“Yolun Yarısı” müzikalinin ilk gecesinde neler mi yaşanmış ?Haydi o dakikalara dönelim şimdi.
Herkes dekor arkasında yerini almış, heyecanla son zilin çalmasını bekliyordu.Oyun Nevra Serezli’nin söyleyeceği “ Hiç Kolay Bir İş Değil, Bu İş ” şarkısıyla başlayacaktı.Birden film makinesinin bozulduğu fark edildi.Perde açılmak üzereydi. Onarmak için hiç zaman yoktu.
Haldun Dormen elinde mikrofon filmi seslendirmeye çabalıyordu.Nevra Serezli şarkısına başladı.İşte tam o esnada, müziklerin verildiği teybin makarası nasıl olduysa seyircinin arasına düşüverdi. Hayır, felaket bu kadarla da sınırlı kalmadı.Dahası vardı.
Üst üste giydiği kostümleri değiştirmesine yardımcı olan dansçılardan birinin, yanlışlıkla eteğinin ucuna basmasıyla giysisi yırtılıyor ve Nevra Serezli bir sonraki sahnenin kostümüyle şarkısına devam etmek durumunda kalıyordu.Bu yetmezmiş gibi başına taktığı tüylerle süslü tacın lastiği de bir anda kopmaz mı ?
" Gaz lambalarının aydınlattığı
Şehzadebaşı sahneleri
Neler gördü, neler geçirdi neleri yuttu
O zaman onların adı oyuncuydu
Oyuncunun adı şimdi sanatçı oldu
Daha düne kadar kız verilmezdi oyuncuya
Kabul edilmezdi mahkemelerde şahadetleri..."(*)
Yaklaşık on dakika süren şarkının sonunda seyirciye dönen Nevra Serezli’nin “ Gerçekten hiç kolay bir iş değil bu iş ! " bu sözleri dakikalarca alkışlanmıştı.
Kerem Atabeyoğlu'nun " 1955'ten 1995'e Dormen Tiyatrosu'nun 40 Yılı Haldun Dormen " ( Yapı Kredi Yayınları,1995 ) adlı kitabını ödünç aldığım arkadaşımdan, vaktiyle dinlediğim ( kendisi de o gece izleyiciler arasındaymış meğer ) bu olayı tüm detaylarıyla kitapta okumak, heyecanlı, hoş bir duygu oldu benim için.
Kerem Atabeyoğlu Dormen Tiyatrosu'nu, kırk yılın Dormen'cilerini, kırk yılı şekillendiren anıları, başarıları, hayal kırıklıklarını, piyesleri çok önemli belgeler ve fotoğraflarla aktarırken bir dönemin de sanat, kültür, toplumsal yaşam ve değerlerine, beğenilerine ışık tutuyor.O kadar coşkulu, o kadar güzel ve akıcı bir dille yazmış ki, hemen her satırda o kişilerle o anları sanki tekrar yaşıyor okur.Onların seslerini seslerinin yanında duyar gibi oluyor.Heyecanlanıyor.Mutlu oluyor.
Cahit Irgat, Cahide Sonku, Nisa Serezli bölümlerini okurken hayli etkilendim.İrma isimli sokak kızı,
Prens Mikael Aleksandroviç Uratiyef ve Altes Emperyal Granddüşes Tatiana Petrovna Uratiyef, türbe görevlisi Bahriye ve daha niceleriyle tanıştım tek tek.
Kitabın 45.sayfasında " Çok güzel günlerdi " diyor İzzet Günay ve şöyle devam ediyor:
“ Bugün dönüp baktığımda gazetede gördüğüm o ilanın bütün hayatımı değiştirdiğini görüyorum.En büyük şansım Haldun Dormen‘in eline düşmek olmuştu. Eksiklerimi fark ettim Dormen Tiyatrosu’nda. Herkesten bir şeyler öğrendim. Oturmayı, kalkmayı, konuşmayı, mesuliyet almayı, iğneli yakalı gömlekler giymeyi öğrendik. Gerek Haldun Dormen, gerekse Nimet ve Sait Dormen’den hiç farkına bile varmadan çok şeyler edindik.Hepimiz deliler gibi bağlıydık Haldun Dormen’e. O’na sormadan adım bile atmazdık.Kulisimiz bambaşka bir alemdi.Bilgisizliğinizi, eksikliğinizi hissedersiniz orada.Muzipliğin de bini bir paraydı tabii.Özellikle Altan Erbulak ve Erol Günaydın sahnedeki performansları yetmezmiş gibi, kuliste de sürdürürlerdi oyunlarını.Biri daktilo, öteki daktiloya takılan kağıdı oynar, biri paspas, öbürü ayağını silen adamı canlandırırdı.Zaman zaman kimseye çaktırmadan sahneye de taşırlardı oyunlarını. ‘Kamp 17’nin bir yerinde oyun içinde kovboyculuk oynadıklarını kaç zaman sonra fark edebilmiştik.”
Kısmen de olsa o dönemlere yetişmiş birkaç yakın dostumla konuştum.Bu arada digital ortama aktarılmış kimi Dormen Tiyatrosu oyunlarını izledim.Bir arkadaşım bana İrma Müzikali'nin şarkılarını iletti, sağ olsun.
1973 doğumlu biri olarak ( ki ilk Dormen Tiyatrosu dönemi 1972 de noktalanmış ) bütün o zamanları bu çok değerli kitap sayesinde öğrendim...yine ufak notlar aldım kendimce.Satır altlarını çizdim.Paragrafları işaretledim.
İki yıl sonra, "1955 'ten 2025'e Dormen Tiyatrosu'nun ( kapanmış olsa bile ) 70.Yılı"nı da umarım Kerem Atabeyoğlu, o benzersiz sıcak anlatımıyla, yeniden kitaplaştırır.
Şimdi bana soranlar oluyor, bunca kitabı ne zaman okuyorsun, diye.Zaman yaratıyorum, uykudan feragat ediyorum...bizim işimiz okumak, çalışmak, kendini geliştirmekle ilgili çünkü.O ya da bu nedenle yetişemediğimiz ustaları, piyesleri okuyup, araştırmak...demek bunlar da yaşanmış, diyebilmek.O hayatlardan, deneyimlerden istifade edebilmek.Ders çıkartmak.
Neredeyse 50 yaşındayım, şuan hem 'sevinçli bir telaş' yaşıyor, hem de, kalemim yettiğince sizlere, tiyatro sanatına dair okuduğum biyografi, araştırma, nehir söyleşi kitaplarından bahsetmeye çalışıyorum.Bir bibliophile olmak güzel bir şey...umarım bir gün ben de.
Sözlerimi, "1955'ten 1995'e Dormen Tiyatrosu'nun 40 Yılı /
Haldun Dormen "adlı kitabın önsözünde yer alan Haldun Dormen'in şu sözleriyle bitirmek istiyorum :
" Geriye baktığım zaman, kırk yılın çoğu hayal kırıklıkları, başarısızlıklar, mali sıkıntılar, gözyaşları içinde geçmiş, keçi boynuzu örneği bir tutam başarı için tonlarca sıkıntı ve üzüntü.Sonuç; yerleşmiş bir efsane.Hiçbir şeye değişmeyeceğim, gerekirse bütün sıkıntılarını baştan yaşamaktan korkmayacağım bir efsane..."
Teşekkürler Kerem Atabeyoğlu, teşekkürler Haldun Dormen, teşekkürler yılların Dormencileri....sizleri saygıyla selamlıyorum.
(*) Söz Çetin Akçan /" Yolun Yarısı" Müzikali
Anahtar Kelimeler: dormen tiyatrosu, haldun dormen
0 Yorum