Erol Günaydın'nın bir tespiti vardır :
"Geleneksel Türk Tiyatrosu güllaç gibidir, sadece ramazandan ramazana hatırlanır." Kanto da, Karagöz Hacivat da.
Bir de Arap Bacımız vardır."
İyi yürekli, hayli kilolu, başında beyaz yemenisiyle yaşadığı konağın kilidi küreği olmuş dadı anne. Hani, Esmeray'ın şarkısında sözü edilen " korkar kaçar çoluk çocuk, bir çimdik on üç buçuk" lardan biri. Bazen bizim bacı kalfa, bazen sadece bacı, çoğunlukla dadı anne. Ezildiğinin bile ayrımında olamayacak kadar fedakar, sevecen, billur kalpli bir kalfa.
Hayatıma ilk giren dadı anne Dursune Şirin'di. Ayşecik neler yapardı ona, ya koskoca Hulusi beyin kızı Filiz'e ne demeli ? Küçük hanımlar, küçükbeylere kıyamaz, onlara yardımcı olmak için çırpınır, kolayca kandırılıp, iyi niyeti oldum olası suistimal edilirdi hep. Bazen öyle kederlenirdi ki büyük hanımefendiye, paşa efendiye ne diyeceğini bilemez, kendi kendini yer bitirirdi. Gözleri kocaman kocaman açılırdı konuşurken. Gülüşü ne güzeldi..kahkahası ne tatlı gelirdi kulağıma.
Konaklardan, köşklerden, boğaziçi yalılarından, eski İstanbul zamanlarından çıkıp gelmiş olmalıydı perdeye. Belki de Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın, Muazzez Tahsin'in romanlarından. Önemi yoktu. Karşımızdaydı. Geniş salonlar, merdivenler, mutfak, kiler, sofa arasında canını dişine takar koşuşturup dururdu hiç yorulmadan...romatizma yürümüş bacaklarına aldırmadan, hani nasıl derler, ölümüne koşardı.Durup dinlenmezdi bir türlü.
En çok mutfakta aşçı Necdet ile şakalaşır, komşu köşkün yakışıklı mahdumu teğmen Ediz ile neredeyse eline doğmuş, senelerdir gözü gibi baktığı, herkeslerden sakındığı Hülya'nın arasını yapmaya çalışır, arada bahçevan Hüseyin'i azarlar, şöför Ayhan’a göz açtırmazdı.Koskoca konağın kilidi, küreğiydi o. Olmazsa ‘olmaz’ıydı.
1960'ların hemen başında radyoda Selçuk Kaskan'ın yazdığı " Uğurlugil Ailesi" başlamıştı.Nebahat ve Salim Uğurlugil, kızları Türkan, nişanlısı Bülent oğulları Doğan ve gelinleri İnci..torunları Elif.Evin emektarı her olayın içine balıklama dalan, lafını esirgemeyen, Nebahat Hanım'ın biricik dadısı Nurcihan Kalfa.Kocası Davut Ağa.
Tevfik Gelenbe'yi senelerce kadın, üstelik arap bacı sanmıştık, imajın gerçeğin önüne geçişi bazen nasıl da hazindir...giydirilmiş kimlikler nasıl da deriye derinlemesine nüfuz eder.
Zenci demezdik onlara, Arap bacı derdik. Bir tutam baharattılar hayatlarımızda. Soğan, iç pilav, çerkez tavuğu, aşure buğuları arasında eski bir fotoğraf, duvarlarda solup kalmış.
Zerafet, Nurcihan, Hoşkadem, Feraset adları her ne olursa olsun edebiyatımızda hep yerleri olmuştu. (" Şıpsevdi"de Hüseyin Rahmi, " Miskinler Tekkesi" Reşat Nuri...)Bütün o romanlarla çoğaldılar belleğimde, düş dünyamda.Ama nedense hepsini ille de Dursune Şirin'de, Tevfik Gelenbe'de gövdelendirdim.
Dursune Şirin öleli çok oldu. Tevfik Gelenbe’ yi yakın zamanda kaybettik. Şimdi o iki ‘ sevgili hayal’ perdede, radyo ve televizyon kayıtlarında ama en çok anılarda yaşamaya devam ediyorlar.
Keşke körüklü radyonun arka kapağını bin bir zorlukla uğraşıp açtığımda Nurcihan Kalfa’yı orada oturuyor bulsaydım. Keşke söz dinlemediğim, yemek yemediğim, yaramazlık yaptığım için duygusal ezimlere maruz bırakıldığımda ( ilk sömürü zaten hep ailede yaşanır ) Dursune Şirin usulca yanıma gelip, " Ağlama küçük beyciğim, sonra dadıcığın da ağlar ama," deseydi.
Ve günümüzde bu geleneği devam ettiren Erkan Pet var.
Konu Arap Bacı olunca heyecanlanmamak elde değil.
Pınar Çekirge - Öncelikle tiyatro diyeceğim.Nasıl başladı bu tutku ?
Erkan Pet -İlkokulda okurken, okulumuza tiyatro gelmişti. Anımsadığım kadarıyla, okulumuza gelen o çocuk oyununda Cevat Kurtuluş da rol alıyordu. Sinemadan farklı olarak oyuncular canlı olarak karşımızdaydı, nasıl desem, neredeyse elimizle dokunacak kadar yakın üstelik.Farkındaydım, tiyatronun büyüsü, enerjisi beni sarmıştı aslında.Acaba gün gelir ben de sahnede olabilir miydim ? Bu arada okul olarak zaman zaman tiyatrolara gidiyorduk topluca.Fatih Reşat Nuri Sahnesi'nde izlediğim çocuk oyunu geldi şimdi aklıma. Işıklar, alkışlar, replikler herşey beni heyecanlandırıyor, giderek etkisi altına alıyordu.Tiyatro bambaşka bir şeydi..
Pınar Çekirge - Enfekte oldun yani... peki daha sonra ?
Erkan Pet - Bağcılar Belediyesi'nin, çeşitli kursların yanı sıra tiyatro kursu açtığını da öğrendim.Derhal kayıt oldum. H.Ulvi Alacakaptan, Yaşar Nezih Eyüboğlu, Funda Cansever, Emel Pala, Raşit Anaral, Ayşe Teker, Murat Düzgün, Jale İzzetoğlu gibi eğitmenlerden ders aldım.Güzel zamanlardı...
dahası çoktan yolumu belirlemiştim, aktör olacaktım.Oyunlar sergilemeye başladık ve üç dönem zarfında eğitimimi tamamlayıp, mezun oldum.
Pınar Çekirge - Aile karşı çıktı mı ?
Erkan Pet - Hep destek oldular, cesaret verdiler, gelip izlediler.Seslerini sesimin yanında hissetmek beni mutlu etti hep.
Pınar Çekirge - Neler yaptın, hangi tiyatrolarda çalıştın ?
Erkan Pet - Adem Yavuz Özata'nın Ahali Sanat Atölyesi'nde oyunculuğa başladım.Atilla Yiğit'in Kamera Önü Oyunculuğu/ Seslendirme derslerinde onun asistanlığını üstlendim mesela.
Yetişkin ve çocuk oyunlarında görev aldım.
Şehirdışı Tiyatrosu,
Bizim Sahne, Belgesel Çocuk Tiyatrosu, Birlik Sahnesi, Tiyatro Oluşum, Fuaye Gösteri Sanatları'nda çalıştım.
Pınar Çekirge - Ve gelelim Arap Bacı'ya...nereden aklına geldi, farklı bir lehçe söz konusu kimden ders aldın bu serüvene nasıl başladın ?
Erkan Pet - 2016 yılıydı. Bizim Sahne'de sergilenecek olan orta oyununda bana Arap Bacı rolü önerildi.Çok heyecanlandım.Siyahi bir kadın karakteri yaşar kılacaktım.Derhal
Arap Bacı'ının bizdeki örneklerini araştırmaya başladım.Dursune Şirin ve Tevfik Gelenbe vardı önümde.Onların konuşma tarzlarını, beden dillerini inceledim.Dursune Şirin'in rol aldığı " Yankesici Kız ", " Yumurcak " gibi filmlerini, Tevfik Gelenbe'nin mevcut video kayıtlarını defalarca, notlar alarak izledim.Kullandıkları sözcüklere dikkat ettim.Sonrasında da onlardan aldığım bu çok değerli emaneti özenle taşımaya çaba gösterdim.Şunu da belirtmeliyim, pek çok ortaoyunu karakterlerini de canlandırıyorum sahnede.Bunların arasında Pişekâr, Karagöz, Hacivat' ı da sayabilirim.Tabii, şöyle bir gerçek var, Geleneksel Türk Tiyatrosu'na, ortaoyunu'na gereken değer verilmiyor nicedir.Oysa Türk tiyatrosunun özünü ortaoyunu, köy Seyirlik oyunları oluşturmakta.
Pınar Çekirge - Bu arada televizyon dizilerinde de rol aldın değil mi ?
Erkan Pet - Şahsiyet, Baba Candır, O Hayat Benim, Öyle Bir Geçer Zaman ki, ilk aklıma gelenler.
Zamana hapsolup kalmış, hayatın neredeyse çemberin dışına insafsızca bıraktığı Arap Bacı'yı bize yeniden hatırlatıyor Erkan Pet.Sahnede bir yüreği başka yüreklerle kaynaştırırken, Arap Bacı'nın yüzünde hep o belli belirsiz acı, hüzün, yalnızlık gölgesi vardı.Ve menevişlenen billur sularda gizli kalmış ıssız gün batımları...
0 Yorum