MAKALELER

Karagöz Metinleri II.

2005.07.11 00:00
| | |
47958

Bu yazıda “Muhavere” denilen bölümü çözümlemeye çalışacağız...

 

(Muhavere)
 
 Muhavere, genellikle Karagöz ve Hacivat'ın birlikte söyleşisi anlamında Karagöz oyunlarında ikinci bölümdür. Kelime aynı zamanda geleneksel tiyatromuzda her tür ikili konuşmayı belirtirken de kullanılır. Karagöz oyunlarında kastedilen ise salt konuşmayı içeren, herhangi bir eyleme fazlası ile olanak tanımayan ve/veya bağlı olmayan oyunun ikinci bölümüdür. Bu bölümün en önemli özelliklerinden biri, oyunun olay dizisinden tümüyle bağımsız olmasıdır, gerçi kimi muhavereler oynanacak öykü ile bağıntılı seçilse bile bu bağımsızlıklarını yitirmezler. Mukaddeme, yani giriş bölümünde tarafları verilen kişileştirmenin bu bölümde ayrıntılandırılması gerçekleşir. Karagöz ve Hacivat'ın kişiliklerinin betimlenme sürecidir bu. Karşılıklı söyleşide yavaş yavaş geliştirilen bir gerilim ve bu gerilimin yine Karagöz'ün Hacivat'ı tokatlayarak kovması ile sonlanması vardır.

Oyun kahramanlarının özlüklerinin açığa vurulduğu muhavere, nasıl olmaktadır da tümüyle söze dayanmakla birlikte seyirlik bir keyif oluşturabilmektedir? Muhaverelerin metin olarak önemi de buradadır. Bu konuya girmeden önce Muhavereler hakkında genel bir bilgi sunmak konunun kavranmasına yardımcı olacaktır sanıyorum.

Muhavereler belli bir olay aksiyonu içermese de konuşmanın bir konusu olması itibarı ile geleneksel dağarcıkta belli sayıda saptanmıştır. “Bugüne kadar yapılan araştırmalara göre Muhavere konularının sayısı 60 kadardır.”

Bugün elimizde olan kayıtlara göre bazıları şunlardır:

Akıl, Babam Öldü, Bilmece, İftar, İsim değiştirme, Masana, Musiki, Rüya, Turşu, Yazı,Ham hum Şaralop, Evet efendim, Sahte hasta, Yalan küpü, Gül, Öyle mi derler, Hayır Hiç, Çiviye Takılma, Kuyruklu Yalan, Çifte Karagözler, Hovardalık, Şairlik, Sebze sülalesi, Helva, Oyun,Yemek Tarifi, İstanbul'un Sokakları, Gazeteci, İlaç, Kahve Kutusu, Arap Köle, Haneler,Tulum...vb

    Muhaverelerde alışılmış biçim Hacivat'ın bilgiç öneri ve sözlerinin Karagöz tarafından yanlış anlaşılmasıdır. Bunun dışında Hacivat'ın söylediklerini Karagöz'ün deforme ettiği, yada başka şahısların muhavereye girdiği, karşılıklı olarak her sözden sonra birbirlerine vurduğu muhavereler de bulunur. Perdeye gelip, söz söyleyip giderek, arka arkaya sıralı diyaloglardan yada deyişlerden oluşan muhavereye “Gel Geç” muhaveresi denir. Genellikle bir beyit söyleyip giden Hacivat'tan sonra Karagöz gelip beytin nazım formunu bozmadan, sözlerini gülünçleştirerek söylemesi şeklinde ortaya çıkar. Muhavereye başka tiplerin girmesi ile de “Ara Muhaveresi” dediğimiz muhavere oluşur. Burada tipler ile Karagöz'ün konudan bağımsız söyleşisi vardır. Çoklukla tek başına kullanılmaz ve muhavere arkasına eklenir.

Muhaverelerin konuları için herhangi bir sınırlama yoktur, kimi kez Hacivat'ın Karagöz'e bir iş konusunda eğiticilik taslaması konusu olur. Kimi kez ise Hacivat Karagöz'ün bilgisizliğiyle alay eder. Ortaoyununda da gördüğümüz rüya anlatama karagöz muhaverelerine de vardır, bu muhaverelerde Karagöz bir rüyasını gerçek gibi anlatır Hacivat inanmış bir şekilde dinler, sonunda rüya olduğu anlaşılır. Konularına göre Muhaverelerde bir sınıflandırma yapmak bu nedenle güçtür. Kimi kez başlı başına bir oyun olabilecek konular dahi muhaverelerde bulunabilir. Kimi incelemeciler öyle muhaverelerin eskiden başlı başına bir oyun olduğunda birleşirler. Gerçekten de Gül muhaveresi aşıklar oyununu çağrıştırmaktadır ve dalyan muhaveresi Balık oyunu ile ilintili gibi görünür. Yine Hamam muhaveresi Hamam oyununu çağrıştırır.

Günümüze yazılı kaynaklara geçmeden gelen muhavereler de vardır. Bunlar çoğu kez açık saçıklıkları nedeniyle derlenmemiş yada derleyicilerin bilgilerine sunulmamıştır. Beyefendi muhaveresi böyledir. Kimi muhavereler de aslen tek başlarına birer uzun muhavere olmalarına rağmen kısalarak başka muhaverelerle birleşik olarak bulunmaktadır. Kimi muhavereler ise hareket komiğine daha yakın olduğundan ve Ortaoyunu'nda işlenerek geliştirildiğinden, Karagöz perdesinde artık kullanılmamaktadır. Çünkü artık perdede değil canlı oyunda tat verecek değişikliklere uğramıştır. Zurna muhaveresi bunlardan biridir.

Sadece Ortaoyunu değil tüm seyirliklerimizde bu muhaverelerin değişik varyasyonları görülür. Karagöz sanatçılarının bu türlerde daha yetkin gördükleri muhavereleri, tekrar Karagöz dağarcığında ele almadıkları anlaşılmaktadır. Karagöz muhavereleri, Ortaoyunu başta olmak üzere , Tuluat Oyunları, El Kuklası, Hokkabaz, hatta günümüz çağdaş oyunlarında dahi birebir kullanılmıştır. Bunların yanı sıra bugün elimizde olmayan fakat adı kayıtlara geçmiş muhavereler de mevcuttur.

Dilde kullandığımız her cümlenin bir entonasyonu vardır. Cümlenin bir ezgisi, durakları vurgu alan sözcük ile bir müzik oluşur. Vezin yazının temeli de buna dayanır. Yukarıda muhaverelerin en önemli niteliği olarak bahsettiğimiz, sadece bir söyleşi olmasına rağmen seyirlik bir keyif de vermesi bugüne kadar belki de gözden kaçmış en önemli sorunun cevabı buradadır. Karagöz muhaverelerdeki diyaloglarda sözün mutlaka yazınsal bir tartımla işlenmesi söz konusudur. Kimi kez giderek müziğe yaklaşan, hatta bazen başlı başına ezgiyle söylenen diyaloglar görülür. Hayali'nin zamanlaması ve entonasyonu burada çok önemlidir. Sıklıkla rastlanan biçim muhaverelerde Hacivat'ın söylediği bir cümleyi, aynı entonasyonda Karagöz'ün karşılamasıdır. Karşılıklı konuşmada giderek bir vezin oluşur ve iç uyaklara da dikkat edilerek bir nazım akıcılık ortaya çıkar. Bu giderek komik gerilimi arttırır ve son noktasında da muhavere biter. Bire bir vuruşlar gibi, yada bir sarkacın geliş gidişi gibi cümleler arası ikinci bir tartım oluşturur. Oynatıcı da giderek bu tartımın temposunu arttırarak seyircide oluşan gerilimi pekiştirir.

Bu sadece muhavere bölümünde de ortaya çıkmaz, yukarda bahsettiğimiz gibi muhavere her tür karşılıklı konuşma demektir. Karagöz'ün FASIL bölümünde de bu söz sanatlarının tümünü kullandığını göreceğiz. Şimdi birkaç örnekle bu şiirsel diyalog biçemini kavramaya çalışalım:
Hacivat'ın bir cümlesini Karagöz'ün aynı vezinle birebir olarak başka sözcüklerle Karşılamasıdır. Zaman zaman diyalogun akışı gereği kesintiye uğrar yada başka bir şiirsel biçime dönüşür.

Hacivat :-Gel benim gönlümün hasılı!
Karagöz:(pencereden)-Gelemem burnumun mayasılı!
Hacivat :-Gel benim Serv-i bülendim!
Karagöz:-Gelemem sümüklü efendim!
Hacivat :-Gel benim gönlümün eğlencesi!
Karagöz:-Gelemem kokmuş çarşı işkembesi!
Hacivat :-Gel benim avare gezenim!
Karagöz:-Atlarsam beynini ezerim!
Hacivat :-Gel benim canımın canı!
Karagöz:-Hoş geldin sefa geldin fındık sıçanı!
Hacivat :-Merhaba lapa tenceresi!
Karagöz:-Hoş geldin hela penceresi!

........ Başka bir örnek

Hacivat :-Eh bana da okursun artık!
Karagöz:-Okurum.
Hacivat :-Nasıl okursun?
Karagöz:-Sülalene okurum!
Hacivat :-Aç bakayım ellerini.
Karagöz:-Açtım.
Hacivat :-Ah benim Hacivat'ım.
Karagöz:-Ah benim Hacamatcım
Hacivat :-Dikkat et! Ah benim Hacivat'ım
Karagöz:-Ah benim Hacivat'ım
Hacivat :-Nur içinde yatasın.
Karagöz:-Nuri ile Yatasın
Hacivat :-Hangi Nuri?
Karagöz:-Çingene Nuri!
Hacivat :-Nur içinde yatasın!
Karagöz:-Nur içinde yatasın.
Hacivat :-Rahmet okunsun canına!
Karagöz:-Ahmet okusun canına!
Hacivat :-Ne yapıyorsun?
Karagöz: -Sen öyle dedin!
Hacivat :-Rahmet okunsun canına.
Karagöz:-Rahmet okunsun canına!
Hacivat : -Toprağı da bol bol olsun.
Karagöz:-Toprağın da bom bok olsun!

...... Başka bir örnek

......... Hacivat :-Ben böyle mala-yani sözlerden hoşlanmam.
Karagöz:-Ben de manav yani den hoşlanmam.
Hacivat :-İstifadeli söz söylemeli.
Karagöz:-İstifan ağa ile hesap mı görmeli?

................ Bu biçim tek başına bir muhavereye yayılabileceği gibi, kimi kez muhaverelerin arasında yada sonunda ortaya çıkabilir. Görüldüğü gibi metinde bu, basit bir yanlış anlama olarak ele alınamaz. Yanlış anlamanın dilsel tartımda sunulması söz konusudur. Söz ün işlenmesi onun da ötesinde adeta bir müziğe dönüşmesidir muhavereler. Burada vezin olarak çoklukla aruza uyulmuştur. Ama sayıldığında hece ile de uyum sağladığı görülecektir.

Hacivat :-Hukuk?
Karagöz:-Guguk!
Hacivat :-Servet-i fenni?
Karagöz:-Servet efendi!
Hacivat :-İlm-i riyaziye
Karagöz:-Otur piyaz ye!
Hacivat :-Cebir!
Karagöz:-Bak işte ben cebre gelemem birader!

Hece olarak çözümlersek:
2/2 5/5 6/6 olarak ikili sıralar karşımıza çıkar uyak olarak da a/a b/b c/c
son cümlede akış değişir.
Şimdi başka bir biçim görelim:
Yukarda bahsettiğimiz vezin tekrarı Hacivat'ın söylediği bir beyit, dize yada dörtlüğe Karagöz'ün başka bir beyit ile yanıt vermesi biçimde de ortaya çıkar.

...... Hacivat :-
Çekip cam-i meyi nüş eyleyip ta mest olup yattım
Teselli-bahş olup dilden gam ü efkarı hep attım
Düşümde haneme teşrife rağbet eyledi canan
Şaşırdım fikrimi rüyun görünce aklımı oynattım
Karagöz:-
Çekip bir hayli zahmet kendimi bir yana dar attım
Pazarcı görmesin deyü kaçarken lağıma battım
Ne hal ise eve geldikte yattım yok yatak yorgan
Genişçe bir nefes aldım düşümde maymun oynattım
....... Gel Geç muhavereleri de bu sınıflandırmaya girer:

......... Hacivat :(gelir)-Şehvelendim ah efendim hoşu hoşu hoş geldin!(gider)
Karagöz:(gelir)-Kehlelendim sirkelendim cumbulu bumbul boş geldin! (gider)
Hacivat: (gelir)--Ahu gözlüm inci dişlim hoşu hoşu hoş geldin! (gider)
Karagöz: (gelir)-Ayı gözlüm kazma dişlim hoşu hoşu hoş geldin! (gider)
Hacivat : (gelir)-Beni nigahına esti o nazlı yaaaaar! (gider)
Karagöz: (gelir)-Hacivat kahveden kovulmuş, bunda bi hal vaaaar! (gider)
3) Kimi kez karşılıklı söyleşi tam bir müzikaliteye taşınır. Hacivat ve Karagöz birbirleri peşi sıra aynı ezgide cümleler kurarlar. Burada da giderek tempoyu arttırarak oynatmak gerekir, bu komik gerilimi arttıracaktır.
Hacivat :-Madem isimlerimizi değiştirdik, şimdi makam ile ezberleyelim.
Karagöz:-Hadi ezberleyelim.
Hacivat :-Meeeeeersin Karagöz!!
Karagöz:-Süpürge sapı Hacivat!
Hacivat :-Mersin mersin Karagöz!
Karagöz:-Süpürge sapı Hacivat!
Hacivat :-Ne yersin Karagöz?
Karagöz:-Süpürge sapı Hacivat!
Hacivat :-Annen ne yer Karagöz?
Karagöz:-Süpürge sapı Hacivat!
Hacivat :-Baban ne yer Karagöz?
Karagöz:-Süpürge sapı Hacivat
Hacivat :-Çoluk çocuk Karagöz?
Karagöz:-Süpürge sapı Hacivat
Hacivat :-Halan ne yer Karagöz?
Karagöz:-Süpürge sapı Hacivat
Hacivat :-Sülalen ne yer Karagöz
Karagöz:-Süpürge .....ha ne? Vay terbiyesiz........(vurur)

Metinler ilk kez okunduğunda bu öğelerden yoksun gibi görünen gizli vezinler vardır. Metinlerin bu niteliklerinin gözden kaçması seslendirme biçeminin(üslubunun) bilinmemesinden kaynaklanmıştır. Günümüz Türkçe'si ile okunduğunda bu vezin ortaya çıkmaz. Bu nedenle bunun dilin eskiliğinden kaynaklandığı sanılmaktadır, oysa bu üslup geçmişte de(yani bu metinler kayda alındığında da) günlük dilden çok farklıdırlar. Fakat yine de dikkatle bakıldığında kimi kez uyaklı kimi kez iç uyaklı bir yapının burada da ortaya çıktığı görülür. Birebir hece ve aruz ölçüsü olmamakla birlikte serbest bir akış, adeta karagöze özgü yeni bir teatral vezin ortaya çıkmaktadır.

......... Hacivat :-Bana bak Karagöz yıllardır Küşteri meydanındayız, hiç aklıma gelip sormadım senin adın var mı?
Karagöz:-Benim ne atım var, ne katırım.
Hacivat :-Yahu onu sormuyorum, ismin nedir onu soruyorum.
Karagöz:-Sen afyonu fazla kaçırmışsın birader, yahu benim adım Karagöz değil mi?.
Hacivat :-Canım o lakap.
Karagöz:-Şimdi geliyor tokat!
Hacivat :-Dinle: Bir çocuk dünyaya gelir.
Karagöz:-Gelir!.
Hacivat :-Ziya yı görür.
Karagöz:-O benim işime gelmez.
Hacivat :-Niye o?.
Karagöz:-Borcum var.
Hacivat :-Kime?
Karagöz:-Bakkal Ziya'ya.
Hacivat :-Hay külhani, ebe göbeğini keser, yıkarlar tuzlarlar.
Karagöz:-Buzdolabına atarlar.
Hacivat :-Niye?
Karagöz:-Kokmasın diye.
Hacivat :-Sararlar sarmalarlar, kundak yaparlar.
Karagöz:-Altına da kibrit yakarlar, pufffffff!
Hacivat :-Ne yapıyorsun?
Karagöz:-Sen söyledin.
Hacivat :-Akşam üstü ezan vakti, çocuğun babası kulağına bir şey söyler, Baban da sana da söyledi mi?
Karagöz:-Söyledi.
Hacivat :-Ne dedi bakiyim?
Karagöz:-Gittiğin yerde açıkgözlük yap dedi.

................ Örneklerle ortaya koyduğumuz gibi, karagöz metinlerinin kendine özgü bir dil biçemi söz konusudur. Halk Tiyatromuzun en eski türü olan Karagöz bu biçemi yine halk edebiyatımızın zengin çeşitlemeleri ve türlerinden damıtarak bir seyirliğin en önemli unsuru yapmıştır. Bugün dahi Anadolu sözlü edebiyatında aynı şiirselliği buluruz,. İşte bir masal girişi:

"Hak dost , Vali dost,
Bubamdam galdı bir eski post
Ben dikerim, o sökülü
Aras'na mada gibi pirele sokulu......"
Atasözlerimizde de bu konuşma dışı üslup kendini gösterir:
"Düğün olur iki kişiye, kaygısı düşer deli komşuya"
Dede korkut kitabında aslen düzyazı olarak geçen bölümlerde de bu görülür:
"Oğlan anasının sözün şımardı.


Buğaç Big yirinden örü turdı, Kara Pulat öz kılıcın biline kuşandı, Ağ Tozluça katı yayın eline aldı, altun cıdasın koluna aldı........"
Burada "şımardı" ile "kuşandı" da bir gizli ses benzeşmesi, "yirinden", "kılıcın", "yayın" , "cıdasın" da uyak, yine "biline", "eline", "koluna" da uyak söz konusudur.
Anadolu köy meddahlığında da gerek anlatımlarda gerek aradaki diyaloglarda bu şiirsel akış göze çarpar:

"-Bu dilekçe senin midir?
-Evet padişahım.
-Ne hizmet elinden gelir?
Şevketlim sağolsun, şamdan ağasıyım.
Yani, emir govkan divanında odacıydım."

"midir" ile "gelir", "senin" ile "elinden", "padişahım" , "ağasıyım" ve odacıydım birbirleri ile "uyaklıdır". "Bu dilekçe senin midir" ile "Ne hizmet elinden gelir" in vezinleri de 8 er hecedir, "Şevketlim sağolsun şamdan ağasıyım" ile "emir govkan divanında odacıydım" da 12 şer hecedir.

Söyleyişteki bu ritim ve uyak kullanımı çocuk oyunlarımızdan, en karmaşık edebi biçime kadar kültürümüzün vazgeçilmez parçasıdır. Karagöz oyunlarında bu söz sanatlarının teatralleştirildiğini ve mizah ile yoğrulduğunu görürüz. Çoğu sanıya göre basit yanlış anlamalar ve söz oyunları gibi görünen bu diyaloglar aslen çok üstün bir yazınsal niteliğin göstergesidir.

Halk Tiyatromuzun ana kaynağı Karagöz metinlerinin dili kuşkusuz benim gibi bir uygulamacıdan daha çok akademisyenlerin ilgisini beklemektedir. Elde bulunan metinlerin çoğunun seslendirilmeleri bilgimiz dışındadır. Bu nedenle kaynak olarak yazımda bizzat derlediğim ses bantlarını yada izlediğim oyunları kaynak alıyorum. Okuyucunun kimi kez düz bir metin olarak algıladığı bu metinlerin pek çok diyalogu tam bir müzik melodisi olmasa bile yine de günlük konuşma dışında bir seslendirmeye sahiptir. Tıpkı Shakespeare metinlerinin okunuşu gibi Karagöz metinlerinin de kendine özgü bir söyleyiş biçemi vardır. Bu biçemin yitimi geleneğimizle ilgili büyük bir erozyona sebep olmaktadır. Günümüzde oynatıcılar, kimi dile ait eski söyleyişleri, bu niteliklerden haberdar olmadıkları için kolaylıkla atıp, yeni deyişlerle değiştirme yoluna gitmektedirler. Sözcüklerin eski oluşunun o günün gerektirdiği günlük kullanım zannı bu şiirselliğin yok olmasına neden olmaktadır.

Burada bir edebi eser olarak metin ve bu metnin bir oyun olarak sunulması konusu söz konusudur. Yazıya aktarılamayan, yada dilin gelişimi ile erozyona uğrayan bir üslubun yeniden keşfedilmesi gerekmektedir. Muhavereler başlığında belirginleşen bu üslup aslen tüm karagöz metnine yayılmıştır. Bu üslubun en önemli niteliği seyirci ile ilişkisinde ortaya çıkar. Her şeyden önce uyaklı söyleyiş günlük konuşmadan çok daha fazla kalıcılığa sahiptir. Diğer bir önemli nokta, bu metinlerin deneyim ile birlikte kesinlikle doğaçlamaya açık oluşudur. Bu ise "o anda üretme" eylemini birebir seyirci ile paylaşmak demektir. Bir sanatsal sürecin yaratım aşamasının paylaşımıdır bu ve sadece tüketici bir seyirci yerine üretimi paylaşan seyirci oluşturur. Bunun yanında üslubun popüler kültürle olan karşıtlığı, oynatıcıyı sürekli olarak kolaycılıktan uzak tutar.( tabi eğer bu üsluba uyuluyor ise, yoksa bugün pek çok oynatıcının popüler TV şovları ve güncel reklam spotlarını oyunlarına aldıklarını görmek mümkündür)

Sonuç olarak, kim ne derse desin, tıpkı bir Shakespeare İngilizcisi olduğu gibi, bu toplumun da seyirlik geleneğinde (bu geleneğin en eski biçimi Karagöz olduğundan böyle adlandırıyorum ) bir Karagöz Türkçe'si vardır. Bu nedenle derlenmiş ve yazılı olarak ulaşılabilen Karagöz metinlerine, onların seslendirilmesini düşünmeden "-Bunlar eski, sadeleştirelim." önerisinde bulunmak, yalnızca geleneğin değil, geleceğin de yok olmasına neden olacaktır. Bu güne kadar uygulanan Kültür Politikalarının da etkisi ile zaten yitirilenler pek geri gelecek gibi durmuyor.

Konuyla ilgilenecek yeni nesiller bu nedenle "Müzelik Bir Karagöz Dağarcığı" nın arşivlenmesi, kaydedilmesi hatta eğer mümkünse yalnızca eski metinleri oynatan ustaların yetişmesini , bizzat bu işin sorumlularından talep etmelidirler. Metinlerle yetinmeyip bugün yaşayan ustalar ve kimi bant kayıtlarını inceleme fırsatı bulanlar bunu çok daha iyi anlayacaklardır. Asıl orijinal ortada olmadan onun modernleştirilmesi de, güncelleştirilmesi de söz konusu olmaz, üstelik güncellemek yerine sanatsal yaratı zaten yeni metinler oluşturmayı gerektirir. Sonraki yazılarımızda bu konu üzerine daha ayrıntılı duracağız.

Bu bölümde Karagöz oyunlarının muhavere bölümünü ele aldık. Biraz alışılmışın dışında bir noktaya dikkat çekip, bir sav ileri sürdük. Fakat Karagöz metinleri ile ilgili yazımız burada bitmeyecek. Muhaverede saptadığımız bu üslubun oyunun "Fasıl" bölümünde hangi biçimlerde ortaya çıktığını ve Karagöz oyunlarının dramatik kurgusunu bir sonraki yazımızda ele alacağız.  Her ne kadar sürç-ü lisan ettiysek aff'ola.

Hayali Alpay

Anahtar Kelimeler: karagöz, karagöz metinleri, geleneksel, geleneksel tiyatro



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir