Bu iki tiyatro adamı ilkeleri olan Almanya ve tüm Avrupa da ünlü isimlerdi ve batı tiyatrosunu kuşkusuz çok iyi biliyorlardı. Tek eksikleri vardı : ne Türkiye yi, ne Türk kültürünü, ne Türk sanat zevkini, ne Türk halkını ve ne de geleneksel Türk tiyatrosunu tanımıyor ve bilmiyorlardı!... Yine de bütün iyi niyetleri ile kendilerinden istenileni yaptılar, Batı tarzı tiyatronun ülkemizde eğitim kurumlarını açtılar, tüzüklerini yazdılar, işlerini yaptılar ve ülkelerine geri döndüler.
Sonuçta devlet destekli batı tiyatrosu ülkemizde kökleşti, yaygınlaştı, kendi seyircisini oluşturdu. 1. Dünya savaşının yıkımına kadar iyi kötü hayatta ve ayakta kalan ve geleneksel Türk tiyatrosu tarzında oyunlar oynayan özel gruplar, topluluklar devlet destekli tiyatrolar ile o zor yıllarda rekabet edemediklerinden, çeşitli sosyal ekonomik ve kültürel zorluk ve sıkıntılar yüzünden ya kapandılar yada daha azimlileri şehir tiyatrosu kadrosuna girdiler. Her şeye rağmen bir tiyatro geçmişi ve tiyatro geleneğini ister istemez barındıran şehir tiyatrosunun Ankara da ki Devlet tiyatrosuna oranla halkla iletişiminin çok üst düzeyde olduğu ileri sürülebilir. Batılılaşmanın en ateşli savunucuları olan Tanzimatçılar ve ittihat ve terakkiciler kısaca seçkinci devletçi geleneğinden gelen ve halkın yanında değil halka tepeden bakan bir anlayışın sanattaki versiyonu olan Devlet tiyatrolarında ise durumun (en azından birkaç kuşak boyunca) halkın büyük çoğunluğu açısından tam bir vahamet olduğu söylenebilir. Usta sanatçımız Cüneyt Gökçer' in Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü yaptığı dönemdeki repertuara şöyle bir bakmak batı tiyatrosunun egemenliğini kanıtlamaya yeterlidir. O dönemin zorunlu koşulu olarak sayın Gökçer, Türk tiyatrosunun başyapıtlarından biri olan Haldun Taner' in "Keşanlı Ali Destanı" oyununu oynatmayı göze alamamıştır. Ülkemiz çok partili hayata geçtikten uzun yıllar sonra Cüneyt Gökçer' in 4. Murat' ı da bir Hamlet, bir Oidipus kadar başarıyla oynayabileceğini bize göstermiştir. Şehir tiyatroları ise, bir yandan Muhsin Ertuğrul' un yurt dışı gezilerinde gidip gördüğü piyesleri bire bir (dekoruna, kostümüne, mizansenine kadar) taklitle sahneliyor,(o dönem içinde belki de bu gerekliydi) ve bir yandan da sahnelerinde yerli yazarların eserlerine yer veriyordu.
Başta Musahip Zade Celal olmak üzere yerli yazarlarımızın oyunlarının çevirilere oranla daha dolu geçtiğini gözlemliyoruz. Diğer bir deyişle şehir tiyatrolarının uzun on yıllar boyunca devlet tiyatrolarına oranla halkla daha fazla kaynaştığını söyleyebiliriz. Özellikle çok partili yıllardan itibaren kurulan özel tiyatroların gişe kaygısı yüzünden ister istemez popülist oyunlara yöneldiklerini görüyoruz. Ne ki bu grupların tercih ettikleri oyunların, büyük bölümünün, bulvar tiyatrolarının oynadığı türden vodviller ve bu vodvillerin uyarlamaları olması; bunların geleneksel Türk tiyatrosunu geliştirmek gibi bir bilinçle olmayıp, salt gişe kaygısı ile yapılan bir seçim olduğunu düşünmemize yol açıyor. Halkımızın beğenisine hitap eden, halkımızın tiyatro geleneğine uygun, kısaca halkımızın geleneksel Türk tiyatrosu beklentisi ile, halka tepeden inme dayatılan batı tiyatrosu çatışması tezimizin en önemli delillerinden biride tiyatromuzda uyarlamalar konusudur. Batı tiyatrosunu ülkemizde tesis etmek isteyen Osmanlı aydınları içerisinde belki de en önde gelen isim olan Ahmet Vefik paşa bile batı tiyatrosunu, özellikle kendi ülkesindeki halk tiyatrosu geleneğini çok başarıyla oyunlarına yansıtan Fransız yazar Molier' in eserlerini Türkçe ye çevirirken halkın beğenisini göz ardı edememiş ve bu oyunları halkın anlayacağı ve seveceği bir şekilde uyarlama yoluna gitme zorunluluğu duymuştur. Aynı zorunluluğa günümüz özel tiyatrolarında bile rastlıyoruz. (Örnek olarak gönül ülkü Gazanfer Özcan tiyatrosunun, Ali Poyrazoğlu tiyatrosunun ve İstanbul tiyatrosunun oyunlarını gösterebiliriz). Bu listeye Ferdan Şen soy' un "eşek arıları", "godot" vb. oyunlarını da katabiliriz. Esasen tiyatro uyarlamaları en az Türk tiyatrosunun kaynaklarını oluşturan öğelerin her biri kadar incelenmesi gereken bir konudur. Eski kültür bakanlarımızdan Sait Talat Halman' ın "kahramanlar ve soytarılar" oyununda da bahsi geçen othello' nun othello kamil' ce "Arap ın intikamı" adı ile uyarlanması bu konunun en ilginç örneklerinden biridir. Yine Can Yücel' in Shakespeare' nin "bahar noktası" , "hamlet" ve "fırtına" çevirileri kendi deyişiyle "Türkçe söyleyişi" başlı başlına bir fenomendir. İlginç bir deneme de Müjdat gezen' in "hamlet efendi" adlı oyunudur.
Kısaca, uyarlamaların ve Türkçe söyleyişli çevirilerin hep sözünü ettiğimiz batı tiyatrosu halk tiyatrosu çatışmasının canlı kanıtları olduğunu söyleyebiliriz. İşte bu incelemenin amacı bu çatışmayı bilimsel anlamda ortaya koymak,ortaya çıkarmaktır. Bu çatışma ilk bakışta Türk tiyatrosu için bir dezavantaj olarak görünmektedir. Peki ama bu dezavantaj avantaja çevrilebilir mi? Önder Atatürk kurtuluş savaşında ve cumhuriyeti kurarken batı emperyalizminin silahını tersine çevirerek, deyim yerindeyse dezavantajı avantaja çevirerek, batıyı batının silahı ile yenmiş, batı ve emperyalizmini ayırarak emperyalizmi (sömürgeyi) dışlayarak yerine tam bağımsızlığı koymuş, batının da evrensel değerlerini alarak cumhuriyetin altı ilkesi olarak batı medeniyetinin evrensel değerlerini kurumsallaştırmıştır.
Çağdaş Türk tiyatrosu ve geleceğin Türk tiyatrosu için benzer bir yol neden izlenmesin ? bize göre ülkemizdeki batı tiyatrosu tarihteki görevini yerine getirmiş, evrensel tiyatro değerlerini taşımış, köklü bir batı kültürünü ülkemize yaymıştır. Şimdi sıra batı tiyatrosu ile halk tiyatrosu (geleneksel Türk tiyatrosu)arasında önce bir senteze gitmek, daha sonra da çağdaş ve özgün, ulusal Türk tiyatrosunu yaratmaya adım adım gitmektir. Muhtaç olduğumuz kudret, köklü tiyatro geleneğimizde fazlası ile mevcuttur. Yeter ki onu küçümsemeyelim, ona hak ettiği değeri verelim ve tiyatromuzu bilimsel ilkelerin ışığında yeniden yapılandıralım. Esasen bir ulusal Türk tiyatrosundan söz etmek istiyor isek başka türlü bir yol izlemek de mümkün görünmemektedir. Batı tiyatrosu adı verdiğimiz tiyatroları ele aldığımızda bir alman tiyatrosu, bir Rus tiyatrosu d, bizim birkaç yüzyıl geç olarak geçtiğimiz bu yoldan çok önde geçerek ulusal tiyatrolarını gerçekleştirmişlerdir. Örneğin Almanya'da henüz ulusal bütünlüğüne kavuştuğu 18. Yüzyıl da, bu ülkeye gelen yabancı turne oyunlarının birikimiyle büyük alman tiyatro kuramcısı, dramaturgu ve oyun yazarı Gothalt Efrahim Lessing ve Göthe gibi sanatçıların ulusal tiyatro görüşlerini bilimsel bir şekilde ortaya koyan çabaları sonucunda bir alman tiyatrosu kurulmuştur. Yine örneğin Rusya da 18. Yüzyıl da bu ülkeye turne yapan Fransız, İtalyan ve İngiliz grupların getirdiği birikimin üzerine Rus yazarlarının özgün Rus tiyatro eserleri vermelerinden sonra ancak bir Rus tiyatrosundan söz edilmeye başlanmıştır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi şimdi sıra Türk tiyatrosundadır. Bizimki kadar bile bir geleneksel tiyatro birikimi olmayan Rus ve Alman tiyatroları ulusal tiyatrolarını gerçekleştirebilmişlerse, bizim batıya bile örnek olabilecek zengin ve özgün bir Türk tiyatrosunu gerçekleştirmememiz için ortada hiçbir engel yoktur. D.T.C.F. tiyatro bölümünün uzun yıllardır yaptığı geleneksel Türk tiyatrosu araştırma ve incelemelerine, 9 eylül üniversitesi tiyatro bölümü başkanı Özdemir Nutku' nun da katıldığını, bu konuda kaynak kitapları yayınladığını belirtmeliyiz. Yine geleneksel tiyatromuza sahip çıkan UNİMA (uluslar arası gölge tiyatrosu derneği) gibi derneklerin açılması sevinç vericidir. Mersinde Tobav' ın organizasyonu ile gerçekleştirilen tiyatro kurultayında geleneksel tiyatromuz hakkındaki bildiriler bir kitapta toplanmıştır. Bu kurultayda alınan geleneksel tiyatromuzla ilgili kararlar (örneğin tiyatro eğitimi veren üniversitelerde geleneksel tiyatro bölümlerinin açılması, geleneksel tiyatro müzesinin kültür bakanlığınca açılması, geleneksel tiyatromuz ile ilgili belge ve bilgilerin toplanacağı bir merkezin kurulması vb.) kültür bakanlığınca ve tiyatro çevrelerince sahiplenmeyi beklemektedir. Tiyatromuzdaki dağınıklığı toparlayacak, ülkemizin bir sanatsal haritasını çıkaracak, kültür bakanlığı adına sanata ve sanatçıya yapılacak yardımları kurulları aracılığı ile görüşerek karara bağlayacak, İngiltere de ki Art Consil benzeri ulusal sanat kurumu (yada konseyi) kurulmasını Tobav (tiyatro opera ve bale vakfı) başkanı Tamer Levent ortaya atmış ve bu konuda önemli adımlar atılmasına ön ayak olmuştur. Böyle bir kurumun diğer sanat dalları ile birlikte tiyatromuzdaki ve geleneksel tiyatromuzdaki dağınıklığa bir son vereceği açıktır.
Böylece devlet destekli kurum tiyatrolarının daha çok desteklenme ayrıcalığına son verilecek, bir başka değişle; özel tiyatrolar da, üniversite tiyatroları, belediye tiyatroları,geleneksel tiyatrolar ve amatör tiyatrolar ulusal sanat kurumunda eşit olarak temsil edilmesi sağlanabilecektir. Bu da gerçek bir eşit rekabet ortamı yaratılması demektir. Bu rekabetten kazançlı çıkan ise Türk tiyatrosu ve halkımız olacaktır. Özetle, çağdaş Türk tiyatrosu geleneksel Türk tiyatrosunun temelleri üzerinde yükselecektir. Geleneksel tiyatromuzdaki politik eleştiri, hiciv, taşlama, yergi, açık biçim yabancılaştırma, sürrealizm, grotesk saçma, anti illüzyonist biçemi görmemek veya görmezlikten gelerek bunları batı tiyatrosundan, örneğin Brecht' ten, İonesco' dan ithal etmek ve kendi tiyatro geleneğimizi küçümsemek cahilliğine bir son vermeliyiz. Batı uygarlığının da, batı tiyatrosunun da temelleri Anadolu topraklarında atıldı. Birinci elden kaynaklar önümüzde dururken neden taklitlere, kopyalara, fotokopilere mahkum olalım? Kendi yağımız, kendi şekerimiz varken neden kendi helvamızı yapmayalım?
Yoksa bir gün birde bakarız ki Türk tiyatrosu diye, sokaklarda satılan ünlü ressamların resimlerinin tıpkı basımları gibi batı tiyatrosunun kopyalarını yapıyoruz. Atatürk batı emperyalizmini kurtuluş savaşı ile yenilgiye uğratmayı başardı. Şimdi sıra sanatçılarımızda, tiyatro adamlarımızda. El ele vererek batı kültür ve sanat emperyalizmine karşı kendi kurtuluş savaşımızı başlatmalıyız. Aksi taktirde sanat ve kültürümüzde ekonomimiz gibi küreselleştirilerek (globalleştirilerek) yok edilir. Sonrada sıra ulusal sınırlarımıza, bütünlüğümüze, cumhuriyetimize ve bağımsızlığımıza gelir. Batı şimdi kurtuluş savaşında cephede yitirdiklerini; ekonomide, kapitülasyon benzeri dış sermaye, kredi ve borçlarla geri alma peşinde. Onlara yenik düşmeyelim. Ne ekonomide ne sanatta.
Anahtar Kelimeler: çağdaş tiyatro geleneksel, geleneksel, geleneksel tiyatro
0 Yorum