UMUT ZÜĞÜRDÜN EKMEĞİ, KOYSAN PİŞMEZ TAŞ FIRINA , YA PİŞERSE , YA TUTARSA, YA ÇIKARSA (!) - "DEFİNNAME"…
Ekrem dede haritayı tercüme eder ve bir define haritası olduğuna karar verir.Ve bütün Çorlu’yu saracak olan define hastalığı yayılmaya başlar. Kafadarların kazmadığı yer kalmaz ; Eee Umut züğürdün ekmeği Koysan Pişmez taş fırına , Ya pişerse , Ya tutarsa, Ya çıkarsa (!)
Sinan bayraktar imzalı 2005 yılının son oyunu ‘’Definname’’ Konya Devlet Tiyatrosu (KDT) tarafından sahnelendi. Genci, yaşlısı,Öğrencisiyle zengin bir kadroya sahip olan oyun; seyirciler arasından anlatıcının girişiyle başlar ..Anlatarak sahneye çıkan ve bunu dansla süsleyen genç anlatıcı (sanırım öğrenciydi) gelişmelerden bahsedeceğini, oyunun anlatıcısı olarak kendini tanıtmasıyla başlar..
Kahveci Sami’nin sahneye girişiyle Kahkaha dolu dakikalarda başlar.Öncelikte Giyim,Diksiyonu ve abartılı hareketleriyle ön plana çıkıp, bu anlamda izleyicinin odak noktası olmayı başaran, Bilinç altına yerleştirilmiş ,’’Saf’’, ‘’Kaba’’ duyguları ile Tipik köylüyü canlandırarak izleyicinin keyifli saatler geçireceğinin haberini verir. Adeta !
Her şey bilindiği gibidir. Sami Kahvesini açar, Dede Ekrem bakkalını açar , çaylar söylenir. Gazeteler okunur, temizlikler yapılır. Kahvecilerin ,çayları dökmeden Tepsiyi çevirerek yaptıkları bilindik hareketler meşhurdur. Önceden çalışılmış,Bu hareketi Kahveci Sami’nin de aynı başarıyla sergilemesi muhteşem bir performans gösterisiydi.
Yalnız buraya kadar her şey normal .. Ta ki Köfteci Rıza , Kahveci Sami’ye istediği kokoreç’i getirdiğinde ,Sami’nin kokoreç’in sarılı olduğu kağıdın farklı olduğunu görmesiyle değişir.Bulgarca yazılan bir Define haritasının olduğuna karar verir .Sami ve köfteci rıza Sabah olur olmaz Bulgarca’yı bilen dede Ekrem’e gidecekleri sözünü vererek ,sabah olmasını beklerler. Gün ağarınca Soluğu dede Ekrem’in yanında alan Sami ve rıza . Dede Ekrem Haritayı tercüme etmesini ister. ve bekledikleri gibi Harita bir Define haritasıdır.
İşte bu noktadan sonra oyun şekillenmeye başlar. Ne dediğini bir çok kez anlayamadığım anlatıcı girerek, oyunun bundan sonra neler olacağını dans ve müzikle anlatmaya başlar. Her gelişmeden sonra anlatıcının girmesi , aksiyonu bozduğu gibi müzik ve danslarını da gereksiz buldum. Yönetmenin Oyuna müzikal havası vermesi bence yersizdi. oyunun bütünlüğünü bozuyordu.
Bu olaylar bir tarafa hiç gerek duyulmayan ve neden ihtiyaç duyulduğunu anlamadığım, Anlatıcı tekrar sahneye girerek ; Işıkçıdan Bir aşk sahnesi ister. Kız balkondadır ve anlatıcıyla (sevgilisiyle) konuşur. Bilindik bir aşk sahnesi oynayan bu oyuncular (sanırım Kızda Öğrenciydi) Romeo ve Julieti oynadıktan sonra diğer sahneye geçerler. Bana kalırsa diğer gösterimlerinde bu aşk sahnesinin çıkarılması kanaatindeyim. Oyunla hiçbir bağlantısı yok.
Neyse ki kısa süreli yaşadığım bu şaşkınlıktan sonra anlatıcı görevine döner ve diğer sahneyi anlatmaya başlar. Yerine geçer. (Yeri sahnenin solunda) Anlatıcı görevini bitirdikten sonra sahnede kalması, oyunun inandırılıcığına zararı olduğu gibi Oyuna dikkat vermemizi de engelliyor.
Ve yine define avcıları sahnede görülürler. Dede Ekrem kazma ve küreklerini alarak bir an önce işe koyulması gerektiğini söyler. Son kez harita bir daha gözden geçirlir. Ve tabi hayallerde . 100 bin victorya altını olduğunu söyleyen dede Ekrem ve bunu duyan kahveci Sami tansiyoncu mesut’a ihtiyaç duyarlar. Şansa bakın ki Tansiyoncu mesutta oradan geçiyor. !!!
Nereyi kazacaklarını bilmeyen kafadarlar, Çorluyu altı üstüne getirirler. Kazmadık yer eşmedik sokak , cadde hatta ve hatta Musluk başı kalmaz, iş öyle bir hal alır ki ; çorlu yürünmez bir hale gelir. Hal böyle olunca ,herkes bu define avcılarının peşine düşer.
Ve tabi ki Tiyatro oyunlarına görsellik katan, olmazsa olmazları kadınlar; Mahallede olup bitenlerin dedikodusuna başlarlar. Pamuk teyze , Aşık kız Zeynep ve yan komşu ,olaylar hakkında yorumları, yaşanan çarpıklığı anlatır gibiydiler. ’’Şupar Salih’’ Nara atarak sahneye girmesi gelen sesinden bir külhanbeyi olduğunu andırsa da, sahneye girdiğinde üstü başı, hal ve hareketleriyle sarhoş olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Bir sarhoşun uzun nara atmasıyla ilk defa karşılaştım. Sarhoş karakteri söylene söylene sahneye girmesi düşünülebilirdi. Çünkü sarhoş , normalden daha zor konuşabilen bir karakter. Uzun ve düzgün nara atması tuhaf geldi. Diyaloglar keyifliydi ; ‘’zıkkımın dibini iç Salih ; olsa niye içmiyeyim ‘’
Ne yazık ki Defineyi bir türlü bulamayan kafadarlar, sonunda Parlak zekalı Ekrem dedenin, dedektör sistemiyle altınları kolayca bulabileceklerini düşünür. Tahta parçasıyla oyuna kahkaha katılması güzel bir ayrıntıydı. Umutlarını hiç kaybetmeyen kafadarların hayallerini sürdürmesiyle devam eder. Altınları bulduklarında Kahveci Sami Siyasete gireceğini düşünür. Ee umut züğürdün ekmeği …ama Yinede bulamazlar.
Ne olduysa yine oldu. Anlatıcının da dahil olduğu Dans topluluğu sahnede (!) Genç oyuncular birden sokak ortasında oynamaya başlarlar. Nihayet bekçi düdüğünü çalarda , müzik susar. Yönetmenin Oyunu Müzikal havaya sokmasındaki ısrarını anlamadım. Çabası oyunu dinlendirmekse bence daha da yanlış . Oyun parçalanmış skeçler halinde dönüştürüyordu. Tam dikkat vermişken, Dikkatler dağılıyordu.
Bekçi konuşurken arkadaki genç oyuncuların birbirileriyle konuşması, işi basitleştirmiş sahnede olduğunu unutturmuştu sanki .Oyunun başında anlam veremediğim O aşk sahnesindeki Özlem ve anlatıcı, bu seferki dansta farklı partnerler kullanması işi iyice tuhaflaştırdı. Baştaki aşk sahnesine bu yüzden gerek yoktu. Belirli bir karakter yarattıysan Dansta da aynı karakteri partner olarak kullanabilirdin, yada o ilk aşk sahnesi yaşanmasaydı, buradaki tezatlık göze çarpmayacaktı.
Oyuna sonradan mı eklendi bilmem ama bir karagöz gösterisi vardı. Genç oyuncular bunu izlerken Pamuk teyzede yorum getirmekten eksik kalmıyordu. Karagöz gösterisi bittikten sonra İşin kahramanı ortaya çıkar. Yalnız ortaya çıkan karagöz oynatıcısı ilerde defineyi bulmakta yardımcı olacak olan Kadastrocu Hüseyin den bir başkası değildir. Karagöz oynatıcısı ile Define bulmadaki profluk karakterleri çok zıttı. Başka bir oyunca neden ihtiyaç duyulmadı , yada Karagöz oyuncusu neden kendini göstermek zorunda hisseti anlam veremedim.
Artık kabak tadı veren , ve oyunun asıl konusundan koparma noktasına getiren ;dans ve müzik başlar.Genç oyuncular yine sahnededir, ve aynı rahatlık içerisindedir. Öğrenci olduklarını sandığım bu genç oyuncuların üzerinde bu kadar durulması bir sahne tatbikatimiydi ?Gerektiğinden fazla işin uzatılması müsamere havası kattı.
Define avcıları kazmadık yer kalmadığından umutları artık bitme noktasına gelmiştir. Dondurmacı Yakup’un bahçesini kazmak isterler. Bu yolda her şeyi denemeyi göze alan kafadarlar yine parlak zekalı dede Ekrem’in tavuk yoluyla definenin yerini bulabileceklerini söyler. Dondurmacı Yakup’un Tavuğunu çalarlar. tahtadan olan tavuğu hiçbir işe yaramaz . Yetmezmiş gibi yakup onları çabuk yakalar. Ya şikayet edecektir. Yada aralarına girmek tehtidinde bulunur. Define avcılarının aralarına almaktan başka çareleri kalmaz. Kafadarlar üç iken 4 olur. Tavuk sahnesine gerek olmadığı gibi , sahnede tahtadan tavuk kullanması bence abes kaçtı.
Zaman zaman Kiproko (yanlış anlama sanatı)’yla seyirciyi dinlendiren kafadarlar. Tahminimce doğaçlamalardan oluşan diyaloglarıyla sahne üzerindeki performansları göz doldurdu. Kahveci Sami’nin abzürd hareketleri ve ses tonuyla çoğu zaman kahkahaya neden oldu. Dede Ekrem’in Kahveci Sami’yi taklit etmesi ise alkış koparttı.
Hiç bir şey Defineyi bulmaya çare olmaz. Ve sonunda Kahveci Sami ‘’istaare’’’ye yatarak definenin yerini öğrenmeye çalışacaktır. Bunu duyan anlatıcı ise bir oyun oynar. Ak saçlı ve sakallı anlatıcı Sami’nin rüyasına girer , bu işlerden vazgeçmesi için korkutur. ’’Şupar Salih’’ yine anlatıcının işine engel olur. İyi işlenmiş bir sahne …
Yalnız anlatıcı gibi , bir başka aşıkların sahnesi daha vardır. Pamuk nine bunlara ön ayak olur. Sokakta buluşan gençleri anne yakalar ve ayırır. Pamuk nenenin çabası boşa gitmiştir. Bu sahnedeki Pamuk ninenin söylediklerini anlamak neredeyse imkansız.
Ne yaptılarsa bir türlü defineyi bulamazlar. Parlak fikirli dede Ekrem; Sonunda elektronik dedektör almayı önerir .Son paralarını da İstanbul’a dedektör almak için harcarlar. Gereksiz anlatımı ve dansıyla anlatıcı yine sahnededir. Ama nafile dedektör dahi bulamaz. Altınların yerini..
Bu arada Performansını göz ardı edemeyeceğim bir karakter var sahnede, Oyunculuğu, şivesi ve rahat hareketleriyle temposunu hiç düşürmeyen Bekçi ; gecenin en başarılı oyuncularından biriydi. Kafadarlar İstanbul’da , bekçide kahvede devlete göndermek için Topçu Yusuf’a mektup yazdırmaktadır.
''Sayın başbakan Beni tanırsın,Benim lan ben Tanıdın dimi köftehor,yok yok bunu sil o kadar samimi değilim, bak sana oy veririm. Kız atlar nerden bilsin senin oy vereceğini, Bekçi hiç zaman kaybetmeden lafı yapıştırır. ‘’ O başbakan her şeyi bilir. ‘’
Anlatılan sözlerin yaşanmışlığı, farklı üslubuyla altında yatan hüznü-komik gerçekliği de yansıtmıştır.
Anlatıcı sahnenin yan kısmında oturmaktan sıkılmış olacak ki ; oda oyuna dahil olur. Bekçi , kız ve topçu Sahneden ayrılırken kahveye kim bakacak sorusuna anlatıcı ben bakarım sözüyle cevap vermiştir. Topçu Yusuf askere gitme yaşı gelir. Ama Komando olmak ister, bekçinin devlete yazmış olduğu mektuplardan birini de kendisi için yazmasını ister, bekçide onu kırmaz. Ama topçu Yusuf askerlik kağıdı geldiğinde öğrenir ki topçu olmuştur.
Muhteşem Kareoğrafiyle adeta Charlie Chaplin’i andıran danslarıyla Define avcıları ‘’teknolojik ve elektronik dedektörleriyle ‘’Çorluya dönerler. Dedektörden devamlı ses gelir , ama yinede bulamazlar. Sonunda O da dayanamaz . yersiz dansı ve şarkısıyla bekçi müdahale eder. Ama seslerini anlamak ne mümkün !
Askere gitmeye hazırlanan Topçu Yusuf bekçiyle beraber 2. perdenin başında sahnede yerlerini alırlar. Görünmeyen topuyla sadece kafada sektiren Yusuf’a neden top bulunamadı. ? Top görünmüyor Yusuf bazen kolunun altına alıyor. Ama topu hissetmediği için kollarını açıp açıp kapatması gözlerden kaçmıyor.Baktı oda olmuyor topu bekçinin yardımıyla seyirciye atıyor. !
Burada Ali Taygun hocamın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın katma bütçe hakkı iptal edildi. Haberiyle ilgili Dimyat’a Pirince Giderken... adlı yazısını anımsadım. Bakın usta ne diyor. ‘’Provadasınız. Belli bir sahnede oyuncunun elinde bir kılıçla girmesine karar vermişsiniz. Kılıç satın alınmış. Derken, çalışmalarda meseleyi çözecek yeni bir fikir geliyor aklınıza. Kılıç değil tabancayla girse oyunun ana fikri seyirciye çok daha net anlatılacak. Deniyorsunuz. Evet. Çözüm bu. Aksesuara dönüp, “bir tabanca alın,” diyorsunuz. “Yok, alamam,” diyor, “hesabını veremem, kılıç aldık ya !”. Ya da, “yazalım belediyeye, karar çıksın, ayniyat piyasadan teklif toplasın, komisyon karar versin, para varsa alınsın, zimmete geçsin...”
“Ne zaman gelir ?” diyorsunuz. “ “Bir ay alır, encümen onaylarsa.”
“Oyunun açılmasına iki hafta var!”
“Üzgünüm.”
Ya cebinizden alacaksınız çoğu yönetmenin yaptığı gibi ya da bile bile yanlışta kalacaksınız.
Umarım Sahnede yaşanan bu olaylar, yukarıdaki yazının gerçekliğinden kaynaklanmıyordur. Durum DT’de aynı ise hal içler acısı ..
İlk perdede bahsettiğim karagöz oynatıcısı nihayet asıl karakteri olan, ‘’Define bulma uzmanı, profösör kadastrocu Hüseyin’’ olarak Ekrem’in davetiyle gelir. Haritayı inceler ve 100 bin victorya altını olduğuna kendiside inanır. Hüseyin’in kahvede oturma sahnesi ve karşılayan kravatlı kafadarların tepkisi görülmeye değerdi. Kendisini kanıtlamak isteyen Hüseyin beyaz bir kağıt çıkarıp üzerine badem yağı dökerek eskitilebileceğini canlandırır. Muhteşem !
Ve nihayet Kadastrocu Hüseyin altınların hikayesini anlatmaya başlar. ‘’Balkan savaşında Türk askerini satın almak için yüz başı polar altınları teklif eder ,Ama şanlı Türk askeri kabul etmez ,ve polar çaresiz gömer, birde haritasını çizer. Kolay bulunmaması içinde şifrelemiştir. Canlandırmadaki ustalığını gözler önüne seren kadastrocu Hüseyin ve taklit eden kahveci Sami sahnede adeta show yaptılar.
Anlatıcının dışındaki aşıklar pamuk ninenin planıyla kahve önünde buluşurlar. Harıl harıl harita üzerinde çalışan kafadarlar, annesi kızını yakalayınca kıyamet kopar. Dikkat çeken bu olay karşısında kafadarlarda olaya şahit olurlar. Doğaçlamanın bol olduğu bu oyunda Parlak zekalı Ekrem ; ben bu gencin yaşında olacaktım ki anasıyla beraber kızını da alırdım sözü sahnede alkış yarattı.Dedim ya doğaçlama bu oyunda bol anası mecbur kızı verince pamuk nine hazırlığa başlar. Kahveci Sami’den bir bomba daha ‘’Antep Baklavası al.’’!
Kadastrocu Hüseyin uzun çalışmalar sonucu Haritadaki şifreyi bulur Şifre 18 ! Sahne iyice şenlenir. Müzik kısa kısa çalar, Oyuncular ne çalarsın beah! Derler devam eder çalmaya sonunda anlarlar ve güneş gözlüğü takılır.Müziğinde oyuna dahil olması çok hoş düşünülmüş.
Ve sonunda çoğalan haritacılar ve uyanıklar piyasaya girer. Kırk haremilerin, midasın altınları haritalarını alana Yarım litre zeytin yağı bedava ! Hem de Piknik tüpü fiyatına ! sonunda İstanbul’a kadar duyulur. Papyonlu rüküş adam bunlara katılır. Kahve sahnesinde yerel gazete okuması güzel bir doğaçlama ! Bununla da sınırlı kalmayan papyonlu adam Cappichino var mı Kahveci ? Alpacino mu ? Cappichino var ne olacak ? o zaman ben bir çay alayım. Sözleriyle güne damgasını vurdu.
Kadastrocu Hüseyin altınların belediye binasının altında olduğunu söyleyince umutlar sıfırı tüketmiştir. Yalnız tilki hüsnü, belediye başkanıyla konuşmaya kararlıdır. Bu gelişmeler kahvede olurken, ışıklandırma sanatıyla yan tarafa belediye binası imajı vermek için koltuk, pano,sandalye,başkan,sekreter,kolonya vs. dekorların taşınması gözü hiç yormadı.
Başkan önce bunlarla konuşmak istemez, tam kovacağı sırada tilki hüsnü seçimi gündeme getirince sonunda başkanda kabul eder. Cilveli sekretere çay söyler. Dede Ekrem cilveli sekretere askıntı hareketleri muhteşem bir kareoğrafi. ! uyanık başkanda ortak olmak ister. Kabul edilir mecburen , ama kazanılacak yer kurum olduğu için 1 hafta müsaade ister.
Tuhaflıklar bitmiyor. Anlatıcı oynamaktan sıkılıyor. Yerine bir kız geliyor. Kahveci Sami define aramaktan oğlunu askere dahi yollamaya zaman bulamaz. Topçu Yusuf askerde de topçu olur. Bekçinin mektubu okunmamıştır demek ki. Uğurlayanlar suyu askerin arkasından değil de , seyirciye dökerler. Pamuk nine kızı eleştirir. Hem yanlış yapılıyor , hem de dile getiriliyor. Klasik abzürd örneği…
Ve beklenen son herkesin beklediği gibi define bulunamaz, birkaç kırık dökük parçanın dışında . Belediye binası da yıkılmaz. sonunda düğün olur. Pamuk nine yine sahnede; baba Sami ve kafadarları asıl hazinenin mutlulukta ve beraber olmakta olduğunun altını çizerek evrensel mesajları verirler.
Selamlamada bir ilginçlik daha yaşadım . En son Ankara devlet tiyatrosunun yönetmeni Ensar KILIÇ’ın sahneye çağrılmasının ardından, bu oyunda da Pamuk nine kıyafetini elinde sahne ye gelmesi herhalde tanınmaması korkusundan olsa gerek ..Ve sahne şovuyla izleyenleri bir kere daha büyülemeyi başardı. Meğerse ne genç kadınmış.!
Her şeye rağmen 2005 yılının son oyununda böylesine keyifli bir oyun izleme şansı bulduğum için şanslı sayıyorum kendimi. Umarım seneye daha yenilikçi, daha kültürel ve klasikten uzaklaşmış çağdaş oyunlar izleme şansımız olur.
2005 yılının son oyunu olması nedeniyle ; şimdiden Tüm tiyatro sevenlere ve İnsanlığa başarı, mutluluk, sevinç,bol kazanç, sağlık ve tiyatro dolu günler getirmesi dileğiyle, Her şey gönlünüzce olsun… Nice Mutlu Yıllara …
İhsan ATA
[email protected]
Anahtar Kelimeler: definname, konyadt, konya devlet tiyatrosu, ensar kılıç, sinan bayraktar
0 Yorum