Eleştiri

Yastık Adam  - Bambu Tiyatro

Yastık Adam - Bambu Tiyatro

2017.12.19 00:00
| |
0
|
6562


Tiyatro, açık bir kapı mı olmalı, herkesin dilediği yerinde girip çıkabileceği, yaşayan bir han gibi mi?

BAMBU TİYATRO; YASTIK ADAM

Tiyatro, açık bir kapı mı olmalı, herkesin dilediği yerinde girip çıkabileceği, yaşayan bir han gibi mi? Çünkü hepimiz her an dikkati kolayca başka bir yere çekilebilecek eğreti bir algılanımla yaşıyoruz... Karşılaşmalarımız artık yeterince gerçek değil; akşamki bir sohbetten örneğin yara almış... Az önce sanalda zaten gördüğüne bakarken, gerçek içre bir rüyada gibi de hissedebilirsin kendini...

Makinelerin izanına kaldık. Örneğin whatsap, görmeyi ve görülmeyi kendi başına yöneten bir düzenek. Aslında bize yazan kişinin değil, makinenin insafına kaldık. İnternetin çekip çekmediği bile bir anlığına kişisel bir tavır gibi algılanabiliyorsa, eskisine göre daha çok kaygılı insanlar oluşumuz kaçınılmaz... Bir ilgi ve bilgi bombardımanı altında bilmiyor olmak bizi çabucak endişelendiriyorsa, tüm bunlar içinden iyi bir tiyatro izleyicisi olmak zorlaşıyor eskisine göre ve sahnedeki oyunun bizi derinliğine çekmesi için yapması gereken de zorlaşıyor. Yastık Adam için bir eleştiri yazısı yazmadan önce böyle bir girizgah yapmayı bu yüzden gerekli gördüm.

Hız çağında Hayat gibi hantal

Ne anlatıyor? Oyun, ne dediğini anlamak için zorla konuşturmaya çalıştığımız bir çocuk gibi. Yavaş yavaş anlatıyor, çok şey söylediği için neyi daha çok demek istediğini tam anlamıyoruz... Hayat gibi hantal. Hız çağında sabırlı bir seyirci isteyen bir oyun... Günümüzün tiyatrosu hakkında çok şey düşündüren bir oyun... Bir sahne formu olarak dinamik ve devingen değil. Yarısı kadar bir süreçte de anlatılabilecekken işlevsiz tekrarlarla uzatılmış. Kime oynadığımızı bilmek zorundayız. Seyircinin algısı günümüzde çok hızlı. Dinamik de değilse anlattığımız şey, kimse iki saat tahammül edemeyebilir.

İçinde olduğumuz dünyayı biz var ederiz; değerli olan insan mı sanat mı?

Oyunun derdi neydi? Sorguladığı şey? Oyunun sorguladığı çok önemli bir şey; İyiliğe ya da kötülüğe, bizler düşüncelerimizle sebep oluyoruz. İyi düşünüp iyi yazarsak, dünyanın karmaşasına aklı ermeyen, yazdığımızı olduğu gibi algılayan saf kalpliler mutlu olur ve belki de bu dünyadaki tek gerçek mutluluk onlarınki olduğu için çok şey başarmış oluruz. Yaptıklarımızı, var ettiklerimizi olduğu gibi algılayanlar, tıpkı hayatın iç sesleri gibi, doğrudan algılayanlar için... Dikkatli olmalıyız evet, yazdıklarımızı olduğu gibi algılayıp, bir tarif kitabı gibi algılayıp uygulamaya kalkanlar olabilir. Günümüzdeki kişisel gelişim kitaplarının temel öğretisini hatırlatıyor bu. Evrenin söylediklerimizin yorumunu ölçüp biçecek tartacak zaman yoktur; o söylediğimiz her şeyi olduğu gibi algılar. Karşıtlıkları bilmez. Çünkü tıpkı doğa gibi bütünseldir; bölünmemiştir. Bozulmamıştır. Bu yüzden kullandığımız dile dikkat edelim der. Buradaki dezavantajlı kardeş de evrenin bütünsel bilincini ifade ediyor; masum, saf, bizlerin kurguladığı hayatı yaşayan... Bizlerin şekilci davranıp, örneğin iyi bir öykü olsun diye, yapıp ettiklerimiz hayattan daha değerli değil... Değerli olan insan mı sanat mı? Oyunun sorgulattığı başka bir kavram da bu... Sanatı, insan için yapıyorsak elbette ki değerli olan insan.

Sanat çerçevesinden bakarak şunu sorabiliriz; ne yani her şey iyi olsun hayat güzel olsun diye kötülüklerden bahsetmeyecek miyiz? Gerçekleri anlatmayacak mıyız? İnsan ruhunun her türlü karanlığıyla elbette ki yüzleşebilir ancak bunu kendi kendini iyileştirmek için sürdürdüğü bir sanatsal yaşantı olarak sürdürebilir. Nasıl ki karanlık, karmaşık resimler, (kişiyi içindeki karmaşayı dışa aktarmak yolu ile rahatlatan) hastalıkların bir sağaltım yöntemi ise, bu tür yazan çizen kişiler için de bu ürünler belki de bir tür sanat ehlince gözden geçirildikten sonra, yayılmalı... Elbette ki sanatta sansür olmaz. Ancak, yazar, bir okuyucunun varlığını gözeterek yazdığı için sorumludur. Etki edeceği topluma karşı sorumludur. Tiyatro eserleri de öyle... Yüksek ölçüde estetik yönü gelişmiş ve yeterliliği yüz yıllar boyunca kabul edilmiş eserlere sık sık bakmalıyız bu konuda kafamız karıştığında... Örneğin Dostoyevski, insan ruhunun en karanlığını estetik bir yöntemle anlatışını, bir sanatçıda olması gereken estetik ölçüsüne bağlıdır. Tarih boyunca elbette ki kötülükler de anlatıldı. Medea'dan, Macbath'e, Hamlet'e... Ancak bu eserlerde ortaya çıkan, yüzyıllar sonraki okuyucusuna, izleyicisine de aynı güçle ulaşmalarını sağlayan en başta dert edindikleri insana karşı sorumlu olmayı derinden hissetmiş olmalarıydı.

Su testisi, su yolunda kırılır

Olan biten şu; çocukluğunda kardeşine işkence eden anne babasını öldüren yazarın, tüm ayrıntıları ile anlattığı, cinayetler, türlü işkenceler vs., kötülük üzerine yazdığı öykülerini, dezavantajlı kardeşinin uygulaması ve sonunda kardeşinin itirafI üzerine, yazarın, kardeşini de bir karakolda boğarak öldürmesi, öykülerinin yaşaması sözünü alarak, infaz edilmek istemesi... Sonunda öyküde anlattığı yastık adamın aslında yazarın kendisi olduğunun anlaşılması.... Ancak ne anlatsak eksik kalır çünkü öykü anlatımlarıyla dallanıp budaklanan bir olay örgüsü var. Bu arada, anlatıcının güçlü canlandırmasına karşın, anlatılanların çokluğu nedeniyle canlandırmaların gücü azalmış.

Sonuç

Oyuncu seyirciye bakarak suyunu tanır, kendini tanır, ne sattığını bilir. Ne satar oyuncu? Oyuncu boşluğu satar. İnsan oluşun aynasındaki o büyük boşluğu satar. Çoğu kez ne olduğuna, yazar, yönetmen, tasarımcı, oyuncu, seyirci, hep beraber karar verdiğimiz boşluğu... Yaşasın eksiğiyle gediğiyle bizleri düşünmeye sevk eden o boşluk. Yaşasın tiyatro... Çoğu kez koşturmacayla geçen hayatlarımızda bi boşluk bulup da iki satır yazamadım, ya da sevdiğim birini görmeye gidemedim, ya da düşünemedim, şiir okuyamadım, film izleyemedim, tiyatroya gidemedim, kendi kendimle baş başa kalamadım deriz ya; işte oyuncu o boşluğu; her şeye birden dur diyen, hayattayken sınanan ölüm tecrübesini... Bizleri başka bir hikayenin içine alır ve artık kendi hayatımızın suyundan çıkmış oluruz. Gözlerimizin bağlı olduğu şu hayat okulunda, sıra arkadaşımızın kimler olduğunu görmüş oluruz. Bunun için en ilkin yazara, sonra çevirene ve Bambu Tiyatro Yastık Adam ekibine, (özellikle) oyuncular olmak üzere, teşekkürler. Evet, bizi bir hikayenin içine almayı başardılar...

Anahtar Kelimeler: yastık adam, bambu tiyatro

0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.

TİYATRONLİNE

E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir