MAKALELER

Don Kişot'un Maceralarının Dostları Tarafından Temsili

2012.04.23 00:00
| | |
5749

Cervantes’in ünlü romanı Alman yazar Hans Ostarek’e de esin kaynağı olmuş ve yazar 1983 yılında Don Kişot’un Maceralarının Dostları Tarafından Temsili’ni kaleme almış...


 

“Ortada gereklilik olmadığı halde kahramanlık göstermeye çalışmak.” İspanyol edebiyatının en önemli eseri kabul edilen, 400 yıldır romanın dışında tiyatroya, baleye, sinemaya, operaya uyarlanan, pek çok sanatçıya ilham kaynağı olan Cervantes’in roman kahramanı Don Kişot dilimize Don Kişotluk yapmak olarak girmiş ve Türk Dil Kurumu sözlüğündeki tanımıyla romanı, kahramanı, Cervantes’in neyi tasvir ettiğini nasıl da anlamadığımızı ortaya koymuş. İnsana dair olan, insanca olan her şeyden uzaklaştığımız, kolaycılığın, çıkarcılığın hüküm sürdüğü, menfaatlerin her şeyden üstün tutulduğu bu çağda Cervantes’in yol göstericiliğine ne kadar çok ihtiyacımızın olduğu tartışma götürmez. İşte tam da bu dönemde İzmir Devlet Tiyatrosu yapımı Don Kişot’un Maceralarının Dostları Tarafından Temsili bu ihtiyaca cevap veren bir oyun olarak karşımıza çıkıyor.

 

 

Cervantes’in ünlü romanı Alman yazar Hans Ostarek’e de esin kaynağı olmuş ve yazar  1983 yılında Don Kişot’un Maceralarının Dostları Tarafından Temsili’ni kaleme almış.Oyun 30 yıldır Almanya’nın dışında birçok ülkede sahnelenmiş, çeşitli dillere çevrilmiş,katıldığı festivallerden ödüllerle dönmüştür.Uzun süredir repertuarda olmasına rağmen devlet tiyatrosunca ilk kez sahnelenen bu oyunla Türk seyircisinin tanışması 2005 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu’nun sahneleyişiyle oluyor. Hans Ostarek, Don Kişot’tan aldığı ilhamla onu sahnede göstermeden, ölümünün ardından hayallerini, düşüncelerini, yaşamını, yapmak istediklerini tüm zaaflarıyla birlikte ele alıp ne kahraman ne de anti-kahraman haline getirmeden,  insan olma özelliğini ön planda tutarak bir anma töreninde bizimle buluşturmuş. Oyunun bu şekilde kurgulanmış olması etkileyiciliğini bir kat daha arttırmış. Doğrudan onun ağzından değil de dostlarının anlatımıyla, anılarıyla hayata kattıkları ve sahip olduğu değerler irdelenmiş. Bunu da oyun içinde oyun mantığıyla yaparak sadece oyunculara değil seyircilere de oyuna katılma fırsatı vermiş. Hazırlanan anma töreninde Don Kişot’un beş dostu bulunuyor olsa da salondaki tüm seyirciler oyun başlar başlamaz törenin bir parçası haline geliyor. Metnin bir diğer özelliği ise kahramanların İspanyol , yazarın Alman olmasına rağmen geleneksel türk tiyatrosu örneklerinden birindeymişsiniz izlenimi yaratması. Yazarın ustalığı sayesinde evrensel olanla geleneksel olan kusursuz bir şekilde harmanlanmış.

 

 

Cervantes’in kaleminden doğup Hans Ostarek’in yaratıcılığıyla yeniden hayat bulan Don Kişot oyunun yönetmeni Yunus Emre Bozdoğan ve dramaturg Füsun Ataman Berke’nin ellerinde daha da değerlendirmiş. Ödenekli tiyatrolar dışında nerdeyse hiçbir oyunda adlarına rastlamadığımız dramaturglar yer aldıkları oyunlarda çoğu zaman etkilerini hissettirmeseler de ( ülkemizdeki dramatuga bakış açısından sanırım meslek mensupları da etkilenmişler.)  Füsun Ataman Berke bu oyuna çok emek vermiş. Oyunun tanıtım kitapçığında yer alan Don Kişot incelemesinde romanın yazıldığı dönemden yazarın kendi hayat hikayesine, diğer sanat dallarında nasıl yer bulduğuna, farklı alanlardaki sanatçıların Don Kişot’u nasıl algılayıp bu doğrultuda ne gibi eserler verdiklerine dair çok geniş bir yelpazede değerlendirme yapılmış. Titizlikle gerçekleştirilen masa başı çalışmasından sonra metne tam anlamıyla hakim olan dramaturg ve yönetmen zihinlerinde canlanan şeyi sahneye aktarırken  evrensel olan, zamansız olan, mekansız olan hikayeyi tam bu zamana ve bu mekana uydurmayı başarmışlar. Bunu yaparken de en ufak bir göze batmaya dahi neden olmamışlar. Yönetmen Yunus Emre Bozdoğan geleneksel öğeleri göz ardı etmemiş, metnin elverdiği ölçüde oyuna seyirciyi de dahil ederek düşünmeye ve hayal kurmaya yönlendiriyor. Oyuncuların sahne üzerinde bir oyun kurarken zaman zaman sahneden inmeleri, oyunbozanlık yapmaları, kendi aralarında nasıl oynamaları gerektiğini tartışmaları gerçeklikten uzaklaşma ve basitleşmeye neden olmayacak ölçüde özenle kullanılmış.Don Kişot’un uğruna mücadele ettiği,koruduğu,sahip çıktığı değer yargılarının günümüzde de aynı tehdit altında olması karşısında bunu vurgulamak için o günden günümüze göndermeler yapılması çok yerinde bir tercih olmuş.Yine aynı titiz çalışma sonucunda yapılan göndermelerin hiçbirisinde oyuna sonradan eklenmiş hissi yaratılmaması da yönetmenin başarılı rejisinin bir başka kanıtı. 

 

 

Murat Gülmez’in içinde sembolik anlamlar barındıran ve işlevsel dekor tasarımı ile Funda Çebi Bozdoğan’ın bir iki ufak dokunuşla sahne üzerinde karaktere uygun hale geliveren yalın kostümleri metnin ruhuna uygun. Dekor ve kostümle bütünleşen, anlatılanları görsellikle destekleyen şey ise tiyatroda kullanılması nedeniyle yenilikçi ve özgün bir tür olan kum sanatı. Kum sanatçısı Veysel Çelikdemir’in oynanan oyunları saniyeler içinde çarpıcı biçimde kuma resmetmesi ve bunun dekorun bir parçası olan yel değirmenine yansıması etkileyici bir görsel sonuç doğurmuş. Oyunun bitiminde selamdan sonra kum sanatıyla bir jenerik oluşturulması da oyuna emek vermiş olanların isimlerinin incelikli bir şekilde sahneye taşınmasını sağlamış.

 

 

Herkesin rolünün hakkını verdiği ekip içinde Sadık Yağcı ( Sancho Panza) ve Rüçhan Gürel   (Meyhaneci Juan) büyük bir uyumla kurmaca oyun içinde Don Kişot-Sancho Panza ikilisini canlandırıyorlar. Sadık Yağcı Sancho Panza’dan Don Kişot’a geçişlerde bedeniyle, sesiyle çok keskin bir dönüş yapıyor. Canlandırdığı karaktere sonuna kadar sahip çıkıyor. Sancho Panza’nın efendisine duyduğu hayranlık ve saygıyı anlatırken de Don Kişot olup onun cesaretini ve erdemini yansıtmaya çalıştığında da müthiş bir keyif veriyor. Her duyguyu sonuna kadar özümseyip ritmi bir an bile bozmadan büyük bir ustalıkla sahnede devleşiyor. Rüçhan Gürel ise bedeniyle ruhu arasındaki çelişkileri bazen muzipçe bazen beceriksizce aşmaya çalışan, içinde bulunduğu durumu anlamlandırma çabasında, sevecen ,öfkeli,bezgin,cesur bir Meyhaneci- Sancho Panza karakteri yaratmış.Oyun boyunca Sadık Yağcı ve Rüçhan Gürel’in sahneleri oyunu yükseltiyor, performansları seyirciye doyum yaşatıyor.

 

 

İzmir Devlet Tiyatrosu’nun bu sezon sahnelediği en iyi oyunlardan olan ve önümüzdeki sezonda da devam etmesini umduğum bu yüz akı oyunda bir seyirci olarak beni rahatsız eden ve değinmeden geçemeyeceğim bir nokta var.Oyuncu olarak da rolleri olan müzisyenlerden birinin Rüçhan Gürel’in dekorun bir parçası olan samanlara takılması sonucunda bir an sendelemesi karşısında kendini tutamayıp gülmesi , gülmesini bastırmak için eliyle ağzını kapatması, dahası o sırada yanında bulunan oyunculara doğru başını çevirip “ gördünüz mü ,düşüyordu” anlamına gelebilecek hareketler yapması ne acemilikle açıklanabilir ne de  mazur görülüp affedilebilir.Bu talihsizliğin yalnızca benim izlediğim temsilde yaşandığını ve müzisyenin sahne terbiyesine uygun hareket ettiğini, böylesine başarılı bir oyuna gölge düşürmediğini düşünmek istiyorum.

Konusu, türü itibariyle yenilikler içeren ve usta oyunculuklarıyla keyif veren Don Kişot’un Maceralarının Dostları Tarafından Temsili izlenmeye değer, alkışı hak eden bir oyun.

Anahtar Kelimeler: don kişot, izmirdt, izmir devlet tiyatrosu



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





TİYATRONLİNE

E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir