MAKALELER

81.Cadde 14. Bina 12 Numaralı Daire - İstanbul Devlet Tiyatrosu

2010.04.16 00:00
| | |
3867

Devlet Tiyatroları bu yıl repertuarına dahil ettiği “81.Cadde 14. Bina 12 Numaralı Daire” isimli oyun(!) ile İstanbul izleyeninin karşısına çıkıyor...

    Beni Düşündürenler Korkutucu mu?

   Devlet Tiyatroları bu yıl repertuarına dahil ettiği “81.Cadde 14. Bina 12 Numaralı Daire” isimli oyun(!) ile İstanbul izleyeninin karşısına çıkıyor. 40-45 dakikaya sığdırılmış iki bayanın ruhsal çelişkilerinin gözler önüne geldiği oyun(!)da, geçmişin içlemsel derinlikte yolculuğuna şahit oluyoruz. Ama bu şahitlik kafalarda pekte iyi nüans etmeyen çağrışımları da beraberinde doğuruyor. Anlatılanlarla sahnede izlenilenler arasında ciddi farklılıklar var. 
 
    Oyunun konusuna kıssadan değineyim: Hayatı boyunca yalnızlığa itilmiş bir kadının, yabancısı olduğu dünyayla olan iletişimini izliyoruz sahnede. Bu iletişim ruhsal çözümleri de beraberinde getirecek olsa daha güzel olurdu ya, yazar dramaturjik bilgisini bu noktada iyiden iyiye sorgulamalı. Bir bayanın geçmişten günümüze taşıdığı problemli dünyası, sadece duygu yoğunluğunda izleyene aktarılırsa akıl süzgecinden çıkmış metin karmaşası doğuyor. Öncelikle Devlet Tiyatroları Edebi Kurul Üyeleri'ne bir çift sözüm var. Hezeyana uğramış ruh hali ile çelişkili konu anlatımı arasında ciddi farklılıklar bulunan bu oyuna nasıl olurda geçer not verirsiniz? Lütfen bu oyunu neye dayanarak Devlet Tiyatrosu bünyesine dahil ettiğinizi kamuoyuna bildiriniz. Sıradan yazılmış her metin bu yönetimin bünyesine girmeli mi? Yazılarda nitelik aranmamalı mı? 
 
    Melenie Klein “Ruhsal Sağlık Üstüne”* isimli makalesinde kişilik gelişimini, ilk çocukluk yıllarından alarak dönem dönem irdelemiştir. Fantzmlar ve arzular, coşkusal alanda olgun kişi de bile etkisini gösterir. Klein'e göre geçmişin bizim üzerimizde bıraktığı tahribatlar yaşamın her döneminde açığa çıkar. Bu aslında çocukluk ve ergenlik yıllarında yapamadıklarınızın ciddi göstergesidir. Oyunda yetimhanede büyüyerek hayata yabancılaşan bir kadının duygu çağrışımları hangi gizin üzerine yüklenmiş, düşünmek lazım! Erdi Mamikoğlu Nietzsche'nin 'Sonrasız Dönüş'ü kadar umutsuz bir eser yazmadığını dile getiriyor. Yazar ya kanımca hayatı boyunca bu eseri okumamış ya da yanlış değerlendirmeler yaparak kitabı eleştirmiş. 
 
    Nietzsche, şimdinin önemini aşırı duygusal şekilde dile getirerek, yaşamın önemli oluşunun hissiyatına parmak basar. Bu aykırı görüş aslında duygusal yoğunluğun nerede durduğunun göstergesidir. 'Hayatı yoğunluğuna yaşa' düşüncesi tartışmaya açık olsa da önemli bir birikimi ifade etmektedir. Elbette yaşantımızın her karesini hatırlamamız mümkün değildir. Nietzsche'ye göre daha önceki varoluşlarımızın hiçbir önemi yoktur. Eğer önemi olsaydı şiirsel bir yaşantının üzerimizde bıraktığı yoğunluk ileriye dönük saplantılarımızı oluştururdu. 
 
    Şimdi yukarıda anlattığım paraf, Nietzsche'nin özet ifadesi konumundadır. Yazarın söylediği üzere, umutsuz olan ne? Yazdığı esere psikolojik bir misyon yükleyeceğini sanıyor ise Sevgili Erdi Mamikoğlu yanılıyor. Oyunu için söylediği Jean-Paul Sartre'ın 'Varoluşçuluk' akımı da neyi ifade ediyor anlamak güç. Bir defa bu akımda Sartte'a göre yaşam olduğu yerde vardır. Davranışlarımızı belirleyen etmenler varoluşumuzun gizinde yüklüdür. Sartre'ın, varoluşçuluğunda ilk olarak görülen, insanın önceden-tanımlanmamış bir varlık olarak ele alınmasıdır. İnsan kendi yaşamını, ya da tanımını kendi kararlarıyla verecektir. İnsanın içinde bulunduğu koşullar içinde yaptığı tercihleri onun kim olacağını ve ne olacağını belirler. Bu, "varoluş özden önce gelir" sözünün anlamıdır. İnsan önceden-zaten-belirlenmiş bir öze sahip değildir, daha çok o özünü kendi eyleyişleriyle gerçekleştirecek, yani varoluşunu şekillendirerek özünü ortaya koyacaktır. Kahraman ya da alcak olmak, insanın kendi yaptıklarıyla ilgili bir sonuçtur. Bu anlamda varoluşçu felsefede insanın etik bir varlık olarak sekillendirildiği, ama bununda siyasalı yadsımayan bir etik oldugu görülür. İnsan belirli bir bütünlügün içine doğmuştur, burada belirli bağımlılıkları vardır ve bu bağımlılıklar içinde bazı kararlar vermek zorundadır yaşamı boyunca. İşte bu kararlar insanın varoluşunun gerçekleştirilmesidir. Bu anlamda Sartre varoluşçuluğu genelde sanıldığının aksine ve varoluşçu edebi metinlerde görülen karamsarlığa rağmen iyimser bir felsefe olarak değerlendirir. Özgürlük ve bağımlılık arasında tuhaf bir ilişki kurulur bu felsefede, öyleki, insan kendi özgürlüğüne de mahküm edilmiştir, denilir. Kendi kararlarıyla ve tercihleriyle özgürlügünü gerçekleştirmek zorundadır.*


Oyunda yukarıda sıraladığım hiyerarşinin hangisi beliriyor? Bunu yazarın ivedilikle cevaplaması gerekli… Yazılan bir esere misyon yüklemek istiyorsanız eğer, eserin neyi çağrıştırdığına eleştirmenlere bırakmalısınız. Bu Avrupa'da böyle yapılıyor. 
 
    Oyunu teknik açıdan inceler isek; sahnede bir sehpa, iki koltuk ve de bir de bavul var. Arkada projektörle eklenmiş teknolojik unsur dekoru tamamlıyor. Teknolojinin kullanılmasını sevdim. Fonda oluşan kabarcıklar duygusal çağrışımları destekliyor. Nurettin Özkönü'nün konuya yaklaşımı gayet iyi. Duygu unsuru üzerinden irdelemiş eseri. 
 
    Oyunda Gönen Bozbey'in -ağlama sahnesi hariç- rolünün hakkını verdiği kanaatindeyim. Çocukluk yıllarının irdelenişin de derin psikanlist çözümlemeler yapıyor. Bu da konunun içlemini zenginleştiriyor. Ben bu kadar yetenekli bir oyuncuyu sağlam metinlerde izlemeyi tercih ederim. Bozbey, başkarakteri canlandırırken söylemlerin basitliğinden olsa gerek ağlamaya ihtiyaç duyuyor. Odak noktada duygusal işleniş olduğu için, bir nevi kurtarıcı kimlik devreye giriyor ağlama ile. Habibe Merih Atalay, zıtlık imgesini sahneye taşıyor. Rolünün gerekliliğini yerine getiriyor. 
 
    Oyuncuların metindeki psikolojik yapıyı araştırıp araştırmadıklarını merak ediyorum. Varoluşçuluk anlaşılması güç bir felsefedir. Bu felsefeyi duyumsamak gerekir. Düz aktarmak yeterli olmaz. 
 
    Oyunda çok fazla eksik olmakla beraber, 40-45 dakikalık gösterimin verdiği yoğunluk eksikliği de göze çarpan başka bir unsur... Erdi Mamikoğlu'nun metafiziksel bir varoluşçuluk akımından yola çıktığını söylemesi vahim bir hata. Bana kalırsa Sigmund Freud'un Psikanalist yaklaşımı bu konuya daha uygun. 
 
    Kaynakça

·“Yüzyılın Psikanalizi” 'Ruhsal Sağlık Üstüne' Melanie Klein Yapı Kredi Yayınları “Cogito” Üç Aylık Düşünce Dergisi Sayı:9 Güz Yıl:1996
·Varoluşçuluk, J.P.Sarttre, Asım Bezirci, Say Yayınları
·Düşünce Tarihi, Afşar Timuçin
Jean Paul Sartre ve Varoluşçuluk, Talip Karakaya

    
    Dip Not
1- Eleştiri sistematiği, toplumun kültürel kimliğini ortaya çıkarır.

 

Anahtar Kelimeler: 81.Cadde 14. Bina 12 Numaralı Daire, istanbul devlet tiyatrosu



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





TİYATRONLİNE

E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir