MAKALELER

Küllerden Arta Kalan

2016.04.06 00:00
| | |
7269

Erzurum’da dünyaya açılan perdeydi benim için tiyatro.

 
 

Erzurum’da dünyaya açılan perdeydi benim için tiyatro. 1998 yılında ‘Kader Kısmet Oyunu’ ile perdeyi araladım ve o muhteşem kadın sayesinde tiyatroyu meslek olarak seçtim. 

1997 yılına kadar, turne tiyatroları sayesinde oyunlar izleyebiliyor, tiyatroyu tanımaya çalışıyorduk. ‘Can Bebek’ oyunu ile yerleşik düzene geçen Erzurum Devlet Tiyatrosu, sinemayla birlikte tek sosyal faaliyetimiz oldu. Oyunları dört gözle bekler, dünyayı ayaklarımıza getiren sihirli perdenin açılmasını keyifle izlerdik. Oyuncuları tanır, yolda gördüğümüz zaman çok ünlü bir sanatçı görmüş gibi heyecanlanırdık. ‘Kader Kısmet Oyunu’nda, Sadık Yağcı ile birlikte o muhteşem kadın dediğim Meral Taytuğlu’nun performansları, tiyatrocu olma hayallerimin ilk başlangıcıydı.   Bir kadın hem bu kadar güzel hem bu kadar yetenekli olabilir miydi? Yıllar sonra arkadaşım olduğunda sadece güzelliği ve yeteneği değil, mütevazılığı da beni çok şaşırtmıştı. 

Sekiz yıl Erzurum’a tiyatroyu sevdirenler arasına giren Meral Taytuğlu, Ankara’ya tayini çıktıktan bir iki sene sonra, bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Ondan geriye, Erzurum Devlet Tiyatrosu’nda adının verildiği kulis ve hep iyilikle anılan hatıraları kaldı.


Kimler geldi kimler geçti Erzurum Devlet Tiyatrosu’ndan. Benim stajyer olduğum dönemde oyuncuların birçoğu tiyatroya ilk gelen oyunculardı. Prova aralarında tiyatronun ilk günlerini anlatırlardı. Sıcak memleketlerinden gelip, Erzurum’un soğuğuna alışmaya çalışmaları bir yana, muhafazakâr bir şehre tiyatroyu sevdirme çabaları çok da kolay olmamıştı. Yeri gelip personel sıkıntısından tiyatronun temizliğini üslenmişler, yeri gelip seyirci toplamak için tiyatro binasının çevresindeki esnafı tek tek ziyaret ederek tiyatroya davet etmişlerdi. Muhtemelen tiyatronun ilk müdürü Doğan Yağcı’nın öncülüğüyle oyuncusu, teknik personeli, herkes halktan kopmamış, çok iyi dostlar edinmişlerdi. İşte onların bu emekleri sayesinde, benim çalıştığım yıllarda tiyatro, en popüler dönemini yaşıyordu.

‘Scapin’in Dolapları’, ‘Memurin Faslı’ gibi sevgili Serhat Kılıç’ın, Burak Altay’ın enerjilerinin tavan yaptığı oyunlar, kapalı gişe oynar, merdivenlerde bile yer kalmazdı. Dünyaca ünlü bir pop star gibi oyun çıkışı bu arkadaşlardan imza almak için kuyruğa girenler her gün tiyatroya gelen hayran mektupları, hediyeler Erzurum’da tiyatronun anlaşıldığının ve tercih edildiğinin bir göstergesiydi. Bütün bu ilgi ve sevgi oyuncuları şımartmamış olacak ki her prova sonrası Serhat’ın bana ‘Oluyor mu üstat?’ diye sorması, onun profesyonelliğinden kaynaklanıyordu. Bugün kendisini ekranlarda gururla izlerken, sahnede döktüğü alın terinin meyvelerini topladığını düşünüyorum. 
Erzurum Devlet Tiyatrosu ikinci evimiz gibiydi. Bazen sabahlara kadar süren provalarda koltuklarda uyuklar, fuayede derin sohbetlere dalardık. Üstelik sadece tiyatrocuların mekânı değildi burası, tiyatroya gönül vermiş herkes bu ailenin bir üyesiydi. Mesleği doktor, öğretmen olup, tiyatro yapmak isteyen birçok arkadaşımız provaları izlemeye gelirdi.


Çok acı kayıplarımız oldu. Terzimiz Gülten Güngör’ü de tıpkı Meral gibi bir trafik kazasına kurban verdik. Geçen yaz kaybettiğimiz Yasemin Erbulun oyuncumuz ise hepimizi yürekten yaraladı. Tiyatroya adım atar atmaz şen kahkahasıyla herkesi sevince boğan Yasemini unutmak mümkün mü? Disiplinli çalışmasıyla, sadece oyunculukta değil, yaptığı çevirilerde de başarılıydı. Aslında onun için söylenecek o kadar çok şey var ki, ben onun en çok doğallığını ve neşesini sevdim. 
Her ne kadar okulunu okusam da, tiyatroyu tiyatroda öğrenenlerdenim. Asistanlığını yaptığım başta Emre Erçil olmak üzere, Özdemir Nutku, Halil Akarsu gibi yönetmenlerden oyunlara eleştirel gözle bakmayı öğrendim. 

Oyuncu ve yönetmen dışında sahnede üçüncü bir göz olmaya çalıştım. Bütün bu deneyimlerim, eleştiri yazılarımı yazarken bana kolaylık sağladı. Sadece seyirci gözüyle değil, oyuncunun, tekniğin ve yönetmenin bakış açısıyla da değerlendirme yapabiliyorum. 


Hayran olarak girdiğim Erzurum Devlet Tiyatrosu’nun kapısından meslek edinmiş olarak ayrılırken çok güzel hatıralar ve dostluklar bıraktım. Bir gün Erzurum’a döndüğümde hatıraları yâd etmek üzere ilk uğrayacağım yerin tiyatro olacağını hayal ederken, 1 Nisan’da tiyatronun yandığı haberini aldım. Önce kötü bir, 1 Nisan şakası olduğunu sandım ancak yangın fotoğrafları acı bir gerçek olarak hafızama kazındı. 


Şimdi küllerden arta kalan hatıralarla avunmaya çalışıyorum. Geçmişin sevinç ve hüzün dolu sayfalarında gezinirken, hep güzel anılar biriktirdiğimi fark ediyorum. Umarım en kısa zamanda ya hayran olarak seyredecek, ya da benim gibi mesleğini tiyatro olarak seçecek gençlere, dünyanın kapılarını açmak için yeni bir tiyatro sahnesi yapılır. Biliyorum ki Erzurum’da bulunan Sezai Yılmaz, Taner Köse, Gökhan Kocaoğlu başta olmak üzere oyuncu arkadaşlarımız Erzurum’u tiyatrosuz bırakmayacaktır. Erzurum Devlet Tiyatrosu’na emeği geçen, küller arasında hatıralarını arayan herkese selam olsun. Tiyatronun gülen ve ağlayan yüzünden eksik kalmayın hoşçakalın.

 

Yazan: Zeynep Bayraktutan
[email protected]

Anahtar Kelimeler: erzurum devlet tiyatrosu, erzurum



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





TİYATRONLİNE

E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir