MAKALELER

Atinalı Timon - Oyun Atölyesi

2006.12.26 00:00
| | |
5330

Hiç kuşku yok ki, Shakespeare’in “Atinalı Timon”u Shakespeare trajedileri arasında seçkin bir yerde oturmakta.


İnsanı Esas Trajik Kılan Paradır : Atinalı Timon
 
Hiç kuşku yok ki, Shakespeare’in “Atinalı Timon”u Shakespeare trajedileri arasında seçkin bir yerde oturmakta. İçerdiği söz ustalığı ve retoriklerle etkileyici bir oyundur “Atinalı Timon” ve hâlâ günceldir. “Atinalı Timon”u okurken, yaşamakta olduklarımıza güleriz, yaşamın anlamı ya da anlamsızlığını düşündükçe içimizi hüzün basar, üzülürüz.

“Atinalı Timon”un 1623 yılında “folio” boyutunda (yani matbaa kâğıdını “quarto”lardaki gibi sekiz küçük sayfa yerine, dört büyük sayfa halinde katlayarak)  yayınlanmıştır ve de hangi tarihte yazıldığı tam olarak belli değildir “Atinalı Timon”un. Teması ve havası “Kral Lear”i andırdığından olsa gerek, uzmanlar bu tragedyanın “Kral Lear”den ya hemen önce ya da hemen sonra, yani 1606 ile 1608 yılları arasında yazıldığını savlarlar. Günahları boyunlarına, ben nereden bileyim!

Bilebildiğim, galiba yaşlandığım. Öyle ya, geç gördüğüm bir oyunu çok beğenirsem, zamanında görmediğim için günlerce hayıflanır oldum. Bu hayıflanma sürecini, itiraf edeyim ki son olarak Oyun Atölyesi’nin “Atinalı Timon”unu izledikten sonra yaşadım. 15. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında geçtiğimiz mayıs ayında iki akşam sahnelenmişti de ben seyretmemişim. Tüh bana, tuhlar bana…   

KEMAL AYDOĞAN’IN TESLİM ALDIĞI TIMON ÖYKÜSÜ
Oyun Atölyesi, açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, bağnazlıktan uzak bir tiyatro topluluğu. “Shakespeare’in metninin tek sözcüğüyle bile oynanmaz”, “Shakespeare’in dokunulmazlığı vardır”, “Shakespeare’in aslından gayrı yorumlanması olanaksızdır” diyenlere kafa tutmaktalar. Bu kere de öyle olmuş. Varlıklı bir Atinalı olup, paraya değil insan ilişkilerine değer veren; elinde avucunda bulunanı dağıtan, her gün ziyafetler düzenleyen; ancak günün birinde parası ve mal varlığı tükendiğinde çevresindekilerin kendisine verdiği değerin nedeninin sadece “para” olduğunu anlayıp ruhen çöken Timon’un öyküsünü Kemal Aydoğan’a teslim etmişler. Yönetmen Kemal Aydoğan, kendi “seyirciyi silkeleme” yöntemleriyle tragedyayı sahneye taşımış. Nedendir bilemem, örneğin Sabahattin Eyüboğlu’nun, Bülent Bozkurt’un değil de Orhan Burian’ın 1944 basımı (hâlâ) pırıl Türkçe çevirisini yeğlemiş. Haluk Bilginer ile Selçuk Aydoğan ile oturup metni yeniden düzenlemiş. Sonuç olarak, Shakespeare’in tazeliğinden yararlanıp, çözmesi için seyircinin eline bir sürü kod da vermiş.

DEĞERLER YERLERDE SÜRÜNÜRKEN
Hiç bıyık altı yapma Sevgili Okur, asla haksız değilim. “Sen ey, her dilde konuşup, her derdini anlatan! / Sen ey yüreklerin mihenk taşı” diyerek, “altın”ı hedef alan Timon’un, sonunda toplumun bütün öteki değerlerinin yerle bir olmasını dileyen ünlü lanetine, yani: “Saygı, korku, tanrılara inanç, barış,/ Hakseverlik, doğruluk, dirlik, düzenlik kaygısı. / Gece rahatlığı, iyi komşuluk, eğitim, görgü, / Sanatlar, zanaatlar, yükselme basamakları, / Gelenekler, töreler, yasalar, allak bullak olun, / Tam tersiniz neyse ona dönün hepiniz” dizelerine bakalım ne diyeceksiniz? İnsanlığın değerlerini ayakaltına alan yeni yüzyıl, günümüz size bakalım neler algılatıyor?  

YARATICI KADRONUN KADROLAŞMASI
Candan Seda Balaban – Başak Günaçan iklisinin maske, Cenk Doğusal’ın aksesuar, Sabrina Fresko’nun takı tasarımlarını övmeye kalksam, korkarım diğer övgülerime yer kalmaz. İyisi mi, sadece çok iyi olduklarını söyleyip geçeyim. İrfan Varlı, hemen hemen hiç düz ışık kullanmayarak, oyuncu ve nesneleri doğal görüntüleriyle ve üç boyutlu olarak seyirciye gösterebilmeyi başarmış. Biçimin doğal görüntüsüyle yansıtılmasına titizlik göstermiş. Bir eleştirim, ikinci bölümde nasıl “strato cumulus” gobosu kullandıysa, aydede yerine “half moon” gobosu kullanmaması olabilir ki, keyfe keder demeyin bu dekora pek yakışırdı. Tolga Çebinin müzikleri, yönetmenin komedya ile tragedya arasında denge kurma çabasına mükemmel eşlik ediyor. Giysi tasarımı kimin bilmiyorum, ama kötü değil. Yalnız, Flavius’un ceketinin sarkan astarını birileri düzeltmeli diyeceğim. Bengi Günay – Gamze Kuş ikilisiniyse sahneyi eylemin gereklerine uygun olarak geniş sınırları içinde fevkalade tasarladıklarından ötürü kutlamalıyım. Öğelerin birer birer seçimi, birer artistik sadelik örneği. Günay ile Kuş, sahneyi tasarlarken betimlemeden ziyade izlenim yaratmış. Bütünü göstermek için (orman tablosu örneği) parçayı seçip ayırmışlar. Kısacası kutlanası bir iş çıkarmışlar.

KEMAL AYDOĞAN’IN YAPTIKLARI ETTİKLERİ
Şimdi, size bir sır vereceğim: Belki de, Oyun Atölyesi’nden cesaretlendim. Olabilir, ama neden bağnaz olayım? Neden tabuyu alkışlayayım? Shakespeare’in “Atinalı Timon”u bütünlüksüz, dağınık bir metindir. Çözümlenmemiş bir oyundur, var mı itirazı olan? Kemal Aydoğan, “Atinalı Timon”un özgünlüğünü korumuş, ancak yerelleştirmiş, tragedyanın bütününe maharetle komedya tozları serpmiş. Oyun karakterlerini mağara duvarlarına çizilmiş antik resim biçeminde seyirciye göstermiş. Özel ile genelin uyuşmazlığından, paradokstan komik olanı cımbızla ortaya çıkarmış. Gerçekle; mantıkla bağdaşmaz izlenimi veren; tuhaf, garip, çarpıcı, abartmalı ve şaşırtıcı durumlardan alışılagelmedik gülünçlükler yaratmış, içlerine güncel siyasal ve toplumsal iletiler şırınga etmiş. Pek de iyi etmiş.
 

ÖZELLİKLİ OYUNCU KADROSU
İsmail Yüksel, Erdal Çiftçi, Ayça Aykut, Evrim Alaysa, Fulya Ceylan, Tuna Kırlı oyuncunun en yoğun anlatım aracının hareket olduğunu bilmeleriyle beni pek bir keyiflendirdiler. Baştan savmacı değiller. Ne mutlu onlara ve Kemal Aydoğan’a ki, dramatik sürekliliği koparmamak için sürekli “teyakkuz” halindeler. Toğan Şerif Önay ve Barış Aksavaş, iç vizüel hayalleri nasıl yaratacaklarına hiç üşenmeden biraz daha çalışmalılar diyeceğim. Öner Erkan’ın ve Barış Yıldız’ın uzaktan bile parıldayan komedyen gömlekleri var. Bunu söylerken, sahnedeki olayları betimleme yeteneklerini de göz ardı etmiyorum. Sermiyan Midyat, aklın ve duygunun uyumlu beraberliğinde karakter gerçekleştiriyor. Gürkan Uygun, tekstte karakterlerine (Tekstilci, Sempronius, Meclis Üyesi) ait ne bulduysa seyirciye abartmadan aktarmakta. Kavrama ve yorumlama sınırlarını biraz daha zorlarsa daha çok kazanacak, inansın bana. Mahmut Gökgöz, fiziksel olduğunca ruhsal yaşam duyusunu da içinde yarattığı ve yaşattığı Kâhya Flavius’u öyle mükemmel canlandırıyor ki insanın içinden yüksek sesle “helal olsun” demek geliyor. Tülay Bursa ise, fiziksel varlık çizgisini Apemantus olduğu süre içinde başarıyla koruyor ve sürdürüyor.

HALUK BİLGİNER DENİLEN FENOMEN
Oyunda Timon’u Haluk Bilginer canlandırmakta. Haluk Bilginer, bu ülke tiyatrosu için son derece önemli bir kazanç. Özellikle ikinci perdedeki komedya ile tragedya arasında gerili ipte, öylesine ustaca oynuyor ki şaşmamak elde değil. Gövdeyi tamamen duygularının hizmetinde tutma yeteneği desen onda var. Timon’u canlandırmaya yönelik dışsal tekniğin temeli desen gene onda var. Mükemmel fiziksel donanımla bilinçüstü görünmez duyguyu iletmek becerisinden söz etseniz onda var. Sahne üstünde dolaysız, ani ve güçlü etki yaratmasıyla ne sözcüklerin ne de jestlerin yapamayacağını başarmayı tanımlamaya kalkışsanız onda var. Ve de sahnede, Haluk Bilginer’e sarmalanmış Timon var.

Diyeceğim o ki, Oyun Atölyesi’nin “Atinalı Timon”u, tartışma gerektirmeyecek kadar iyi bir oyun.

İki eliniz kanda olsa “Atinalı Timon”u seyretmeye koşun…  

Anahtar Kelimeler: atinalı timon



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir