MAKALELER

7 Shakespeare Müzikali - Oyun Atölyesi

2009.11.23 00:00
| | |
11017

Başarılı yapımlarına alışkın olduğumuz Oyun Atölyesi, her sezon bir Shakespeare oyunu sahneleyerek seyircisine müthiş tiyatro deneyimleri yaşatıyor...

   Shakespeare'den Yaşamın Özeti: Shakespeare Müzikali   

   Oyun Atölyesi  

   William Shakespeare’in, Beğendiğiniz Gibi (As You Like It) oyunundaki İnsanın Yedi Çağı Tragedyası'nda olduğu gibi; hayatın bir oyun sahnesi, kadınla erkeğinse o hayatın içinde birer oyuncu olduğu felsefesinden yola çıkıp yaşamı yedi evreye bölerek anlatıyor Yönetmen Kemal Aydoğan… Bebeklik, çocukluk, aşıklık, askerlik, meslek, yaşlılık ve ölüm dönemleri Haluk Bilginer tarafından ustalıklı bir yorumla yansılanırken, Evrim Alaysa, Selen Öztürk, Zeynep Alkaya ve Tuğçe Karaoğlan’ı Soykarı rollerinde uyumlu bir bütünlük içinde izliyoruz.
 
   Büyük ustanın hakkını vererek dört yıllık bir süreçte olgunlaşan 7 Shakespeare Müzikali’nin kolaj metnini, Shakespeare’in oyunları ve sonelerinden alıntılar yaparak oluşturan Yönetmen Kemal Aydoğan, yazarın felsefesini zekice verilerle sahneye taşımış. D.T.C.F Tiyatro Bölümü mezunu Kemal Aydoğan, 1999 yılından beri Oyun Atölyesi’nde tiyatro yöneticiliği yapıyor. Bugüne dek, Son Gülen İyi Gülermiş(2000) ve Kesmeşeker(2002) adlı çocuk oyunlarının yanı sıra Azrail’in Gözyaşları(2004), Othello(2004), Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü(2005), Atinalı Timon(2006), Hırçın Kız(2006), Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler(2007) ve Testosteron(2008) adlı oyunları sahneledi.
 
   “Geleceği meçhul ülke bizi meçhul kabuslara katlanmaya mahkum ederek korkak yapıyor…”
 
   Shakespeare’in ustalığı; eleştirel bakış açısını incelikli söz oyunlarıyla estetize etmesindedir, onu tüm zamanların büyük yazarı yapansa tartışılmaz evrenselliğidir. Onun derinlikli zekası, kurgusal becerisi ve söz ustalığının alt metnini kavrayabilmek, insani özelliklerin sınırlarını zorlayan karakter boyutunu keşfedebilmek, kuşkusuz bir yönetmenlik becerisidir. Shakespeare yaşadığı çağı geçmişle karşılaştırarak sorgular. Zaten klasik anlamda sahnelendiğinde bile kalemiyle çağının ötesine geçen bir yazardır. Bu bağlamda Shakespeare’i bugüne uyarlamak isteyen bir rejisör, yaratıcılığın sınırlarını zorlamalı, farklı sahneleme teknikleriyle Shakespeare’e yaraşır nitelikte kurgusal denemelere girişmelidir. Shakespeare, satır araları keşfedildikçe felsefesi derinleşen bir söz ustasıdır. Adeta matematik problemi gibi parçaları birleştirdikçe bütünü görebilirsiniz. Bu yönden bakıldığında, Kemal Aydoğan’ın “7 Shakespeare Müzikali” de yazarın hayat felsefesini çözümlemeyi başarmış, onun verileriyle kurgulanmış bir metin.
 
   Kolajı sahneye taşıyan Kemal Aydoğan, insan hayatını yedi evreye bölerek anlatıyor ve her evrenin sunumunu Shakespeare’in “Bütün dünya bir sahnedir ve kadın-erkek birer oyuncu, sırası gelen girer…” sözüyle yapıyor. İlk evrede büyüme süreci gerçeği yansıtılıyor. Haluk Bilginer’i üzerinde W. S. harflerinin işli olduğu mama önlüğüyle bebek Shakespeare olarak görüyoruz. Ağlayan, altına yapan bebek, geleceğin büyük yazarı bile olsa birilerine muhtaçtır, her bebek bir gün büyüyecek, keder gelip onu da bulacak ve insanoğlu zamana kurban olacaktır.
 
   “Şimdiden Ötesini Düşünmeyen, Yarını da Bugün Gibi Sayan, Çocuk Kalmak İsteyenlerdik Biz…”
 
   Çocukluk evresinde, hepimizin çocukluk ritüelleri olan “Yağ Satarım Bal Satarım…”, “Haydi Pabucu Yarım Çık Dışarıya Oynayalım…” canlandırmaları ile dönemin saflığı, temizliği dile getirilirken, küçük William’ın rüyasına babasının ruhu giriyor, maskeli soytarılar bu kez hayalet rolüne bürünüyorlar ve sahnede çocukluktaki travmaların tüm hayatı etkilediği gerçeğine vurgu yapılıyor.
 
   “Ele Geçtin mi Kölesin, Geçmedikçe Sultan…”
 
   Oyuna göre; insan hayatındaki üçüncü ve en karışık evre aşıklık dönemi… Aşk dansının etkileyici olduğu bu sahnede kadın-erkek ilişkisi sorgulanıyor. Kadın cinsini simgeleyen Soykarı’lar insanlık tarihi boyunca olduğu gibi ilişki bazında erkekleri imalı sözlerle suçluyorlar. Tipik erkek modeli William özelinde erkek, kadının duygularını hiçe sayarak aşkta bencilce hareket ediyor; sonuç olarak da kadın cinsini temsil eden Soykarı’lar “Aşkta kadın ele geçti mi köle, geçmedikçe sultandır” yargısını eleştirel nitelikli bir kıssadan hisse gibi yorumluyorlar. Oyundaki Soykarı’lar, Shakespeare’in soytarı kavramından yola çıkılarak kullanılmış. Sahnede hoplayıp zıplayan, dans edip şarkı söyleyen Soykarı’lar, tempolu bir oyun alanı yaratıp oyunu sürüklüyorlar. Kadın oyuncuların canlandırdığı Soykarı rolleri ile soytarılığın erkeklerin tekelinde olmadığı, kadının da zaman zaman toplumsal rollerinden sıyrılıp soytarılar gibi özgürce yaşamak isteyebileceği vurgulanıyor, kaldı ki Shakespeare döneminde kadın oyuncu sahneye çıkmadığı için kadın rollerini de erkekler oynarlar, kadının sahneye çıkması aşağılanma olarak görülürdü. Oyunda soytarıların kadınlar tarafından oynanmasının bu geleneğe gönderme niteliğinde olduğunu düşünmek de mümkün.
 
   Bir erkeğin yaşamındaki dördüncü ve en sert evre askerlik dönemi… Bu noktada pasif ve korkak bir erkeğin bile asker olunca havaya girdiği, korkaklığını kamufle ettiği gerçeğinden yola çıkılarak sertliği, kötülüğü karakterli ve iktidar sahibi olmak sanan erkeklere gönderme yapılıyor.
 
   Beşinci evre olan meslek dönemi, olgunluk, çok bilmişlik olarak yorumlanıyor, olgunluk evresinde akıl peşinde koşmak sorgulanıyor, hatta her şeyin doğrusunu bilirim yaklaşımının beraberinde gelen önyargı nedeniyle bu dönem için yargıçlık benzetmesi yapılıyor. Bir yandan da erkeğin olgunluk evresinde hem ahlak, hem de şehvet peşinde koşması tezatlığı dile getiriliyor. Haluk Bilginer bu evrede, “Bir İhtimal Daha Var” adlı Türk Sanat Müziği eserini “Bir İhtimal Daha Var O da Olmak mı Dersin… Olmak ya da Olmamak İşte Budur Soru…” şeklinde seslendiriyor.
 
    “En son söylenen, en çok hatırda kalır”
 
   Altıncı çağ olan yaşlılık evresinde erkeğin göz altı torbaları artmış, sesi incelmiştir. Yakın gözlük takmaya başlamış ve çocukluğuna dönmüştür. Bu evrede insanların gençliğini, güzelliğini çocuklarında bulmaya çalıştıkları, tüm umutlarını, hayallerini onlarda gerçekleştirmek istedikleri, gençliğin neşe, yaşlılığınsa keder olduğu yansıtılıyor.
 
   Son evre ölüm ise her şeyin sonu olarak düşünülmüş… Zaman çabuk geçiyor, günbegün yok oluyoruz, hayat kısa, gençlik-güzellik geçici deniliyor ve soytarı kavramı dünya gerçeğini ciddiye almamakla özdeşleştiriliyor burada. Finale doğru Shakespeare’in simgesel mezarını görüyoruz ve Bilginer “Ben buraların hakimi olsaydım…”sözleriyle üstadın yaşam özlemini dile getiriyor. Son sözler en çok hatırda kalır mantığıyla “zaman insanlığın kralı” kıssadan hissesine ulaşılıyor... Finalde Shakespeare’in Vazgeçtim adlı sonesinin Can yücel çevirisiyle kullanılması etkileyici bir bitiş oluyor.
 
   Oyunda doğum ve ölüm arasındaki yaşam çizgisinin erkek modeli ele alınarak yansıtılması, Shakespeare’in yaşam felsefesi üzerinden anlatılıyor oluşunun yanı sıra, erkek egemen topluma gönderme niteliği de taşıyor. Shakespeare’in yaşam felsefesinden yararlanılarak erkek egemen toplum yapısı model alınıp yaşamın evrelere bölünmesi yaratıcı bir bakış açısı, ayrıca ironik söylemiyle Shakespeare’e yaklaşması bakımından zekice kurgulanmış bir metin. Ancak hayatın evreleri biraz uzatılarak anlatılmış. Metnin bazı yönlerinin aksiyonla dengelenmeye çalışıldığı da gözden kaçmıyor. Ayrıca didaktik söylemlerin, hayata dair öğütlerin ve kıssadan hisselerin aktarılış biçiminde de eksikleri görmek mevcut.
 
    Oyunculuk
 
   Oyuncuların fiziksel performansları mükemmel denilecek kadar iyi, Soykarı’ları oynayan Evrim Alaysa, Selen Öztürk, Zeynep Aklaya ve Tuğçe Karaoğlan’ın müzikal oyunculuk yetileri, kondisyonları, sesleri dört dörtlük. Özellikle de Haluk Bilginer, sesi ve kulağı yönünden müzikal oyuncusu için gerekenin çok üstünde bir yetenek.
 
   “Aklın dengesi bozulmuşsa, yüce müzikten etkili bir çare, daha huzur verici bir ilaç yoktur.”
 
   Kolaj, farklı bir müzikal anlayışıyla sahnelenmiş; episodik gelişen oyun içinde mizansenler yerine erkek modeli ve çevresinde dört soytarı ile yalın aksesuarlarla desteklenen simgesel bir anlatım biçimi yeğlenmiş.
 
   Oyunculuğun yanı sıra oyunun bir diğer çarpıcı özelliği de Tolga Çebi imzalı müzikleri... Uyum içindeki orkestranın transparant bir fon perdesiyle sahne gerisinde konuşlanmış olması görsellik açısından çok etkileyici... İşitsel yönden de oyuncuların profesyonel şarkıcı düzeyindeki ses ve yorumları ile başarılı ses düzeni, Oyun Atölyesi'nin işini şansa bırakmadığını gösteriyor. Canlı orkestra eşliğindeki bir müzikalin verdiği hazzın yerini hiçbir şey dolduramaz.
 
    Sahne Tasarımı
 
   Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları / Tasarım Bölümü mezunu Bengi Günay tarafından yapılan sahne tasarımı son derece yalın ve işlevsel... Kostümler yorumun ruhuna uygun sadelikte tasarlanmış... Sahne değişimlerinin ufak tefek aksesuarlarla yapılması oyunu sadeleştirse de, 7 çağ geçişlerinin kartondan şablonlarla simgelenmesi yorumu biraz çocuk oyunu mantığına yaklaştırıyor.
 
    Son Deyiş…
 
   Oyunculuk ve müzikler yönünden çok başarılı bulduğum oyunda da söylendiği gibi, "En son söylenen en çok hatırda kalır."; "Shakespeare'in ve Oyun Atölyesi'nin hayır duası üzerinize olsun"... İyi seyirler...

Anahtar Kelimeler: 7 Shakespeare Müzikali, oyun atölyesi



0 Yorum
Hmm! Bu içeriğe henüz yorum yapılmadı, sen yazmak ister misin?
Bekle! Yorum yazmak için üye olmalısın Üye isen burayı tıkla. Üye olmak için de burayı tıkla.
Diğer Yazıları





TİYATRONLİNE

E-Bülten Üyeliği Görüş Bildir