MAKALELER

Giydirici - İstanbul Devlet Tiyatrosu

2017.02.24 00:00
| | |
8211

Herkesin hayatında kült olmuş filmleri vardır. Defalarca izlense de, aynı heyecan, aynı hoşnutluk hissedilir.

Herkesin hayatında kült olmuş filmleri vardır. Defalarca izlense de, aynı heyecan, aynı hoşnutluk hissedilir. İşte bana bu duyguları yaşatan birkaç filmden biri de, Piyanist’tir. Öyle ki başrol oyuncusu Adrien Brody’e olan hayranlığım bu filmle başlamıştır. Elbette oyuncular kadar, bu filmi klasikleştiren en önemli unsurlardan biri de senaryosudur. Piyanist’i senaryoya uyarlayan Ronald Harwood, hep imrenerek andığım bir isim olunca, onun tiyatro oyunları da benim için bir değerdir. 


İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun bu sezon sahnelenen ‘Giydirici’ adlı oyunu Ranold Harwood’un kaleminden çıkmış, Piyanist tadında bir oyundur. Piyanist filminde Nazi istilası altında müziği hiç bırakmayan ve savaşın acımasız tarafından piyanonun tuşlarında hayat bulmaya çalışan Szpilman gibi, Giydirici’de de bombalar altında tiyatroyu bırakmayan bir kumpanyanın direnişi anlatılır. 


Oyun içinde oyun olan Giydirici, turne yapan bir tiyatro kumpanyasının Kral Lear’ı sahnelerken kuliste geçen olayları konu almıştır. Kumpanyanın aktörü Sir (Hakan Çimenser) ve onun kostüm giydiricisi Norman (Celal Kadri Kınoğlu), Sir’ün eşi Lady (Hülya Gülşen) kumpanyanın sahne amiri Madge (Rüyam Perihan Dirin) ve kumpanyanın diğer oyuncuları Kral Lear’ı oynamak için hazırlanırken, Sir’ün hastalanmasıyla birlikte özel yaşamlarını sorgulamaya başlarlar. Günümüzde Tükenmişlik Sendromu adı verilen, yıpranmışlık veya duygusal çöküntü dediğimiz zaman zaman her aktörün yaşadığı duyguyla Sir, bombalar altında tiyatro yapmaya çalışırken, bir yandan da yaş almanın korkusuyla, ilişkilerini mesleğini sorgular. Bugüne kadar etrafından sürekli ilgi gören Sir, egosu ve gerçekler arasındaki uçurumu anlamaya başladığında bunalımları da başlar. 


Oyunun konusu her ne kadar Sir’ün etrafında dönse de, Norman yani Giydirici, başkarakterdir. İşte tam burada oyunun teksinden mi, yoksa rejiden mi kaynaklandığını bilmediğimiz bir tezatlık oluşmaktadır. Celal Kadri Kınoğlu’nun mükemmel oyunculuğuyla sahnelerini kahkahayla ve keyifle izlediğimize bakılırsa oyunun başrolü ona ait. Ama Norman’ın esprili ve işine çok düşkün biri olduğunun dışında, Sir kadar açığa vurulan bir karakter çözümlemesi yapılmamış. Oyunun finalinde Norman’ın Sir’e aşkla bağlı olduğunu itiraf etmesi, yine de bağlılığına, tutkusuna ve kıskançlığına bir açıklık getirmiyor. Kim bilir sırf bu yüzden Norman dışında bütün karakterler daha geride kalmış. 
Sir rolünü üslenen Hakan Çimenser aynı zamanda oyunun yönetmeni. Yukarda da söylediğim gibi, olaylar daha çok onun etrafında dönmesine rağmen Norman kadar sivri ve can alıcı bir oyunculuk sergilemiyor. Tıpkı Lady rolündeki Hülya Gülşen gibi. Ferhunde Hanımlar’dan tanıdığımız Hülya Gülşen sakin, abartısız ve doğal bir oyunculukla dikkati üzerine çekmiyor. Tam rolünün adamı diyebileceğimiz bir seçim ise, Madge tiplemesiyle Rüyam Perihan Dirin olmuş. Yıllarca Sir’e olan aşkını gizlemiş, işine tutku ve disiplinle bağlı, duygularını ele vermeyen rolünün, kendi mimik ve jestiyle bu kadar örtüşmesi az bulunan bir durumdur. 


Tatlı Hayat dizisinde komşu rolüyle neredeyse Haluk Bilginer ve Türkan Şoray kadar sevilen ve zevkle izlenen Celal Kadri Kınoğlu mükemmel oyunculuğunu her haliyle ispatlıyor. Hızlı ve uzun konuşmasında bir defa bile dili sürçmeden, gayet net ve anlaşılır dili, sahneyi bütün köşeleriyle kullanarak, sürekli devinim yaratması, abartılı ama onda abartılı durmayan oyunculuğu, mimik ve jest uyumu, duygu geçişleriyle, sahneyi dolduran ender isimlerden Celal Kadri Kınoğlu’nu keşke dizilerden birinde tekrar izleme şansı bulabilsek. 


İnci Kangal Özgür’ün kostüm tasarımına gelince, Kral Lear sahnesinde kadın kostümleri bana biraz Osmanlı tarzını anımsatsa da, kulis kostümleri 1945 yılının giyim tarzıyla örtüşüyordu. Işık Tasarımı Akın Yılmaz’ın emeğiyle gayet başarılıyken, Savaş Çevirel’in dekor tasarımı bu tür, oyun içinde oyun tekniğinde alışagelmiş döner sahnenin dışında, farklı bir tasarım olmuş. Kulisi halatlarla geriye alıp, Kral Lear sahnesi yapma fikri şahaneydi. Ayrıca Kral Lear sahnesindeki rüzgâr sesi efekti için tasarlanan mekanizma, kutlanmaya değer. 


Sanatın acılardan, olumsuzlardan, baskılardan yeşerip, daha çok üretkenliğe dönüştüğü ülkelere bakın en iyi sanatçılar o zaman çıkmış ve hepsi klasikler arasına girmiştir. Ronald Harwood da yaşadığı dönemin koşullarını ustalıkla ve samimiyetle kaleme almış, klasik eserlere imza atmış bir yazardır. Giydirici oyununu, kendi hayatından esinlenerek yazdığını, bildiğimiz Harwood, İngiltere’de tiyatroda çalıştığı dönemde Giydirici olarak çalışmış ve Shakespeare şirketinde görev almıştır. Bu ayrıntının, oyunu izlerken, Norman karakterindeki samimiyetten anlaşıldığını söyleyebilirim. 


Giydirici uzunca bir sezon, seyircisiyle dolu sahnesiyle, devam edecek gibi görünüyor. O halde tiyatro severler bu oyundan bahsederken siz yabancısı olmayın. Tiyatronun gülen ve ağlayan yüzünden eksik kalmayın. Hoşça kalın. 

Zeynep BAYRAKTUTAN
[email protected]

Anahtar Kelimeler: giydirici, ronald harwood, hakan çimenser, istdt, istanbul devlet tiyatrosu



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





TİYATRONLİNE

E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir