MAKALELER

Açık Denizde - Kent Oyuncuları

2008.03.09 00:00
| | |
3454

Uzunca süren yurtdışı gezimden dün sabaha karşı döndüm. Ne yedim ne içtim bir kenara bırakıp, neler gördüğümü elbette “bir münasip zamanda” anlatırım, ...


 
Uzunca süren yurtdışı gezimden dün sabaha karşı döndüm. Ne yedim ne içtim bir kenara bırakıp, neler gördüğümü elbette “bir münasip zamanda” anlatırım, ama gelin işe kaldığımız yerden, 2007-2008 tiyatro sezonu değerlendirmelerimden devam edelim...

  
Okunma Sayısı: 136915-01-2011 22:00
 

    BİR AL, ÜÇ SEYRET, TİYATROYA ŞÜKRET: "KENT OYUNCULARI 45 YAŞINDA"

    Uzunca süren yurtdışı gezimden dün sabaha karşı döndüm. Ne yedim ne içtim bir kenara bırakıp, neler gördüğümü elbette “bir münasip zamanda” anlatırım, ama gelin işe kaldığımız yerden, 2007-2008 tiyatro sezonu değerlendirmelerimden devam edelim.
 
    Efendim, Kent Oyuncuları 45. yılını tamamlarken, bu yıl birkaç ilke de imza attı. Sahneye üç yeni oyun koydular. Oyunlar önce biçimleri, içerikleri açısından kırk beş yıllık Kent Oyuncuları tiryakisi izleyicileri şaşırttı. Sahnelenen eserlerden biri, John Buchan'ın yazdığı romandan Patrick Barlow'un uyarladığı, ünlü Hitchcock filmi “39 Basamak”tı, diğeri Israel Horowitz'in absürd komedisi “Kuyruk”tu ve üçüncüsüyse ülkemizde belki de en iyi tanınan ve sevilen gene bir absürd komedi yazarı Slawomir Mrozek'ten “Açık Denizde”siydi. Sözünü ettiğim yeniliklerden biri, bu üç oyunun bilet satışı birlikte yapılıyor. Üç oyuna birden bilet alarak, toplam 30 YTL veren seyirciler, bu oyunların her birini 25 yerine 10 YTL'den izliyor. “Kuyruk” ve “Açık Denizde” adlı oyunlar, aynı gün içinde birbirini izleyen matineler halinde oynanmakta. Seyirci aldığı üç biletten ikisini böylelikle aynı gün içinde kullanmış oluyor. Bir diğer ilginç yenilikse, “Ne Ödeyebilirsen” yeniliği. Ülkemizde ilk kez uygulanan bu yöntemde “Kuyruk” ve “Açık Denizde” adlı oyunlar, ayda bir kez seyircinin ödeyebileceği herhangi bir ücretle izleniyor.
 
     “KUYRUK”

    Kent Oyuncuları'nın 45. yılının ilk oyunu olarak “Kuyruk”u izledim. “Kuyruk”, Kent Oyuncuları arasında yetişen Engin Hepileri'nin ilk yönetmenlik denemesi. Hepileri'nin yönettiği Israel Horowitz'in oyunu, birincilik ikincilik rekabetini konu almakta. Beş birey, rekabet çerçevesinde, diğerini yerinden indirmek için çeşitli komplo teorileri üretiyor. İzleyici, oyun geliştikçe tam anlamıyla bir sistem eleştirisiyle karşı karşıya kaldığını anlamakta. Ne kuyruğu olduğunu bilmedikleri bir “kuyruk”taki beş birey, öncelikle kendilerini iyi duyumsamaya çalışıyorlar, bu olguyu birbirlerine öğütlüyorlar. Birinci olabilmek için ön koşulun doğal davranmak olduğunu birbirlerine sürekli vurguluyorlar. Sonra öneriler yağmuru başlıyor. Kuyruğun dışında kalmakla beşinci olmak arasındaki fark ince ince işleniyor. Sonuncu olmak bile, giderek bir şey ifade eder hale gelecek, çünkü bireyler sonuncu olayım, ama kuyruğun içinde olayım düşüncesini taşımaya başlıyor.
 
     KUYRUKTA KUYRUĞA GİRMEK

    Ben “Kuyruk”u beğendim. Bu beğenim sadece, 2002-2003 sezonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda Engin Alkan'ın rejisiyle izlediğim Eugéne Ionesco'nun “Le Roi se Meurt-Kral Ölüyor”undan (ki 'Kral Ölü(şü)yor' başlığıyla oynanmıştı) ile uzunca bir aradan sonra geçen sezon Dostlar Tiyatrosu yapımı olarak Genco Erkal ve Bülent Emin Yarar'ın muhteşem yorumlarından izlediğimiz Samuel Beckett'in “Oyun Sonu” başlıklı oyunundan bu yana absürd tiyatro izlemediğimden, özlediğimden kaynaklanmıyor. Engin Hepileri'nin “Kuyruk”u, sadece dar bir aydın grubunun ilgisini kışkışlayan oyun olarak ele almaması beğenime neden olmakta. Engin Hepileri; yeni bir dil, yeni düşünceler, yeni yaklaşımlar ve çok uzak bir gelecekte olmayan geniş bir kitlenin duygu ve düşünce biçimlerini değiştirecek yeni, capcanlı bir felsefeyi acemilikten uzak bir biçem içinde sunmayı başarmış. Bilmem anlatabiliyor muyum, beğenim işte buralardan kaynaklanıyor. Ön oyun haydi neyse ne de; görüntü hilelerine, görsel efektlere, illüzyonlara ve mim gösterisine dayanan Derya Aslan'ın “kara tiyatro” örneklemesine neden gerek gördüğünü anlayamamakla beraber, Hepileri'nin rejisinde çizgisel bir gelişimi yeğlemeden Horowitz'in insanın durumuyla ilgili iç sezilerini çok sesli bir yöntemle sunmayı başarmış olması beni mutlu ediyor.
 
     “KUYRUK”UN DİĞER YARATICILARI

    Yönetmen, “Kuyruk”ta dekor tasarımı düşünmemiş, klasik siyah perdeyi yeterli görmüş, yeğlemiş. Alper Maral'ın müziği, Gülbike Berkkam-Yasemin Akyol ikilisinin kostümleri iyi. Cihan Yöntem'in koreografisi oyuncular tarafından oldukça zedelenmiş. Cem Yılmazer'in ışığına sahnenin soluna düşen gölgeler dışında ”kötü” söz edilemez. Özlem Turhal'ın çevirisi kulak tırmalamayacak nitelikte. Oyunda Erdem Akakçe, Ece Erişti, Ushan Çakır, Ferdi Alver, Erkan Avcı görevlerini kusursuza yakın başarıyor. Hele bir de Arnold “sürpriz” yerine “süpriz” demese…
 
     “AÇIK DENİZDE”

    Kent Oyuncuları'nın 45. yılının ikinci oyunu olarak izlediğim “Açık Denizde-Na Pelnym Morzu (1961)”nin konusu kısaca şöyle: Üç adam, biri şişman (Bülent Şakrak), biri zayıf (Engin Hepileri), biri orta yapılı (Ferdi Alver) bir deniz kazasından kurtulup, bir sala çıkarlar ve içlerinden birinin diğerleri tarafından yenmesi zorunluluğuyla karşı karşıya kalırlar. Çünkü erzakları kalmamıştır. Kimin kurban edileceğini kararlaştırmak için bütün politik yöntemleri denerler. Hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, neden bilinmez, kurban olarak seçilen kazazede, aralarında en güçsüz olanıdır. Zayıf adam, ancak şişman olan onu ölümünün kahramanca, özgecil bir edim olacağına inandırdığında, ölmeye boyun eğer. Derken, tuz aramakta olan orta yapılı adam bir kuru fasulye ve sosis bulur. Zayıf adamı öldürmeye artık gerek yoktur. Ama şişman adam, diğerine kutuyu saklamasını emreder. “Fasulye istemiyorum,“ diye mırıldanır, “hem zaten… Görmüyor musun? O çok mutlu!”
 
    “AÇIK DENİZDE”NİN AÇIKLIĞI

    Görüldüğü gibi, “Açık Denizde”nin oldukça açık, keskin politik alegorisi, Kafkavari “kinayesi” vardır. Oyunu sahneye koyan Mehmet Birkiye de, gerçek olanla gerçek olmayan ya da doğru olanla doğru olmayan arasında absürd tiyatroda olmaması gereken katı ayrımları oyunculuklarda ustaca ayıklamıştır. Absürd tiyatroda bir şeyin doğru ya da yanlış olması gerekmiyor ya! “Malûmunuzdur o “şey”, aynı anda hem doğru, hem de yanlış olabiliyor absürd tiyatroda. Birkiye yorumunda, oyun içinde ne olduğunu ve ne olmakta olduğunu doğrulamaktan kaçınırken, bence oyuna işte hep bu noktadan bakmış.
 
     “AÇIK DENİZDE”NİN YARATICI KADROSU

    Oyunda kullanılan: “La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim" gibi zikirler ya da kimi Türk diline yerleşik bazı deyimler Yücel Erten'in çeviri metninde var mıdır, yoksa oyuncular ya da yönetmen tarafından mı oyuna eklenmiştir bilemiyorum, ama Erten'in çevirisi genel anlamıyla iyi. Ancaaak, zikirlerin ya da deyimlerin absürd tiyatronun vurucu etkisini azalttığı da bir gerçek. Cihan Yöntem'in koreografisi “Açık Denizde”de başarıyla uygulanmış. Cem Yılmazer'in ışık tasarımı özellikle kutlanacak oranda iyi. Dekor tasarımı sanırım “anonim”, ama hiç de kötü değil. Engin Hepileri'nin, Bülent Şakrak'ın, Ferdi Alver'in oyunculukları kusursuza yakın. Ushan Çakır ile Erkan Kolçak Köstendil yönetmenin buyruklarına tam anlamıyla uymuş.
 
    Varolmak mı, yoksa hangi nedenle takıldığımız kuyruklarda bizi insanlığımızdan edecek birincilik sevdamız mı önemli ya da bu açgözlülük, bu birbirimizi yeme kavgamız mı bizi “salaha” çıkaracak; öğrenmek isterseniz, bu iki kara mizah örneğini, bu absürd tiyatronun iki ballı bademini izlemezlik etmeyin. Bu arada, Kent Oyuncuları'nın 45. yılını kutlamadan geçmeyin. Onlara olan teşekkür borcunuzu bu vesileyle yerine getirin.

Anahtar Kelimeler: açık denizde, kent oyuncuları



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





TİYATRONLİNE

E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir