1940-1960 yılları arasındaki zaman dilimi, Türk tiyatrosunun umutlu ve en parlak zamanıdır. Oyunculuk sanatının geliştiği, oyun yazarlarının topluma karşı sorumlu oldukları, kalıplaşmış temaların dışına çıkarak, oyunlara düşündürücü yorumların, nitelik ve niceliklerin katıldığı yıllardır bu yıllar. 1960-1980 arası ise; siyasal yaşamda olduğu kadar kültür ve sanat yaşamında da hareketlilik yılları olmuştur Türkiye'de.
Bu yılların tiyatro adamları, bu ortama karşı en duyarlı aydın gruplarından birini oluşturmuşlardır. Yetmişli yılların çalkantısı, tiyatro yaşamını etkilemiş, sorunlar sahneye yansıtılmış, oyunlarda tartışılmıştır. 1980 sonrasının genel görünümünü ise değerli yazarımız Yaşar Kemal, 1984'te yazdığı bir yazısında bakın ne kadar güzel özetlemiş: "Bugünler, Türk tarihinde, bütün değerlerin altüst olduğu, okkanın çakıla karıştığı günler olarak anılacaktır. Bugünlerde, eğer bir değere değer veriliyor gibi görünüyorsa mutlaka onun altında bir çapanoğlu vardır."( Zulmün Artsın-s. 162) 80'li yıllara geçmeden önce 50'li yıllara tekrar dönersek; bu yıllarda kimi amatör tiyatro topluluklarının Türk tiyatrosuna yeni bir soluk, yeni bir renk ve canlılık getirdiğini görürüz.
Bu toplulukların başında da "Genç Oyuncular" gelir. 1957 yılında Teknik Üniversite, Galatasaray Lisesi, Robert Koleji, Edebiyat ve Tıp fakülteleri öğrencilerinden tiyatro seven bir grup öğrenci tarafından kurulmuştur "Genç Oyuncular". Bu gençlerin arasında Galatasaray Lisesi öğrencilerinden tiyatroya olan sevgisinden dolayı sahne hazırlıklarında ustalarına tutkal kovası taşıyarak yardımcı olan 13 yaşındaki Çetin İpekkaya'da vardır. 1937 Diyarbakır doğumlu olan Çetin İpekkaya, 50 yıldır tiyatroyla haşır neşir. 120 oyun yönetmiş; bunların 42'sinde kendisi de oynamış.
Türk tiyatrosunun gelişimine katkıda bulunmuş ve diğer amatör tiyatrocular için bir okul olmuş olan "Genç Oyuncuların kurucuları arasında olan Çetin İpekkaya, Türk tiyatrosuna bunca hizmetlerden sonra, 1983 yılında Türkiye'nin sanatına ve sanatçısına değer (!) veren devlet adamları tarafından 1402 sayılı yasayla ödüllendirilerek (!) tüm hakları elinden alınmış!.. Türkiye'deki ve 1983'ten sonra geldiği Berlin'deki sanat yaşamının öyküsünü gelin bu genç ve dinamik 65'lik delikanlı, 1402'lik Çetin İpekkaya'dan dinleyelim:
* Siz, hem oyuncu hem de yönetmensiniz. Ancak Berlin'deki genç oyuncular sizi yönetmen olarak tanıyorlar.
Benim asıl işim Türkiye'de de yönetmenlikti. Ancak bazı oyunlarda-şehir tiyatrosundaki kadromuz geniş olmasına rağmen- bir anda birden fazla oyun sergilendiğinden, kendi yazdığım oyunlarda benim de rol aldığım oluyordu. Bir kaç kez başka arkadaşların sahnelediği oyunlarda da oynadım. Almanya'da daha çok yönetmenlik yaptım. Fakat bazı oyunlarda kadro yetersiz olduğundan ben de oynamak zorunda kaldım.
* Türkiye'deki sanat yaşamınızı özetler misiniz?
Okuduğum Galatasaray Lisesi'nde tiyatro dalında çok değerli hocalarımız vardı. Ahmet Kutsi Tecer benim hocamdı ve ailece de görüşüyorduk. Lisenin ilk yıllarında benim tiyatroyla ilgilenmemin geleceğim için doğru bir seçim olacağını düşünmüş olsa gerek ki, aileme tavsiye etmiş. Okuduğum Galatasaray Lisesi'nden yetişmiş pek çok tiyatro sanatçısı vardır: Mehmet Ulusoy, Nejdet Mahvi Ayral, Müfit Kiper, Mahmut Moralı, Orhan Boran... gibi. Okulumuzun tiyatro kulübünde dekoratörlere tutkal kovası taşımakla başladı tiyatro maceram. Erol Günaydın, Ergun Köknar benden üç sınıf ilerdeydiler. İlk oynadığım oyun İmparator Johns'ta Rumus rolünü üstlenmiştim. İleriki sınıflarda kulübümüzün başkanlığını yaptım. Ve bu arada 1957 yılında "Genç Oyuncular" grubunu kurduk. Bu 13 kişilik bir ekipti. Grubun içinde çok tanınmış tiyatrocularımız vardı. Genco Erkal, Çiğdem Selışık, Ergun Köknar, Mehmet Akan, Atilla Alpöge, Ani İpekkaya, Esen Kolgu... gibi.
* 1950'li Muhsin Ertuğrul'un Türk tiyatrosunu yönettiği yıllar...
Evet, onun Devlet Tiyatrosu'nda Genel Müdür olduğu dönemler. Lise dönemimizde Ergun Köknar'la bana haftada 2.5 lira harçlık verirdi. Karşılığında oyunları izleyip ona yazılı olarak düşüncelerimizi aktarırdık. 1957 yılında mezun olduğumda diplomamı kendisine gösterdiğimde, bana bir zarf verdi. İçinde para var sandım. İçinden Fransa'da reji eğitim bursu çıktı. 1960'ta Türkiye'ye döndüm ve Kent Oyuncuları'nda Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Şükran Güngör'le çalıştım. Tolga Aşkıner, Asaf Çiğiltepe, Genco Erkal ve Ergun Köknar'la Arena Tiyatrosu'nu kurduk. Daha sonra Küçük Sahne'de Gülriz Sururi, Engin Cezzar ve Erol Günaydın'la hem oynadım hem de oyun sahneledim. Daha sonra eşim Ani İpekkaya ile beraber Kadıköy Tiyatrosu'nu kurduk. Yıldırım Önal'da bize katıldı. 1964 yılında Haldun Taner'in Eşeğin Gölgesi oyunuyla Şehir Tiyatrosu'na geçtim ve yıllarca oyunlar sahneledim. Daha sonra Haldun Taner'in kurmuş olduğu Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nda da 8 ay kabare oyunculuğu üzerine ders verdim. Metin Akpınar, Zeki Alasya, Ahmet Gülhan ve Halit Akçetepe gibi oyuncular vardı. 1968 ve 1974 yıllarında ödüllendirildim. 1983 yıllarına kadar da Şehir Tiyatrolarında reji ve sahne dersleri verdim.
* Ta ki 1402 yasasıyla ödüllendirilinceye (!) kadar...
Ben hayatım boyunca mesleğimi insanlara yaşama sevincini aktarmak olarak gördüm. Tiyatronun görevi insanlara yaşama sevinci vermeli! Ben yaşamın değerli bir şey olduğunu, bu değeri de muhafaza etmenin zor bir şey olduğunu, emek işi olduğunu anlatmaya gayret ettim. 1402'lik meselesine gelince: Hocamız Mahmut Dikerdem, Türkiye'de İnsan Hakları Derneği'nin (AMNESTY) Türkiye şubesini kurmuştu. Bunun kuruluşunda da sanatçılardan destek istiyordu. Ataol Behramoğlu, Ali Taygun, Melike Demirağ, Şanar Yurdatapan ve ben üye olduk. Zaten öncelerde de sahneye koyduğum bazı oyunlar birilerini rahatsız etmişti. Derken, 1983 yılında 1000 küsur hoca 1402'lik olduk ve ayrıca 2559 sayılı yasayla da tehlikeli ve sakıncalı kişi sayıldık; devlet işinden atıldık. 1990 yılında bir afla tekrar haklarımız geri verildi.
* 80'li ve 90'lı yıllarda tiyatro eserleri cılızlaşıp, müzik ve dansla süslenerek çok tutan müzikaller sahnelendi.
Maalesef gerçekleri sorgulayan tiyatro yapıtlarının yerini sudan güldürüler almaya başladı. Toplumların böylesine bu kadar sıkıntılar yaşayıp, birtakım baskıların altında oldukları zaman; onları müzikaller gibi sıradan şeylerle oyaladığınızda deşarj oluyorlar. Bu tip oyunlarında tutmasının sebebi budur. Biz sanatçılar, biraz daha açlığa tahammüllü olsa idik, belki iyi şeyler yapabilirdik. 1980 dönemi Türk tiyatrosunun en acıklı bir dönemidir!!!
* Berlin'deki sanat yaşamınız ve Tiyatromun kuruluşu?
Berlin'e gelmeme eski Schaubühne'nin müdürü Peter Stein sebep oldu. Beklan Algan ve Zeynep Oral birlikte Almanya'da yaşayan insanlarımız için bir proje hazırlamışlardı. Ben de bu projenin kartografisini yapmıştım. Bu proje için Türkiye'den Ayla Algan, Şener Şen, Kerim Afşar, Tuncel Kurtiz, Macit Koper gibi sanatçılar geldi ve oyun sahnelendi. Ben de o sıralar 1402'den dolayı işsizdim. Böyle bir davet alınca, ben de geldim. Bu grupla bir Türk tiyatro grubu kurduk, ismini de Tiyatrom koyduk. Berlin'de 'İnci', 'Üç Mehmetler', 'Asiye Nasıl Kurtulur', 'İnsanlığın Lüzumu Yok', 'Pir Sultan', 'Fantezi Sevinç Getirir' ve 'Ayyar Hamza' gibi oyunları yönettim. Ancak bu arada 1990- 2000 yılları arasında İstanbul Şehir Tiyatrolarında da oyunlar sergiledim.
ADEM DURSUN
Kasım 2009
[email protected]
20.Kasım.2009
Anahtar Kelimeler: çetin ipekkaya
0 Yorum