi hayatına da yeni gözlerle bakmasını sağlar.

*İ.Bergman-Büyülü Fener

Anahtar Kelimeler: tiyatro



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir