MAKALELER

Bu defa konuğum Cüneyt İngiz...

2023.06.02 00:00
| | |
2604

oyuncu, seslendirme sanatçısı, yönetmen, yazar, eğitmen, aynı zamanda yüksek lisans öğrencisi,


Bu defa konuğum Cüneyt İngiz...oyuncu, seslendirme sanatçısı, yönetmen, yazar, eğitmen, aynı zamanda yüksek lisans öğrencisi, Tezat Sanat'ın kurucusu, bir koltukta bilmem kaç karpuz. Başarı, emek, mücadele dolu yıllar... ödüller, turneler. Şu sıralar Lale Oraloğlu hakkında devam eden araştırmasını nasıl heyecanla beklediğimi, tahmin edebilirsiniz. 

Şimdi hatırlıyorum da Cüneyt İngiz ile ilk tanışmamız bir yanlış anlaşılmaya başlamıştı. Yaptığım bir röportaj nedeniyle, tarafsızlığını yitirdiğim için üzüldüğünü yazmıştı bana. Hemen kendisine döndüm ve durum anında tatlıya bağlandı. 
-Bu konudaki inceliğiniz, beni dikkate alarak cevap vermeniz beni çok etkilemişti. Hassasiyetiniz için teşekkür ederim. 

- Cüneyt İngiz'in tiyatro tutkusu nasıl başladı?

Çok klasik olacak ama çocukluk yıllarımda başladı. Ben Almanya’nın Bremen şehrinde doğdum büyüdüm. İlkokuldan sonra ailemle birlikte Türkiye’ye döndüm. Almanya’da okul döneminde tiyatro oyunlarında rol almaya başlayınca içimde bir ışık parladı. O zamanlar çok iyi Alman öğretmenlerimiz vardı. Shakespeare, Moliere, Çehov tiratları, oyunları okuyorlardı bize. 

Ama asıl tutkum abimle birlikte başladı diyebilirim. Ağabeyim benden beş yaş büyük. Onun lise döneminde ben ortaokuldaydım. Ağabeyim İstanbul’un sanat dolu okullarından Mehmet Beyazıt Lisesi’nde okurken tiyatro koluna katılmıştı. Belki hatırlarsınız Mehmet Esatoğlu, Yaşar Kurt, Serdar Orçin, Fırat Tanış ve daha birçok ismin tiyatro adına güzel işler yaptığı bir dönemdi. Ben de ağabeyimle beraber izlemeye gidiyordum onları. Yazıyorlar, okuyorlar ve oynuyorlardı. Yarışmalarda ödüller alıyorlardı. Ben de onları izlerken dinliyor, öğreniyordum. Sonra araya zaman girdi. Ama benim içimde oyuncu olma ateşi yanmaya devam etti. Sadece doğru zamanı bekliyordum.

- Oyuncu olmaya karar verdiğinde ailenin tepkisi ne oldu?

Açıkçası ailem çok itiraz etmedi. Çünkü bana inanıyorlardı. Babam hayatı boyunca bana her konuda destek oldu, hala da olmaya devam ediyor. Annem de oğluyla gurur duyuyordu. Ben çok küçük yaşta mücadele etmeyi öğrendim. Ailemin maddi durumu iyi olduğu halde okul yıllarımda değişik işler bulup çalıştım. Ailem bana inanırdı. Bu yüzden zorluk yaşamadım. Her sıkıntımda yanımda ve destek oldular. Sadece tiyatronun malum ekonomik sebepleri yüzünden sıkıntıya düştüğümde babamın ‘sen seçtin sen çekeceksin’ sözleri oluyordu. Ama destek olmaktan hiç geri durmadılar. Bu sayede belki de bu kadar yıl boyunca cesaretle tiyatro mesleğine kendimi adayabildim. 

- 18 yaşında MGSM ile tanışma, öyle değil mi? 

Evet. Benim için çok önemli bir köşe taşıydı. 18 yaşıma kadar hayal ettiğim tiyatro artık hayatımın merkezinde olacaktı. Liseyi bitirmiş, üniversite konusunda kararsızdım. Tam da o dönemde Müjdat Gezen hocamız Capitol AVM’de bulunan çocuk merkezi için oyuncular arıyordu. İlanı görünce tamam işte bu dedim ve Ziverbey’de bulunan MSM binasına gittim. Müjdat Gezen hocamız tek tek bizleri sahneye aldı. Konuştu, anlattı, dinledik. Sonra beni odasına çağırdı. Seninle çalışacağım dedi. Sen çalışkan ve aklı başında bir çocuksun. Sana inanıyorum dedi. Dünyalar benim olmuştu. Daha 18 yaşında bir ustadan onay almıştım. 
Çocuk Merkezi içinde bulunan tiyatro sahnesinde Müjdat hocamın yazdığı çocuk oyunlarını oynuyorduk. Clown olmayı ondan öğrendim. Palyaçoluk sahne için çok önemli bir deneyimdi. Üstelik bunu ustamız Müjdat Gezen’den öğrenmek daha da büyük bir gururdu benim için. 
O dönemde aynı sahnede Şafak Sezer’le tanıştım. O zamanlar daha ünlü değildi. Ama çok yetenekliydi. Onunla çalışmış olmaktan da her zaman mutlu oldum. Clown oynarken, yazmayı da çok sevdiğim için üç farklı palyaço metni yazarak Müjdat hocama okuttum. Hocam sağ olsun beğendi ve sahnelememize izin verdi. Çok güzel anılarım oldu MGSM sahnesinde. 

- Sonrasında konservatuar dönemine gelsek...

Tabii. Konservatuar maceram profesyonel oyunculuk hayatımdan çok sonra başladı. Lale Oraloğlu hocamla yıllarca sahne aldım. Sonra bir gün dedi ki ‘artık bu işin okulunu okumalısın’ ben de hocamın sözünü dinledim. Konya Selçuk Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na başvurdum. İki aşamalı sınavı kazanarak Tiyatro Bölümü’nde okudum.
Çok değerli hocalarımız vardı. Rus tiyatrosunda büyük işler yapmış Azerbaycan kökenli Fuat Raufoğlu Hacıyev hocamızla rejisörlük, eşi Zamina Hacıyeva ile oyunculuk eğitimleri üzerine çalıştık. Ankara’dan ve İstanbul’dan derslerimize gelen Bozkurt Kuruç, Murat Atak, Adnan Erbaş, Ensar Kılıç, Lale Oraloğlu, Nihat Hakan Güney gibi çok değerli hocalarımız oldu. Her birinden çok değerli bilgiler aldık. Hem teorik hem de pratik uygulamalarla bilgilerimizi pekiştirdik. Konservatuardayken Neil Simon’un ‘İkinci Caddenin Mahkûmu’, “Taşra Fıkraları”, “Antigone” oyunlarında oynadım.

Biz Konya’da okurken Turgay Nar Mevlâna ile ilgili ‘Can Ateşinde Kanatlar’ oyununu yazmak için geldi. Ondan yararlandık. Rahmetli Nur Subaşı oyun yönetmek için Devlet Tiyatrosuna geldi. Ondan da faydalandık. Kısacası çok renkli bir okul dönemimiz oldu. 

- Pek çok özel tiyatroda da çalıştın değil mi? 

Evet hem de pek çok. Müjdat Gezen Çocuk Merkezi’nde Clown deneyiminden sonra Koza Tiyatrosu ile çalıştım. Aynı anda dört çocuk oyunu ve bir yetişkin oyununda rol aldım. Sonrasında Lale Oraloğlu hocamın tiyatrosuna geçtim. Orada üç yetişkin ve bir çocuk oyununda oynadım. Lale Oraloğlu benim için gerçek bir ustaydı. Bugün sahnede olmayı öğrendiğim her şey onun eseridir. Konservatuvardan sonra Levent Kırca & Oya Başar Tiyatrosunda “Ateşin Düştüğü Yer” oyununda rol aldım. Levent Kırca gibi bir ustayla oynamak, kulis paylaşmak benim için gerçekten çok değerliydi. Tevfik Gelenbe Tiyatrosunda Tevfik hocanın ölümünden sonra oğlu Arkın Gelenbe ve Sevim Gelenbe ile “Tepeden İnme” ve “Dişi Horoz” oyunlarında çalıştım. Ferdi Merter Tiyatro Cansın’da “Bir de Bana Sor” ve “Kocamın Nişanlısı” oyunlarında oynadım. Ferdi Merter çok önemli ve değerli bir ustaydı benim için. Rahmetle ve sevgiyle anıyorum. Mehtap Ar Çocuk Tiyatrosunda çocuk oyununda oynadım. Oyunun müziklerini sevgili Aysel Gürel yapıyordu. Onunla tanıştım ve hayata dair çok şey öğrendim. Hepsi de bana çok şey kattı. Bugün beni ben olmaya iten birer parçam oldular. Hepsini sevgi, saygı ve minnetle anıyorum. Eğer unuttuğum biri varsa da onlardan özür diliyorum. 

- Profesyonel anlamda seslendirme ve dublaj çalışmaların da oldu... 

Dublaj çalışmalarım da oldu evet. Türkiye’ye ilk özel televizyonlar geldiğinde ben daha lisedeydim. Dublajlı dizileri, özellikle “Hayat Ağacı” ve “Fame” adlı dizileri izlerken bir gün ben de dublaj yapacağım diye kendime söz vermiştim. Çok şükür ki bu sözümü tuttum. O dönemde dizileri seslendiren birçok isimle stüdyoya girme şansım oldu. Üstelik bu iki dizinin tekrar seslendirmelerinde konuşmacı olarak görev aldım. Sadece konuşmacı olarak değil, seslendirme yönetmeni olarak Senkron ve Aton stüdyolarında çalıştım. “Fatih’in Fedaisi Kara Murat” filminin yeni versiyonunda dublaj yönetmenliği yaptım. Seslendirme ve Dublaj benim için apayrı bir tutkudur. 

- Ya eğitmenlik? 

Tiyatro sanatına gönül veren birçok insan gibi ben de eğitmenlik yaptım. Özellikle diksiyon alanında eğitimlerim oldu. Çünkü ben sahnede konuşmaya çok dikkat eden ve özen gösteren bir oyuncuyum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi İsmek kurumlarında dört yıl boyunca diksiyon dersleri verdim. Aynı dönemde İstanbul Müftülüğünde imam ve müezzinlere diksiyon, hitabet eğitimleri hazırladım. Daha sonra özel şirketlere ve bireylere diksiyon eğitimleri verdim. Halen eğitim vermeye de devam ediyorum. Bu arada birçok okul ve kurumda tiyatro, drama derslerine de girdim. Doğuş Üniversitesi, İstanbul Ticaret Üniversitesi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi gibi üniversitelerde diksiyon üzerine seminerlere konuşmacı olarak katıldım.

- Peki ya yazarlık? 

Öncelikle diksiyon eğitimlerinden sonra birikimlerimi “Konuşma Sanatı” adlı diksiyon kitabımda topladım. Birinci baskısı kısa zamanda tükendi. İkinci baskı için çalışmalarımız devam ediyor. Sadece sahne insanları için değil, konuşmanın önemli olduğu bütün meslek gruplarının faydalanması adına bu kitabı yazdım. Kitap serinin birinci kitabı, “Anlatma Sanatı” ve “Dinleme Sanatı” isimli kitaplar da olacak. 

İkinci kitabım “Şifa Kitabı Mesnevi”de Mesnevi’deki hikâyeleri hem günümüz Türkçesiyle yazdım hem de hikayelere yorumlar yaptım. Kişisel ve ruhsal gelişim ile alakalı bir kitap oldu. 

Bunun dışında tiyatro oyunları da yazdım ve yazmaya devam ediyorum.  

- Tiyatro PAS ve Ben serisi... 

Tiyatro P.A.S. kurucularıyla yolum “Anılarla Atatürk” oyunumu Beykoz’da sahnelememle başladı. Batıkan Avcı’yı çok eskiden seslendirmeden tanıyordum. Beykoz’daki sahneyi açınca bana da kapılarını açtı. ‘Ben Serisi’ benim için çok özel bir seri. Tiyatro P.A.S. kurucuları Sevtap Çapan ve Murat Batıkan Avcı bana seriyi ilk anlattıklarında çok etkilendim. Çünkü ben de “Anılarla Atatürk” oyunumla bu seri gibi bir oyun oynuyordum. Ayrıca Kurtuluş Savaşı ve Mustafa Kemal Atatürk hakkında oyunlar yazmak, sahneye taşımak benim için vefa borcu adına çok önemli. Benden serinin iki önemli kahramanını yazmamı istediler. “Ben Kazım Karabekir” ve “Ben Hasan Tahsin” oyunlarını yazdım. Her iki kahramanımızın hayatını kitaplardan inceleyerek bir yapı oluşturdum. Kolay değildi. Bu kadar büyük işler başarmış, memlekete faydaları olan kahramanlarımızı anlatmanın sorumluluğunu almak hassas bir konuydu. İlk sahnelendiğinde Kazım Karabekir’i ben oynadım. Sonrasında kendi tiyatromun yoğunluğu nedeniyle başka bir arkadaşıma devrettim. Çok şükür ki hem birkaç sezondur sahnede hem de Üstün Akmen jürisinden Seçici Kurul Özel ödülü aldık. 

- Tezat Sanat dönemine gelelim. Ne zaman kuruldu? Neler oynadınız? 

Tezat Sanat 2018 yılında kuruldu. Öncesinde özel tiyatrolarda çalışıyordum. Fakat son dönemde özel tiyatroların halini görünce kendi tiyatromu kurmaya ve hayalimin peşinden gitmeye karar verdim. Sağ olsun eşim de bana bu konuda çok destek oldu. Dört yıl boyunca üzerinde çalıştığım “Anılarla Atatürk” de benim ilk oyunum oldu. Bir meddah olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını doğumundan ölümüne kâh tebessümle kâh hüzünle anlatıyorum. 5 sezondur halen oynuyorum. Türkiye’de birçok şehirde ve yurtdışında İsviçre’de sahneledim. Başarılı olunca da 2021 yılında Tiyatro Gazetesi Anadolu Tiyatro Ödülleri’nde “Emek Başarı Ödülü” aldım. 

Pandemi sonrasında ise kendi yazdığım “Birazcık Su Lütfen” adlı çocuk oyunumuz sahneye taşıdık. Su kıtlığı ve iklim krizini anlatan çocuk oyunumuzun prömiyerinde siz de yanımızdaydınız, çok teşekkür ederim. Belediyeler, okullar çok ilgi gösterdi. Çocuk oyunumuz da sahnelenmeye devam edecek. 
Yeni sezon için ise yazdığım iki oyunum var. “Çanakkale’den Kurtuluş’a 100 yıl” adlı oyunumun provaları devam ediyor. Yine tek kişilik ve bu sefer savaş kahramanlarımızı anlatıyorum. Erinden subayına cephede yaşananları aktaracağım. 

Ayrıca ikinci döneme yetişirse “Heim” isimli oyunumu da sahneye taşımak istiyorum. Konusu biraz özel olduğu için ipucu vermek istemiyorum.  
Tezat Sanat bu şekilde devam edecek. Üretebildiğim kadar üretmeye ve sahnede olmaya devam edeceğim. Tabii sizlerin ve seyircimizin de desteğiyle. 

- Salgın, ekonomik sıkıntılar, deprem...Tiyatronun yakın dönem geleceği hakkında ne düşünüyorsun? 

Salgın hepimizi çok etkiledi. Hiç beklemediğimiz, öngöremediğimiz bir küresel salgın oldu. Bu da öncelikle bütün dünyada sanatı ve tiyatroyu vurdu. 
Pandemide eve kapanmak, sahneye çıkamamak beni gerçekten çok yıprattı. Fakat sonrasında kendimi toparlayıp bir çocuk oyunu ve iki yetişkin oyunu yazdım. 
Zaten ülkemizde ne tür bir felaket, sıkıntı olursa ilk tiyatrolar etkileniyor. Hemen oyunlar duruyor, sahneler kapanıyor. Sektörümüzü salt eğlence olarak gören insanlar ‘Felakette eğlence mi olur’ diyerek bizleri eleştirmeye başlıyorlar. Oysa bizler depremden sonra depremzedeler için oyunlarımızı oynayıp destek olduk. Deprem bölgelerine gittik, moral verdik. Halen o bölgeye giden meslektaşlarımız var. Ama mesela Pandemi sonrasında insanlar tiyatrolara, konserlere, sanata akın etti. Neden? Çünkü sanat ekmek, su gibi ruhun, insanlığın en büyük ihtiyacı. Bunu unutmamak lazım. 

-Lale Oraloğlu'nu Füsun Erbulak, Alev Oraloğlu, Can Şengel, Ülkü Erakalın, Lale Belkıs'tan dinlemiştim. Yüksek Lisans tezinin konusu Lale Oraloğlu ve Oraloğlu Tiyatrosu sanırım...Neden Lale Oraloğlu?

Ben tiyatroyu ve yaşama sanatını Lale Oraloğlu tiyatrosuna girdiğimde ustamdan öğrendim. Ustam Lale Oraloğlu’nun yanında çalışmaya başladığımda genceciktim. Hayata farklı açılardan bakmayı, sahneyi, sahneye dair her şeyi ustam Lale Oraloğlu’ndan öğrendim. Belki de ben usta-çırak ilişkisiyle yetişen son oyunculardan olabilirim. Bana çok şey kattı. O tiyatroda Orçun Sonat’la, Yaşar Şener’le, Ayten Güvenç’le bir çok usta isimle çalıştım. Hepsini sevgi ve rahmetle anıyorum. 
Yüksek Lisansa başlamamın en önemli sebeplerinden biri sevgili Nedim Saban’dır. Bana her konuda destek olan, oyunlarıma gelip en ön sırada beni alkışlayan can dostumdur. Kendisi bana yüksek lisans yapmamı, tecrübelerimi genç nesle aktarmam gerektiğini söyledi. Böylece yüksek lisansa başladım. 
Son yıllarda çok çabuk unutan insanlar olmaya başladık. Ben de yüksek lisansta ustam Lale Oraloğlu’nu tez yapmayı, hatta tezim bittikten sonra kitap olarak bastırmayı düşündüm. Ona manevi olarak bir borcum var. Onu unutturmamak için böyle bir çalışmaya giriştim. Onun yaşadıkları birçok tiyatro oyuncusuna, sanat üreticisine ve yaşama mücadelesi verenlere ders olacak nitelikte. 

- Cüneyt İngiz buğulu bir pencere camına ne yazar?

İlginç bir soru. Aslında tiyatro sanatı da buğulu pencereye yazı yazmak gibi. Yazılanlar bir süre sonra buğu dağılınca yok olup gitmiş gibi görünse de tekrar buğulandığında alttaki yazdığımız ortaya çıkıyor. 

Herhalde “Sanat nefes almaktır, yaşamaktır.” diye yazardım.

Bu güzel fırsatı bana verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Umarım cevaplarımla kendimi yeterince ifade edebilmişimdir. Sevgiler,

Anahtar Kelimeler: Cüneyt İngiz



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





TİYATRONLİNE

E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir