Alternatif tiyatro mekânlarından Tiyatro D22, Hamursuz Fırını'nda 2013 yılı ocak ayından bu yana hem kendi oyunlarını oynamakta hem de misafir ettiği tiyatro gruplarına ev sahipliği yapmakta.
İlk projeleri olan "Bent"i Meltem Cumbul'un rejisiyle kotarmışlardı. D 22, bu sezon 25"Yirmi Beş" ile birlikte diğer oyunu "Karabatak"ı da dönüşümlü olarak sergilemeye devam ediyor. Yazımızın konusu Yirmi Beş'e dönecek olduğumuzda oyunun aynı zamanda oyuncularından biri olan Berkay Ateş tarafından yazıldığını, Yiğit Sertdemir tarafından yönetildiğini görürüz. Yiğit Sertdemir, üniversitelerde verdiği derslerin yanı sıra alternatif tiyatroların pek çok yükünü taşıyan bir isim.
Arkadaşlarıyla beraber kurduğu "Altıdan Sonra Tiyatro" ekibinin Kumbaracı 50 sahnesinde yazar, yönetmen ve oyuncu olarak çalışmalarını sürdürüyor. Bir nevi sinemadaki kavramla "author yönetmen" diyebiliriz kendisi için. Author kavramı, sinemada bağımsız filmler yapan kişiler için kullanılır. Yönetmen filminin senaristi ve gerektiğinde oyuncusudur. Film çekim maliyetini de düşüren bu yaklaşım, yönetmene her şeye hâkim olma avantajını da beraberinde getirir. Bir author olmanın en iyi yanı da dışarıdan müdahale olmaksızın filmine istediğin sanatsal bakışı istediğin biçimde sunabilmektir. Aynı durumu tiyatro için düşündüğümüzde tiyatro yönetmeni de oyunu klasik bir sergilemenin dışına çıkararak ona modern bir bakış getirebilir. Sertdemir, günümüz alternatif/ avangart tiyatro yaklaşımının en özgün isimlerinden birisi.
Oyunun yazarı Berkay Ateş aynı zamanda bu oyunun oyuncularından biri. Yazınsal anlamda ilk profesyonel oyununu Sertdemir rejisine teslim etmiş.
BİÇEMSEL SAHNELEME
Biri askerden kaçmak isteyen diğeri ona yardım eden aynı/ yakın yaşlarda iki gencin Anadol marka bir arabayı çalıştırma çabası ile başlayan oyun, yine aynı/ yakın yaşlarda, çatışmada yaralanan bir Kürt ile sevdiğinin eklenmesi üzerine kuruludur. Yaklaşık 90 dakika tek perde süren oyunun tamamı gece geçmekte, oyuncular birbirlerinin yüzlerini tek doğal ışık olan el feneriyle seçebilmekte. Oyun yazarı ve yönetmeninin bu "karanlık" tercihi yalnızca sahnelemedeki biçimsel bir tercih olarak algılanmamalı. Bu tercih aynı zamanda karakterlerin kimliği düşünüldüğünde insanların birbirlerini tanımada ne kadar yüzeysel olduklarını da gösteriyor. Yüze tutulan bir el feneri objektif bir yaklaşımla gerçekçiliğin de göstergesi konumunda. Askere yardımcı olan gencin gazeteci olarak seçilmesi de özel bir anlama sahip. Gazeteci genç, olaylara dışarıdan bakabilme gücünü elinde bulundursa da yüzeysel bir yaklaşımla ele alınmış. Karakterimizin yaşının küçük olmasına rağmen ne askerin ne de Kürt'ün yanında görüş bildirmemesi, yazar veya yönetmen ya da her ikisinin suya sabuna dokunmadan yalnızca gösterme isteğini vurguluyor.
Arabanın çalıştırılamayışı ile başlayan anlatım modern bir trajedi olarak da değerlendirilebilir. Zannedildiğinin aksine Aristoteles'in "Poetika"sında değinmediği üç birlik kuralı bu oyunda gerçekçiliği vurgulayacak biçimde tek bir mekânda, tek bir gecede ve bir olay üzerinden verilmiş. Oyun tabi ki bir trajedi değil. Modern bir yaklaşımla ele alınan trajedinin bu üç ögesi biçimsel bir öge olarak kullanılmış, oyunda yükselip alçalan duraklar yerine karakterler üzerine odaklanılmış.
Her üç karakter de yazar ve/ veya yönetmenin psikolojik derinliği yakalama düşüncesiyle yüzlerine tutulan el feneri karşısında psikolojik olarak çözülüyorlar. Askerin mecburiyetten burada bulunması, gazetecinin istemediği işi ya da istemediği haberleri yapması, Kürt'ün de hiç istemediği bir savaşımın içinde olması geçmişte yaşadıklarıyla ortaya konuyor. Bu psikolojik yaklaşım seyircinin de olayı ve karakterleri dışarıdan gerçekçi bir gözle görmesini sağlıyor.
Kritik sözcük SINIR: İki tarafın olduğu herhangi bir durumda/ olayda arada yer alan ve her iki durum/ olayla da ilişkili olan bir sınır vardır. Oyunda kullanılan Anadol marka araba da bir simge konumunda. İki gencin çalıştıramadığı araba oyunun sonunda şarta(sevdiği kızın sınıra götürülmesi) bağlı olsa da Kürt tarafından çalıştırılıyor. Bir uzlaşı mesajı olarak düşünülen bu birliktelik, sınırın her iki tarafının birbirini kabul etmesi gerektiği üzerine kurulmuş. Oyundaki gerçek anlamlı sınır ülkenin kendisini diğer ülkelerden ayıran hat anlamıyla, sembolik anlamdaki sınır ise araba göstergesiyle verilmiş. Sınır bir tema olarak pek çok sanat dalının önemli temalarından biri olmuştur. Sinemadan örnek verecek olursak Danis Tanovic'in "Tarafsız Bölge" ve Hüseyin Karabey'in "Gitmek" filmleri, farklı bakışlarla da olsa sınır kavramı ve bir arada yaşama sorunu üzerine odaklanır.
Olayın geçtiği tarih net olarak verilmese de Türk/ Kürt savaşımının yaklaşık otuz yıllık geçmişi göz önüne alındığında çağdaş bir metinle karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Asker ile gazetecinin arabayı çalıştırma mücadelesi sırsında kullandıkları "Google, Uzman Tv, görüntülü arama" gibi biçimsel yaklaşımlar bizi doğrudan günümüze götürür. Bir mizah ögesi olarak kullanılan bu yaklaşım oyunun temasının ağırlıyla ters düşse de gerçekçilikten kopmaya neden olmaz.
Oyun metninin en sağlam yanını ise yazar Berkay Ateş'in ayrıntıları yakalamada gösterdiği başarıda görürüz. Yine bir mizah ögesi olarak kullanılan arabadaki nazar boncuğu, duvarın arasından çıkarılan kaset, dinlediğimiz ilkokul şarkıları ve öğrenilen ilk Türkçe cümleler... "Ali ata bak"...
DRAMATİK ÖGELER
Tarafsızlıktan öte suya sabuna dokunmayan gazeteci karakteri canlandıran Emir Çubukçu, performansı ve fiziksel aksiyonu hep canlı tutabilmesi sayesinde seyirciyle iletişimi kolay kurabiliyor. Asker Can Kulan ise biraz daha pasifize edilmiş karakterini, yine biraz pasif bir biçimde sunuyor. Her iki karakterin de geçmişlerinden yana sıkıntılı olduklarını "yüze tutulan bir fener" karşısında sözel aktarımla anlıyoruz. Kürt karaktere can veren Berkay Ateş ise ana dili olmayan Kürtçeyi kullanımında ve psikolojik aktarımda daha net ve etkili bir performans gerçekleştiriyor. Asker, gazeteci ve Kürt'ün silahı doğru tutuşlarının dışında oyunculuktaki başarının asıl sırrını, bu üç hatta ölmek üzere olan kadınla beraber dört karakterin etkileşimlerinde buluyoruz. Minimal sahnede gerçekleştirilen fiziksel aksiyon gerçekçiliği artırarak seyircinin sorgulama yapmasını da kolaylaştırıyor.
Oyun boyunca süren karanlık sahneleme girişteki sisle beraber seyirciyi atmosfere hazırlama adına etkili bir yöntem. Tavandan süzülen parçalı mavi ışık dışında iki oyuncunun el fenerleri ve arabadaki tepe lambası dışında herhangi bir ışıkla karşılaşmıyoruz. Karakterlere ve duruma odaklanmamızı sağlayan bu biçimsel yaklaşım “Yirmi Beş”in akılda en çok kalan yönünü oluşturuyor: "El fenerleri"
Sınır kavramını çağrıştırmasıyla beraber oyun atmosferine katkı sağlayan helikopter ve makineli tüfek sesleri de yine minimalizmin bir parçası.
Ve tabi ki oyunun başrolünde Anadol marka araba, bütün oyun boyunca karakterlerin de ötesine geçen bir konumda. Böylesine sade bir dekor ancak bu kadar işlevsel olabilir. İşlevsel oluşuyla beraber metaforik anlamda sınır kavramının sembolü olarak kullanılıyor.
Yirmi Beş, yaklaşık otuz yıldır Türkiye'nin en büyük sorunu olan Kürt/ Türk ayrımı üzerinden bir insanlık sunumunu aktarıyor. Yüz metre kareden daha küçük bir sahneye sahip olan D22, ajitasyona oldukça açık olan konuyu, oyun metninin tarafsız yaklaşımıyla ve yine buna uygun sahnelemeyle büyük bir hataya düşmeden kotarabiliyor. Bir anlatıma başvurmayıp göstermeyi tercih etmesi ve bunun minimal bir sahnelemeyle özgün biçimde aktarılması oyunun gücüne güç katıyor. Böylesine evrensel bir konuyu minimal bir sahnelemeyle avangart bir üslupla anlatan oyunun bağımsız tiyatronun başkenti sayılabilecek olan Theatre an der Ruhr'a turneye gidecek olması alternatif tiyatronun başarısının ve etki gücünün en büyük ispatı.
D22'ye Mulheim'de başarılar...
0 Yorum