Tekrar Oyunların Gösterim Sorunu İstanbul Devlet Tiyatroları Bahar Noktası
Daha önce de izlediğim, eleştirisini yazdığım Shakespeare oyunu “Bahar Noktası” İstanbul DT'nin sunumuyla izleyene aktarılıyor. Geçmiş senelerde Trabzon Devlet Tiyatrosu'nun ve Bakırköy Belediye Tiyatrosu'nun kendine özgü(!) üslupları ile sahneye koydukları bu oyun, sayısız grupların repertuarına girmiş, Türkiye'de bir çok sahnede hayat bulma şansı yakalamıştı. Trabzon ve İstanbul DT'de bir isim ön plana çıkıyor: Murat Karasu.
Oyun Klasik Shakespeare oyunu olmasına rağmen Can Yücel'in dilimize aktarımında sağladığı tevazu sayesinde, öz kültürümüzle harmanlanmış ilginç bir yapı ortaya çıkıyor. Bu yapıyı iki noktada incelemek gerekli... Birincisi: Oyunun ana hatlarındaki kahramanların dil üslubu. İkincisi: Oyunu sahneye uygulama tekniği. Bu iki sorgu arasında devamlılık arz etmediği müddet “Bahar Noktası”ndaki teknik hatalar sürekli tekrarlanacak..
Oyunun konusuna özden değinirsek, yukarıda sıraladığım yapının hiyerarşik örgüsünü de görmüş oluruz.
Atina Dükü Theseus, Amazonlar Kraliçesi Hippolyta ile evlenmek üzeredir... Egeus, çiftin sarayına gelerek kızı Hermia'yı, kendisinin uygun bulduğu Demetrius ile değil de Lysander ile evlenmek istediği için şikayet eder.Hermia da mecburen sevgilisiyle birlikte en yakındaki ormana kaçar. Gerçi ormanda da işler çok karışıktır. Zira periler kralı Oberon ve periler kraliçesi Titiana'nın arası kıskançlık yüzünden limonidir! Sırf bu yüzden doğanın düzeni birbirine girmiş vaziyettedir. Oberon, kendisini aldattığından şüphelendiği Titiana'yı cezalandırmak için baş uşağı Puck'ı vazifelendirir. Sihirli bir çiçeğin öz suyundan bir solüsyon hazırlar. Bu çok özel iksir kimin gözüne uyurken damlatılırsa, gözünü açtığında gördüğü ilk 'yaratığa', adama değil ama yaratığa, deliler gibi âşık olacaktır! Sonuç itibari ile aşklar birbirine girmiş olur. Bu oligarşik kargaşada dükten para yardımı alma peşindeki sefil Atinalılar da olaya dahil olunca, iş bütünüyle içinden çıkılmaz bir hal alır.
Aslında Klasik Shakespeare yazınsallarında bu tür konulara rastlamak çok mümkün. “Windors'un Şen Kadınları, 12.Gece, 4.Henry…” Yazarın akıl mantık süzgecinden çıktığı; entrikaların birbiri içinde rol aldığı sıra dışı oyunları…
Türkiye'nin fikirsel, bedensel işkence döneminden geçtiği 1980'lerin başlarında, Tepebaşı Deneme Sahnesi'nde Can Yücel'in Türkçe uyarlamasıyla sergilenen Bahar Noktası, günümüz ve ülkemiz koşullarında eşsiz bir uyarlama niteliğindedir. O dönemi yaşayanlar bilirler, Başar Sabuncu'nun sahnelemesiyle birçok usta oyuncuyu buluşturan Bahar Noktası, dönemi soluyanların belleğinde, Türk tiyatro tarihinin kült oyunlarından biridir bugün…
Bu kadar siyasal birikime sahip bir oyun, bugün neden sadece güldürü ögesiyle yüklü, bir o kadar anlamsız cümlelerle boğumlanmış halde izleyene sunuluyor?
Oyunu ilk kez seyreden biri olsaydım eğer, bu gösterimden sonra yüzümde anlamsız bir gülümseme ile Taksim Sahnesi'ni terk ediyor olacaktım. İzleyeni belirli konularda bilinçlendirmek bir yana dursun, izleyenle alay eden bir gösterimle baş başa kaldığım için hala üzüntü içindeyim.
Öncelikle doğaçlamalarda (isteğe bağlı olarak ama genelde değilinir) geçen “marschall yardımına” atıfta bulunulan bölümü göremedim. Özellikle Amerika'nın son dönem dünya siyasetine adını altın harf(!)lerle yazdırmasına inceden dokunulacağını düşünmüştüm. Sefil halkın, az biraz para uğruna düştükleri traji komik durumun Türkiye siyasetiyle birleştirilmesini beklerdim.
Oyunun dekoru, diğer gösterimlerde izlediğim gibi aynıydı. Tahtalarla oluşturulmuş iki katlı yapı… Aralarda oyuncuların değiştirmesiyle oluşan yeni dekorlar… Halkın mesleklerini ifade eden bölmeler… Çeşme(özellikle)… vs. Kostüm keza dekor gibi aynı mantıkla oturtulmuştu. Masklar, fırfırlı etekler, uzun topuklar…vs. Diğer “Bahar Noktası” eleştirilerimde olduğu gibi bu eleştiride de aynı parafları yazmak durumundayım. İlk gösterimde beğendiğim bu oluşumlar gayet güzel. Fakat çeşmeye varana dek, her şeyin aynı yerlere yerleştirilmesini anlayamadım.
Oyun içinde Dimitri rolünü oynayan Burak Şentürk'ü çok başarılı buldum. Espirileri abartmadan, rolüne kendisini vererek oynuyor. İskender'i canlandıran Burak Karaman'da dikkat çekici bir oyunculuk sergiliyor. Özellikle iksirden sonra gelişen olaylardaki performansı güzel! Hermiya' nın masumane ifadesini sahneye aktaran Ece Özdikici övgüyü hak eden bir başka yetenek. Eleni karakterinde Aslı Yılmaz'ın role tutukluğu vardı. Vücut dilindeki tıkanıklık performansına da yansımış. Yine de grup içinde ön plana çıkan nadir isimlerdendi. Değerli Sumru Yavrucuk elbette kaliteli bir oyuncu. Ama çok yorulmuşsa kendisine belli bir süre mola hakkı tanısa iyi olacak. Yüksek temponun içinde oyunda hissedilmiyor. Metin Belgin'in -masklı olan bölümlerde- oyundan düşmesi bu duruma bağlı. Mustafa Uğurlu'nun espiriden uzak hareketleri, sadece güldürü ögesi için çaba içinde oluşu oyunun konusunun anlaşılmasını zorlaştırıyor. Seyirciyi zorla güldürmek de neyin nesi oluyor?
Oyunda cinin kafasına taktığı iki kaşık izlediğim diğer üç gösterimde de aynıydı. Sonra o çeşmenin şekli yapısı, orman örgüsü… aynı, aynı, aynı… Dekorda farklı bir bakış açısı denense zor mu olurdu? Yöneten Sevgili Murat Karasu'nun oyuna katkısı çok büyük, yalnız tekrarlanan bölümler olmamış. Sahne deneme yeri ise provalarda farklı, yeni teknikler oluşturulabilinirdi.
Anlayamadıklarımın bol olduğu “Bahar Noktası” daha önce izlememiş olanlar için farklı bir tat olacaktır elbette. Fakat oyunu seyretmeye gidecek okuyucuya bir çift sözüm olacak: Sahnede yaşanılan olayları lütfen içinde yaşadığımız dünya ile bütünleştirin. Özellikle de Türkiye'nin dünya siyasetinde neler yaparak mali durumunu nasıl dengede tuttuğunu bir hatırlayın.
DİP NOT
1- “Beni öyle bir yalana inandır ki ömrümce sürsün doğruluğu…”
Özdemir Asaf
Anahtar Kelimeler: istanbul Devlet Tiyatrosu, Bahar Noktası
0 Yorum