MAKALELER

Ferhat İle Şirin - İstanbul Şehir Tiyatrosu

2006.01.16 00:00
| | |
4962

Yeni yılın ilk yazısıyla gene senin huzurlarındayım Eyyy Sevgili Okur!.. Senin huzurlarındayım diyorum, ama dergide olsun, portalda olsun kaç kişiye ulaşıyorum...


 

RAGIP YAVUZ'DAN TİTİZLİK ÜSTÜ BİR ÇALIŞMA: "FERHAD İLE ŞİRİN"...

Yeni yılın ilk yazısıyla gene senin huzurlarındayım Eyyy Sevgili Okur!.. Senin huzurlarındayım diyorum, ama dergide olsun, portalda olsun kaç kişiye ulaşıyorum, vallahi hiçbir fikrim yok. Yazmam gerekli mi, onu da bilmiyorum. Geçtiğimiz yıl, kendi kendime: “Deli misin, nesin! Nedir bu her oyunu görmek ve de gördüğün her oyunu yazmak tutkun be adam,” diye düşündüğüm günler, geceler oldu.
 
Bırakamadım.
Yazmayı bırakamadım, yazdım.
“Yazmak” eylemimi, bu yılın hemen başında bir kez daha ve etraflıca düşünerek bir karara bağlamalıyım.
Ya yazmalıyım ya da yazmamalıyım.
“İşte bütün mesele bu.”
 
RİSK DENİZİNDEKİ RAGIP YAVUZ

Neyse! 2006 yılının erdemin, güzelliğin, sanatın, bilimin anlamlı birlikteliğinde geçmesini dileyerek, kınımı kuşanayım, görevime başlayayım.
 
Ragıp Yavuz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yapımı “Ferhad ile Şirin” oyununun broşüründe: “Tiyatro risk almalı,” demiş. İyi demiş demesine de, kendisi risk almamış, riski adeta sırtlamış. Hem de ne sırtlayış! Tutmuş, Nazım Hikmet'in şakşakçı eleştirmenlerin ayılıp bayılarak öne çıkardıkları, trajik aşk öyküsü ünlü “Ferhad ile Şirin”ini sahneye koymuş. Duyduğumda, inanın tüyüm tüsüm dineldi. Ayol, o oyunda klişe sloganlar arka arkaya sıralanmıştır, eylem şiirsel konuşmalara dayandırılmıştır... “Ferhad ile Şirin”, özün ciddi biçimde dramatize edildiği bir agitproptan başka bir şey değildir! Nasıl sahneleyecek bunu Ragıp Yavuz?
 
GEL GÖR Kİ, OLAN OLMUŞ

Sahnelemiş. Nazım Hikmet'in, bir aşk destanından esinlenerek yazdığı, esasen alt başlığı da “Bir Aşk Masalı” olan, aşkın farklı türlerini harmanlayıp aşkın dönüştürücü gücünü yansıtan eseri, üçüncü perde prologundan arındırmasından tutun da, gerekli iç budamaları yaparak sahneye koymuş. Masalı, tiyatro diline kavuşturmuş. Oyun kişilerini, kendi içlerindeki büyüklükleri, derinlikleri ve süreçleri oranında karakterler olarak çizmiş. Metinde perde kapatılması öngörülerek perde önü için yazılmış tabloları kaldırmış. Gene de inatla hiç “Black-out” kullanmamış. Peki ne yapmış? Örneğin, Şair Baba'nın “Yaşamaya Dair”ini Behzat ile Derviş arasında diyaloglaştırmış, böylece arkada Şirin'in odasının hazırlanması için sahne teknisyenlerine süre kazandırmış. Ferhad'ın Demirdağ'a gidişinde de, perde kapatmak ya da black-out yapma gereğini duymamış, Ferhad'ın özlemini çekecek iki karakterle, Arzen halkını kullanmış. Yardım edeceğine, Ferhad'ı kahraman ilan eden “halk”la da inceden inceye alay etmiş.
 
 Takıldığım yer yok mu? Var. Şirin ile Ferhad'ın 400 atlıyla çatıştıktan ve Vezir'in yaralı olarak yakalandıklarını söylemesinden sonra, Mehmene Banu'nun huzuruna “aslanlar” gibi ve de “gıcır” kostümleriyle girmeleri…
 
EKOLU İÇ SESLER

Ragıp Yavuz, İç sesleri stüdyo kaydıyla yankılı kullanarak, karakterlerin altını daha bir belirgin çizmiş. Metnin masalsı biçeminden de yararlanarak, nakkaşlığa olan aşkını Şirin'i gördükten sonra insana değgin aşka dönüştüren Ferhad karakterini, bilinçli olarak öne çıkarmış. Planlı bir düzen anlayışını oyuna yerleştirirken, işbirliği ürünü çıkartmış ortaya. Seyirciye düşünme nedeni vermeden, bütün olup bitenleri zorunluymuşçasına görmesini sağlamış, ama bunu yaparken seyirciyi hiç mi hiç zorlamamış. Jesti, hareketi, vurguyu birbirine karıştırtmamış. Aşkın çok önemli ve yüce bir kavram olduğunu; Ferhad'ın, Şirin'in aşkıyla dağları delerken, esasında içindeki çok daha güçlü bir güdülenmeyle susuzluktan kıvranan insanları düşünmesini başarıyla resmetmiş.
 
DEKOR, KOSTÜM, EFEKT VE MÜZİK

Barış Dinçel, Şirin'in odası, Mehmene Banu'nun taht odası, Şirin'in yapılmakta olan köşkü, gizli geçit, Demirdağ gibi mekânları yelpazelerle anlatarak Ragıp Yavuz'a yepyeni alanlar yaratmak istemiş. Yıldızlı perde oyuna yakışmış, ama yelpazeler… Mazlum Çimen sevinci, acıyı, kaygıyı, arzuyu çağrıştıran bütünleyici müziğiyle yapıta katkı sağlamış. Duygu Türkekul, son derece zevkli kostümler hazırlamış. Ferhad'ın Demirdağ'ı delerken ayağındaki ayakkabıya itirazım var ya, neyse! Dadı'nın Mehmene Banu'ya cam bardakta su vermesine de takıldım, ama Dadı ile Gelen arasındaki su figürünü görünce takıntım geçti. Ama Müneccim'in (Ersin Sanver) dürbünü ne yalan söyleyeyim gözümü tırmaladı. Işık Tasarımına imza atan Ayşe Sedef Ayter, ikinci perde birinci tabloda Vezir'i karanlıkta bırakmış, ama genel olarak hangi geçici ya da kalıcı olguların algılanması gerektiğini iyi bilmiş.
 
YASEMİN GEZGİN'İN KOREOGRFİSİ

Yasemin Gezgin; Derya Çetinel, Aslı N. Altaylar; Nur Saçbüker, Reyhan Karasu, Sanem Özcan; Özge Midilli, Tuğrul Arsever ve kendisinden oluşan dans grubuna, dansçının beden gerilimleri üzerine kurulu dinamik dengeye dayanan bir koreografi çizmiş. Bu durum, sadece hareketsizlik olduğunda dahi izleyicide hareket duygusu yaratıyor. Ersin Aşar, sesli öğelerin ve ses kaynaklarının bütününü efekt olarak kullanmış, ortaya müzik gibi ya da müziğe yardımcı bir efekt çıkmış..
 
DRAMATURGİ DEMEK, YOK OLUP GİTMEK

Tiyatronun en hain dalı galiba dramaturgi. Uzmanlar dramaturgi çalışmasını: “Bir şenlik fişeğinin barutu” olarak tanımlıyorlar. Dramaturg, ne yazık ki, gösterinin içinde yok olup gidiyor.     Peki, oyunun içinde yitmek için mi dramaturg olunuyor?
 
O halde, oyunun dramaturgu Arzu Işıtman için ne diyebilirim ki! Gördüğüm eksiklikleri yukarıda söyledim. Ragıp Yavuz da, Arzu Işıtman'dan yeterince yararlanmışsa ve de ortada sorun yoksa, ben daha ne diyeyim!
 
ERGUN ÜĞLÜ ÇALIŞMALI

Tuğrul Ersever, Ertuğrul Postoğlu, Haldun Ergüvenç, İskender Bağcılar, Funda Köseoğlu, Ersin Sanver görevlerini yapıyor. Yalçın Boratap, Vezir'de nedense pek bir keyifsiz. Hekimbaşı'nda Ergun Üğlü, gövdesine belli şeyleri yapmayı yasaklamış gibi. Erol Keskin, Gelen'e fizksel olarak da hayat buldururken; Ayşegül Devrim, Dadı'nın içsel yüzeylerini de başarıyla sahneliyor. Şevket Avşar, şirin bir ustabaşı.
 
ERDOĞAN VE ÖZASLAN'I MOTİVE ETMELİYİM, AMA…

Duygu Erdoğan, Ahmet Özaslan için söyleyeceğim şu: Gövdeniz ile ruhunuz arasında, iç aksiyonunuz ile dışa dönük hareketleriniz arasında uyumsuzluk olmaması için çalışın lütfen. Tiyatro oyunculuğu sadece iyi diksiyon demek değil ki! Gövdesel aygıtınız olan duygularınızı çarpıtmayın, doğru yoldan çıkartmayın n'olur.
 
GELELİM SEVİL AKI'YA

Özellikle “Gılgameş”de İştar'a duygu katışı, bu duygunun anlatımına aracılık eden özgün bir yol tutturuşuyla dikkatimi çekmiş oyunculardandır Sevil Akı, Mehmene Hatun'un olası tüm yaklaşımlarını iyi incelediğini sezdim. Diyeceğim, bireysel özelliklerine bağlı olarak çeşitlemeler yaparken, biraz daha az abartsa…
 
Dikkat buyurun: “Abartmasa” demiyorum, çünkü Mehmene Banu karakteri biraz abartılmayı istiyor ve bekliyor.
 
Yoksa Sevil Akı, Mehmene Banu ile arasında duygusal teması iyi kuruyor.
 
Eeee!.. Sevil Akı, ne de olsa şevk olmazsa yaratıcılığın olamayacağını biliyor.

Anahtar Kelimeler: ferhat ile şirin, istanbul şehir tiyatosu



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





TİYATRONLİNE

E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir