MAKALELER

Joseph Ve Maria - İzmir Devlet Tiyatrosu

2013.03.20 00:00
| | |
5523

Viyana’nın en büyük alışveriş merkezlerinden birisinde 1990’ı 1991’e bağlayan yılbaşı gecesi.



 

Viyana’nın en büyük alışveriş merkezlerinden birisinde 1990’ı 1991’e bağlayan yılbaşı gecesi. Alışveriş merkezinin kapanmasıyla birlikte içeride birbirlerinin varlıklarından haberdar olmayan iki kişi kalır. Temizlik yapmak için gelen geçici işçi Maria ile alışveriş merkezinin güvenliğinden sorumlu olan Joseph. 

 

 

Oyun başladığında alışveriş deposu ve personelin bulunduğu odada büyük bir telaş vardır. Bir yandan yılbaşı kampanyalarının anonsları yapılır, bir yandan çalışanların aceleyle işlerini tamamlaya çalıştıklarına ve mesainin bitmesi için sabırsızlanmalarına şahit oluruz.Bu kısacak sahnede oyuncuların ( Vedat Seydi Aksu, Selda Bakırtaş Alpuğan, Erem Nalcı, Dilek Can, Derya Yırtıcı, Ulaş Narlı )  bezginlikleri ve neredeyse zorla satışı yapılan ürünler için hazırlanan kampanyaların duyuruları üzerinden kapitalizm eleştirisi yapılıyor. Perde açılmadan önce başlayan ışık oyunları ve oyunun giriş sahnesi gayet başarılı olunca keyifli bir seyre hazırlanıyorsunuz ancak oyun pek de bu minvalde ilerlemiyor.

 

Yazar Peter Turrini yaşlılık, yalnızlık öğeleri ile komünizm, kapitalizm sistemi üzerinden dünyanın geçirdiği değişimin hayatlarımız üzerindeki etkisini eleştiren bir oyun kaleme almış. Bu eleştiriyi yaparken de değişime ayak uyduramayan iki karakteri baz almış.

 

 

Oyunun konusu itibariyle anlatabileceği çok şeyi olan yazar sanırım bu çokluk durumunun yarattığı heves içinde temel derdinin peşinden ayrılıp pek çok şeye değinmiş. Maalesef ki bu durum oyuna bir derinlik ve boyut katamamış. Tam tersine yazarın derdinin anlaşılamamasına neden olmuş. Komünizme sonuna kadar inanan ihtiyar bir adam, hayallerinin peşinden giden ama hayal kırıklıklarına uğrayan bir kadın, sosyalist devletlerin yıkılışı, faşist yönetimler, cezaevleri, yoldaşlar, yaşlılığın sıkıntıları, çocukları tarafından dışlanan ebeveynler..Yalnızlığın zorluğu ve insanın kaç yaşında olursa olsun sevgi ihtiyacının bitmediği ise anlatılmak istenen şey bunu anlatmak için bunca şeyi işin içine sokmaya gerek var mıydı sorusu geliyor akıllara.Elbette bir konuyu anlatmak için sadece o konu üzerinden gitmek zorunlu değil hatta böylesi bir durum tekdüzelik yaratır. Ancak konuyu çok boyutlu olarak ele alacaksınız ve birbirinden farklı şeylerin aslında nasıl da birbiriyle alakalı olduğunu gösterecekseniz çok sağlam bağlantı noktalarınızın olması gerekir. Aksi takdirde çok sözü olan ama ne dediği anlaşılamayan biri olmanız kaçınılmaz. Yazar Peter Turrini metni oluştururken çok şeye değinmenin derdine düşmüş ve işin esaslı noktalarını pek çok yerde ıskalamış. Örneğin Maria’nın varlığından haberdar olmayan Joseph onun sesini duyduğunda bir tehlike sezerek depoya gelir, aynı şekilde Joseph’in orada olduğunu bilmeyen Maria da yakalanmış olmanın korkusu içindedir ama birdenbire biri oğlundan, diğeri de faşizmden şikayet etmeye başlar. Bu durum öylesine ani gerçekleşiyor ki sahnedeki duruma yabancılaşmamak imkansız.

 

 

Bünyesinde sakatlıklar barındıran metni sahneye koyan yönetmen Mehmet Ege’nin rejisi oyunun açıklarını kapatamıyor ne yazık ki. Joseph ile tanıştığı ilk dakikalarda iş olduğu zaman hep kendisini çağırdıklarını söylemesinden alışveriş merkezinde daha önce de temizlik yaptığını, dolaplardaki her şeyin yerini bilmesinden de depoya daha önce girmiş olduğunu anladığımız Maria’nın sahneye girişinde pencerenin arkasından gördüğümüz yüzünde niçin tedirginlik olduğunu anlamak mümkün değil. Maria’nın yüzündeki ifade bildiği bir yere temizlik yapmaya gelmiş işçiden çok alışveriş merkezini soymaya gelmiş bir hırsızı andırıyor. Joseph’in yaşadıkları nedeniyle gergin,aksi bir adam olması olağan kabul edilse de başına gelenlerden Maria’yı sorumlu tutarcasına ona karşı abartılı bir kızgınlık içinde olması da inandırıcı değil. Metnin bağlantı noktalarındaki sorunlar özellikle ilk perde de bir oyuncunun içeriye gittiği bölümlerde diğerinin sahnede onu beklemesine yol açıyor. Bu bekleme içerideki oyuncunun az sonra ne yapacağından çok sahnedeki oyuncunun yapacak hiçbir şeyinin olmadığı, mecburen bir müddet beklemesi gerektiği izlenimini uyandırıyor. Oysa ki bu bölümlerde oyuncuların sözleri olmasa da mimiklerinde ve beden dillerinde duruma uygun devinimler görebilseydik sahnede yalnız ve çaresiz kaldıkları hissi uyanmazdı. İlk perdeye oranla daha hareketli geçen ikinci perde seyircinin ilgisini biraz daha üst seviyeye çekiyor.  İlk perde boyunca sahnede olan temizlik arabasında bulunan paspasın sapı ise oyuncuların oturdukları bölümde yüzlerini kapatması nedeniyle dikkat edilmesi gereken bir unsur.

 

 

Oyuna isimlerini de veren ana karakterleri devlet tiyatrosunun deneyimli oyuncuları Tomris Çetinel ve Selçuk Özdoğan canlandırıyor.

Devlet tiyatrosundaki rol aldığı oyunlar, Sivas ve Konya’daki müdürlük görevleri,bir festivalin yaratıcısı olması ve yönettiği oyunlarla tanıdığımız Tomris Çetinel konservatuvardan mezun olduğunda stajyer sanatçı olarak geldiği İzmir Devlet Tiyatrosu’na 2012 yılında oyuncu olarak tayin oldu. İzmir’de göreve başlamasının ardından Mirasçılar isimli oyunda yönetmen olarak gördüğümüz Tomris Çetinel bu oyunda da Maria karakteriyle karşımıza çıkıyor. Yedi yıl aradan sonra sahnede izleme imkanı bulduğum Tomris Çetinel’in adını oyunun kadrosunda görünce heyecanlandığımı itiraf etmeliyim. Büyük bir merakla gittiğim oyunu izledikten sonra ise şimdiye kadar olan başarılarını göz ardı etmemekle birlikte hayal kırıklığına uğradım. Karakterin derinliğinin olmaması, oyunun geneline yayılmış olan kopukluk Tomris Çetinel’in performansını olumsuz yönde etkilemiş. Elinden geleni yapmaya çalışan ama oyunun tam olarak içinde yer alamayan oyuncu tüm tecrübesine rağmen sahnede acemi bir oyuncuyu andırıyordu. Kişisel tarihimde Tomris Çetinel’i Maria olarak hafızamın derinlerine atıp etkileyici sesi,kusursuz diksiyonu ve tüm gerçekliğiyle canlandırmış olduğu rolleriyle hatırlamayı tercih ediyorum.

Joseph karakterinde ise bugüne kadar rol aldığı oyunlarda edindiği birikimle usta sıfatını hak eden Selçuk Özdoğan’ı izliyoruz. Sahnede ilk kez izleme şansını yakaladığım oyuncu hakkında Joseph dışında bir kıyaslama şansım olmasa da canlandırdığı bu karakterin genel performansının altında olduğunu tahmin etmek güç değil. Selçuk Özdoğan sahnede bedeni kadar sesiyle de oynayan oyunculardan. Sinirli,gergin hallerinden yavaş yavaş sıyrılıp da özellikle daha alçak bir ses tonuyla konuştuğu zamanlarda Selçuk Özdoğan’ın sesinden etkilenmemek mümkün değil. İhtiyar bir adama uygun beden diline aynı zamanda eğreti durmayacak bir çeviklik yerleştirmesi de takdire değer. Ancak benim izlediğim oyuna özgü olmasını ümit ettiğim bir kusur var ki oyuncunun sesindeki ve bedenindeki ustalığa gölge düşürüyor. Sahnede repliklerini hatırlamaya çalışır şekilde duraklaması, bir yeri atlamış da toparlamaya çalışıyormuş gibi halleri özellikle birkaç yerde son derece rahatsız ediciydi. Oyuncunun bir an önce bu konudaki sıkıntıyı gidermesi gerekiyor.

14 Mart’ta İzmir Devlet Tiyatrosu’nda prömiyer yapan Joseph ve Maria hem metindeki hem de rejideki eksikler sebebiyle ağır aksak ilerliyor. Oyun tanıtımında kah gülümseyerek kah hüzünlenerek izleyeceksiniz denilse de Joseph ve Maria hüzünlendirme kısmını es geçip ikinci perdede yer yer güldürüyor. Oyun için kötü denilemese de lezzetsiz bir seyir sunduğunu söylemek haksızlık olmaz .

Anahtar Kelimeler: Joseph Ve Maria, izmir devlet tiyatrosu



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





TİYATRONLİNE

E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir