MAKALELER

Aşk Sözleri - Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu

2010.04.19 00:00
| | |
5084

28. İzmir Tiyatro Günleri’nin en çarpıcı oyunlarından biri kuşkusuz Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu’nun Aşk Sözleri adlı yapımıydı...

    Aşk sözlerini kulağa fısıldayan ve eyleme dönüştüren oyun...
 
   28. İzmir Tiyatro Günleri’nin en çarpıcı oyunlarından biri kuşkusuz Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu’nun Aşk Sözleri adlı yapımıydı… İstanbul Halk Tiyatrosu’nun kurucularından biri olan Kemal Kocatürk’ün, William Shakespeare’in oyunlarından seçtiği sahneleri, aralarına bağlantı metinleri yazarak kurgulayıp yönettiği Aşk Sözleri adlı oyunda, Shakespeare’in aşk temaları özelinde, insanoğlunun bir türlü tanımlayamadığı aşk kavramına farklı bakış açıları yansıtılıyor.
 
   Aşk Sözleri’nde kadın oyuncuların performanslarının erkek oyunculara belirgin bir biçimde üstünlük sağladığı gözlense de, genel anlamda sahnelerimizde fark yaratan bir kolaj çalışması olduğunu söyleyebilirim. Son birkaç yıldır çok sayıda deneysel Shakespeare çalışması yapılıyor ve hemen hepsinin birbirinden farklı yönlerde başarılı olduğunu söylemek mümkün… Elbette bu durum, öncelikli olarak Shakespeare ustanın başarısı… İncelikli dili, ironik felsefesi, çok renkli karakterlerinin insani boyutunun güçlülüğü, keskin zeka ürünü kusursuz kurgu becerisi ile çok farklı yorumlara açık metinleri sayesinde, çağdaş tiyatromuza nitelikli deneysel çalışmalar armağan etmeleri konusunda yazar ve yönetmenlere yol gösteriyor Shakespeare. İşte Aşk Sözleri de bu doğrultuda oluşturularak aşkı eyleme dönüştüren bir çalışma olmuş.
 
   William Shakespeare’in, Romeo ve Juliet, Hırçın Kız, Othello, III. Richard, Hamlet, Kısasa Kısas, Macbeth ve Bahar Noktası oyunlarından, -Can Yücel, Özdemir Nutku, Berna Moran, Sabahattin Eyüboğlu ve Zeynep Avcı çevirileriyle- seçilen sahneler, açıklayıcı bir ön oyun ve sahneler arası geçişleri sağlayan ara metinlerden oluşuyor. Üç kadın ve üç erkek oyuncu, cinsiyetlerinin verdiği karşıtlıktan da yararlanarak “aşk” teması üzerine toplumsal, kişisel, dönemsel, politik görüş farklılıklarını ortaya atarak bir tartışma konusu yaratıyor, yer yer kendi içlerinde çelişip uzlaşıyor, böylece aşk temasının farklı yüzlerine göndermeler yapıp, Shakespeare oyunlarının bir sahnesinden örnekle düşüncelerini pekiştiriyorlar… Bu ara sohbetler bir yandan da seyirciyi günümüze taşıyarak dikkati uyanık tutmayı amaçlıyor.
 
   Episodları bağlayan metinler düşünsel yönden başarılı olsa da, komedi malzemesi yönünden biraz zayıf. Bazı noktalarda kolay tüketilebilir popülist espriler kullanılmış, bu da zarif ve kalıcı Shakespeare ruhuna aykırı durmuş diye düşünüyorum…
 
    Birinci Episod: Romeo ve Juliet…
 
   Kısa bir tanıtım niteliğindeki Ön Oyun’un ardından, birinci episodda, aşk teması deyince ilk akla gelen ve Shakespeare’in en bilinen hikayesi olan Romeo ve Juliet’ten bir sahne izliyoruz… İki düşman aile Montague ve Capulet’lerin çocukları, aile engeline rağmen her türlü zorluğu ve bu aşkın kurbanları olmayı göze alırlar. Romeo ve Juliet, aşk temalı oyunun ilk episodu olması itibarıyla, öncelikle aşkın engel tanımazlığına değiniyor. Gerçek aşk, her şeyi göze almak, herkesi karşına alma cesareti göstermektir temasıyla karşımıza çıkıyor. Bu episodda oyunculuk açısından başarılı bir Romeo ve Juliet izliyoruz.
 
    İkinci Episod: Hırçın Kız…
 
   Zengin Baptista'nın evlilik çağına gelmiş iki kızından küçük olanı Bianca, görgülü ve kibardır, kendisiyle evlenmek isteyen pek çok kişi vardır. Katharina ise, ağzı bozuk, çekilmez biri olduğu için pek talibi yoktur. Babtista, küçük kızı Bianca ile evlenmek isteyen Hortensio ve Gremio'ya, önce Katherina’yla evlenecek birini bulmaları şartını koşar. Hortensio’nun Verona'dan yeni gelen dostu Petruchio’ya bu durum ilginç gelir ve Katharina'yı yola getirmek için kolları sıvar. Bir ön oyun ve beş perdeden oluşan Hırçın Kız, Shakespeare’in en çok sahnelenen oyunları arasındadır.
 
   Dengeli ve ölçülü oyunculuğu ile dikkat çeken Deniz Çakır, Katherina karakteri için uygun bir seçim olmuş. Katherina’yı dize getirme çabası içinde izlediğimiz Kemal Kocatürk de, Petruchio karakteri için biçilmiş kaftan. Aşkın bu noktada ortaya çıkan yüzüne; karşındakini değiştirme çabasından ziyade, olduğu gibi kabullenme demek istiyorum, çünkü aşık zaten maşuğu olduğu gibi sevdiği için aşk ortaya çıkmıştır, aksi düşünülemez pek…
 
    Üçüncü Episod: Othello…
 
   Aşkın bir yüzü de kıskançlık… En yakıp kavurucu aşama olan kıskançlık teması, Othello oyunundan alınan “mendil sahnesi” ile yansıtılıyor… Othello, düşmanı Iago’nun kışkırtmasıyla, kendisi için çok önemli olan mendili, gizlice buluştuğu Cassio’ya verdiğini sandığı masum eşi Desdemona’yı acımasızca yargılayarak öldürür. Kemal Kocatürk, Kısasa Kısas’taki Yargıç Angelo rolünün hakkını veriyor, ancak Othello sahnesi için aynısını söyleyemeyeceğim. Kıskançlıktan doğan öfkenin kıskıvrak yakaladığı Othello karakterinin masum Desdemona’yı ürkütecek kadar kabalaşıp gözünü kin bürümüş vahşi bir Mağripli haline gelişi, yani “tavır” yönünden Kocatürk başarılı bir Othello olsa da, Othello’nun sevdiği kadının ölümünü istemekle vicdan azabı arasındaki iç çelişkisini yüreklere dokunacak derecede iyi yansıtamıyor.
 
   Othello sahnesinin ön oyununda oyuncular namus kavramını sorguluyorlar ve ülkemizde namus kavramının kadına eşit davranmadığını ortaya koyuyorlar, tabii ki yine coğrafyamıza ait gerçekler söz konusu olduğunda kadın oyuncuların bu söz düellosunda üstün geldiğini görüyoruz.
 
    Dördüncü Episod: III.Richard…
 
   III. Richard, Shakespeare'in tarihsel dörtlemesinin son oyunudur. İngiltere tarihindeki 'Güller Savaşı' diye anılan iç savaşların anlatıldığı bu oyunlarda taht kavgaları ve iktidar hırsı gözler önüne serilir… Bu oyun Elizabeth Dönemi tiyatrosunun yanı sıra, Ortaçağ tiyatrosunun da izlerini taşıyan bir geleneği yansıtır. Dramatik yönden Shakespeare'in ilk dönem oyunları arasında en önemlilerindendir.
 
   Çirkin ve kambur bir adam olan Richard, kompleksli, ama çok da hırslı bir karakterdir, hainlikle bile olsa kendini kanıtlamaya kararlıdır, kardeşi Kral IV. Edward’ı kıskanmakta, iktidar ateşiyle yanıp kavrulmaktadır. Aşk Sözleri’nin bu episodunda; Richard’ın, Lancaster Hanedanı Galler Prensi Edward Westminster'in dul karisi Lady Anne’i elde etme çabasını izliyoruz… Hala kocasının yasını tutmakta olan Lady Anne, başlangıçta Richard’tan nefret etmektedir, fakat onun yalvarmalarına dayanamayıp sahte aşkına kanarak evlenmeyi kabul eder. Richard, Lady Anne’i elde ettikten sonra bir kenara atmayı düşünmektedir.
 
   Richard’ın hain ve kötü karakterini yansıtma konusunda Kemal Kocatürk’ün başarılı olduğu bu episod öncesinde, oyuncular arasında aşkta yalan üzerine bir tartışma izliyoruz.
 
    Beşinci Episod: Hamlet…
 
   Hamlet’in Ophelia’yı aşağılayarak kendinden uzaklaştırdığı sahne, aşk kavramı için doğru bir seçim mi bunu sorgulamak lazım. Elbette burada da bir aşk vardır, ama Hamlet karakterinin tutkulu yönelişi aşk odaklı değildir. Burada Hamlet, annesi ile amcasının, kral babası ve Danimarka’ya ihanetlerini içine sindiremeyerek bir değişim- dönüşüm geçirmiş, annesinin masumiyetine duyduğu inancı kaybetmesiyle birlikte kadınlara, dolayısıyla da masum aşkı Desdemona’ya güvenini yitirmiştir, onu aşağılaması da bundandır. Bu noktada daha çok, insanın aldığı psikolojik yaraları aşık olduğu kişiye yansıtma biçimine bir vurgu yapılıyor diyebilirim. Hamlet’in bir sözü vardır; “Doğruluğun gücü güzelliği kendine benzetinceye kadar, güzelliğin gücü doğruluğu bir kahpeye çevirebilir”. Annesinden öyle kapanmaz bir yara almıştır ki Hamlet, Ophelia’nın saflığı bile artık bu yarayı iyileştirecek güce sahip değildir.
 
   Ophelia rolünde Eren Balkan sade ve ölçülüydü, ancak Ali İl’in Hamlet rolü için yeterince tutkulu bir oyuncu olmadığını düşünüyorum, Shakespeare oyunculuğu için fiziği uygun, ancak duygusu eksik, Hamlet’i sınav parçası olarak veriyormuş izlenimi uyandırdı bende.
 
    Altıncı Episod: Kısasa Kısas…
 
   Ne tam olarak komedya ne de tragedya olmadığı için “problem oyunlar” sınıflandırmasına girdiği düşünülen Kısasa Kısas’ta, aşkın gönüllü kölelik olduğu, kimsenin kalbinin zorla kazanılmayacağı teması ön plana çıkartılıyor.
 
   Viyana Dükü, önemli bir diplomatik görev için şehirden ayrılacağını açıklamış ve şehrin idaresini özellikle zina suçlarında çok hoşgörüsüz bir yargıç olan Angelo’ya bırakmıştır. Dük’ün amacı, şehirden ayrılmayıp gizlice Angelo’nun rezilliğini gözlemlemektir. Bu arada genç asilzade Claudio, nişanlısı Juliet’i nikahsız hamile bıraktığı için tutuklanır. Claudio’nun, şehrin kanunlarına göre zina suçundan yargılanacağını öğrenen kız kardeşi Isabel, ağabeyini affetmesini dilemek için Yargıç Angelo’ya gider. Fırsatçı Angelo genç kızdan çok hoşlanır ve kendisiyle beraber olması karşılığında ağabeyini affedeceğini söyler. Rahibe Isabel, gururuna dokunan bu teklif karşısında ağabeyinin ölmesini tercih edecek kadar iffetli bir insandır.
 
   Mihrace Yekenkülüğ’ün Isabel rolünde, Kemal Kocatürk’ün de, Yargıç Angelo rolünde gerçekten çok iyi oyunculuk çıkarttıklarını söyleyebilirim. Bu episod, oyuncular arasında kadın-erkek tartışmasını getiriyor ve sahnenin kıssadan hissesini Mihrace Yekenkülüğ ortaya koyuyor: “Köpekler, en fazla salondaki halınızı kirletirler, ama erkekler, bütün hayatınızı”
 
    Yedinci Episod: Macbeth…
 
   Aşkın intikamla ve nefretle iç içe bir duygu oluşu sadece Macbeth’le sınırlı değil, gazetelerin üçüncü sayfa haberleri aşkın ıstırabına yenik düşen insanlarla dolu… “Aşkın sembolü kalptir, ama aşkın bilinçaltı Lady Macbeth’dir” diyor oyuncular oyunu tartıştıkları sahnede…
 
   Lady Macbeth, kocası için tahtı sağlamlaştırabilmek amacıyla sarayında konuk olan İsveç Kralı Duncan’ı acımasızca öldürme planı yapar ve bu konuda kocasını kışkırtarak cinayete teşvik eder. Lady Macbeth son derece soğukkanlı ve kararlı olsa da Macbeth cinayet işlemek konusunda endişeli ve kararsızdır, ancak karısının ihtirasına dayanamayarak Duncan’ı uykusunda öldürür. Lady Macbeth’in soğukkanlı ve kararlı bir ruh haliyle cinayet planı yapan ihtiraslı karakterini Deniz Çakır çok iyi yansıtmış, oyuncu Lady Macbeth rolü ve Shakespeare oyunculuğu için kuşkusuz biçilmiş kaftan. Sesi, fiziği, sahne duruşu, rahatlığı ve rol çözümlemelerindeki başarısıyla dikkat çeken bir oyuncu. Ancak Ali İl'in, Macbeth’in iç çelişkisini yansıtmada yeterince derinleşmediğini ve belki de bu nedenle Duncan’ın öldürüldüğü sahnenin dramatik etkisinin zayıf olduğunu düşündüm.
 
    Sekizinci ve Son Episod: Bahar Noktası…
 
   Kolajın sekizinci ve son episodu olan Bahar Noktası, kolaj için seçilmiş ikinci Komedya. Bu sahne, diğer episodlara göre fazla uzun tutulmuş, belli ki oyuncular bu oyundan çok zevk almışlar ve finali bir komedyayla yaparak akılda kalmak istemişler, haliyle oyunun en renkli ve güzel kısmı da Bahar Noktası olmuş, Episoddaki güçlü ve dengeli oyunculuk da dağılımı da cabası… Oyun yeterli komedi malzemesini içeriyor elbette, ama bu sahnede hem mizansen, hem de oyunculuk yönünden mükemmel bir uyum ve çok zekice buluşlar var. Aşk perisinin büyüsü sonucu herkesin birbirine karşılıksız aşka tutulması renkli bir komediyi getirir bu oyunda… Eleni Dimitri’ye, Hermia ve İskender ise birbirlerine aşıktırlar, fakat Aşk Perisi yanlışlıkla İskender ile Eleni’nin arasını yapar, böylece herkes karşılıksız aşka tutulur. Özellikle, Hermia ve İskender Eleni’nin aşkı için tartışırlarken aşk perilerinin dizi izler gibi dedikodu yaparak çekirdek çitlemeleri çok eğlenceliydi…
 
   Takım oyunculuğu en çok bu kısımda ortaya çıkıyor, diğer sahnelerde daha çok bireysel oyunculukların hakimiyeti söz konusu. En keyifli sahne kuşkusuz Bahar Noktası, ancak finale giden episodun bu denli uzun tutulması oyunun kendi içindeki dengesini bozuyor, belki bu sahne biraz kısaltılabilir.
 
   Bahar Noktası, Can Yücel’in çevirisi olduğu için, “Boşver be yaşı başı aşk var mı aşk, sen ondan haber ver? dizeleriyle selamlamak istemişler şairi, fakat şiir çok uzun olduğu için hem mizanseni bölmüş, hem de eklektik bir yaklaşım olmuş, keşke sadece bir dörtlük şeklinde kullanılsaydı diye düşünüyordum ki, sevgili Kemal Kocatürk bu şiirin kendisi için ne denli önemli olduğundan ve Bahar Noktası'na güzel bir geçiş sağladığından söz etti… Kocatürk'ün bu inceliği gösterdiği sırada Can Baba'nın o içten gülüşüyle oyunu izleyip Aşk dizeleri fısıldıyor olması mümkündür...
 
    Sahne Tasarımı…
 
   Sahne üzerinde makyaj masaları ve kostüm dolaplarıyla yaratılan kulis ortamı oyunun ruhuna çok uygun bir dekor anlayışı, böylece rahat bir oyun alanı da yaratılıyor.
 
   Son yıllarda izlediğim oyunlar arasında en işlevli ve güzel kostümleri ortaya çıkartmış Şirin Dağtekin… Kadınlarda ten rengi iç elbiseler üzerine giyilen pratik çözümlü kostüm parçalarıyla hem dönem, hem de karakter geçişlerinde kolaylık sağlanmış. Özellikle de Lady Macbeth kostümü çok çarpıcı. İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun başarılı tasarımcısı bu oyundaki kostümleriyle Afife Jale Ödülleri’ne aday… Deniz Çakır’ın da, Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Müzikal ya da Komedi Kadın Oyuncusu Dalı’nda aynı ödüle aday olduğunu belirtmek isterim.
 
    Son Söz…
 
   Aşk Sözleri, aşk temasına getirdiği farklı bakış açılarıyla, hem toplumsal hem de psikolojik açıdan yerinde göndermeleri olan, yer yer güldürürken düşündüren başarılı bir kolaj çalışması. Kemal Kocatürk, tiyatro tarihinin en seçkin oyunları olarak görülme yanılgısına düşülen, oysa ki hayatın ve insanın ta kendisi olan Shakespeare oyunlarını, her kesimden insanın anlayabileceği bir şekilde ve sade bir dille yorumlamış, ki Shakespeare oyunlarının özü buna çok müsaittir zaten…
 
   Daha önce de dediğim gibi takım oyunculuğu, episodları bağlayan sahnelerde ve Bahar Noktası episodunda ortaya çıkıyor, diğer sahnelerde bireysel performanslar birbirinden çok farklı, elbette bu durumun biraz da Shakespeare'in ana karakterlerine ait sahnelerin hakimiyetinden kaynaklanması doğaldır. Aynı şekilde, Kemal Kocatürk, belki de oyunun yaratıcısı olduğu için, bütün önemli rolleri üstlenmiş ve başarılı da olmuş. Oyuncunun seyirciyle birebir iletişimi sempatik ve sıcak bir anlatım sağlıyor. Kadın oyuncuların sırtladığı oyunda özellikle Mihrace Yekenkülüğ, içsel yolculuğu, rol çözümlemeleri ve duygusu yönünden oyunun en başarılı oyuncusu, hem de Shakespeare oyunculuğu için mükemmel bir seçim. Daha önce de söylediğim gibi, Ali İl’in duygusu eksik, Erkan Pekbay’ın rolleri ise, Bahar Noktası dışında biraz geri planda kalmış.
 
   Koreografinin tamamlanmamış duygusu yarattığını, dansların fazla çalışılmadan sonradan eklenmiş gibi olduğunu düşündüm, söz ettiğim birkaç ufak ayrıntı dışında sahnelerimizde görmeyi özlediğimiz nitelikte, keyifli bir oyun Aşk Sözleri… Ekibi kutluyor ve iyi seyirler diliyorum.

Anahtar Kelimeler: aşk sözleri, aysa prodüksiyon tiyatrosu



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir